Kendimde değil gibiydim. Gittiğim yerler, konuştuğum insanlar, gülümsemeye çalıştığım anlar zihnimi sarsıyordu. Kendimi farklı yerlerde normal hissettirmeye çalışıyordum.
Baran'ı doğru düzgün görmeyeli iki hafta oldu.
Instagram'da ara sıra görmem ve anneme uğradığım bazı zamanlarda birkaç saniyelik denk gelmemiz dışında neredeyse yaşadığından haberdar değildim. Sözünü tutuyordu.
Ama o zamandan beri içime bomba yerleştirmiş olmalıydı. Her nefes aldığımda ruhumdaki zamanın tükendiğini hissediyordum. Yorgundum. Yorgun olduğumdan canım yanıyordu. Çaresiz gibiydim çünkü sorunumun ne olduğunu bile anlayamamıştım.
"Aha bak aynı buna benziyorsun." diyen annemin sesiyle televizyondaki belgesele baktım. Adamın biri upuzun, çırpınan ve şaşkın bakıyormuş gibi duran balığı elinde tutuyordu.
"Ben yakışıklıyım. O ise bir balık."
Uzun zaman sonra ilk defa ağzımı açıp konuşmam annemde bir şeyler uyandırmış olmalı ki televizyonu kapatıp bana döndü. Ona hiç başlamamasını söylemek istedim. Çünkü konu hep neden onun yanına taşınmak yerine kendime ev tuttuğumdan geçiyordu.
"Sana sorduğum sorunun cevabını buldum."
Olduğum yerde huzursuzca kıpırdanarak başıma yasladığım elimle alnımı ovdum. "Seninle ilgili değil, lütfen-"
"Baran."
Elim duraksadı, ona doğru döndüm. "Baran'ın konusunu açma."
"Küstünüz mü?"
"Anne, Pazar gününü mahvetmeyelim. Bunun sonunda kavga çıkaca-"
"Bana annenmişim gibi davranman gerekiyor, Bulut. Her şeyini benden gizleyemezsin. İçine kapanamazsın. Ve sen bu kadar kötü durumdayken susmamı bekleyemezsin."
Ayağa kalktım, yukarı çıkacağım sırada duydum: "Aynı baban gibisin. Kaç."
Bu bir iltifat değildi.
Annem, babamın her zaman ona söylemediği sırları olduğundan bahsederdi. Ayrılmalarının en büyük nedeni buymuş ona göre. Fazla irdelemedim. Fazla irdeleyemezdim çünkü düşündüklerim babamın umurunda olmazdı. Ona göre tam bir erkek değildim, hukuğu kazanana kadar benimle iki cümleden fazla konuşmamıştı bile. Şimdilerde ise aramızdaki ilişki çıkarlardan ibaretti.
Ona benzemiyordum. Bunu duymak beni öfkelendiriyordu.
Ellerimi iki yana açmıştım, hayata karşı pes ediyorken bir yandan da yakınıyordum. "Buradan neden gittiğimi biliyorsun, değil mi?"
"Benim-"
"Seninle alakası yok, diyorum! Hayatımı mahveden orospu çocuklarından kurtulmak içindi!" Her bir kelimem kendimden utanmamı sağlıyordu. Öfkemi kustuğum bu an ise beni yakıyordu. "O çok sevdiğin Baran piçi de onların arasındaydı! Ben dövülürken elini dahi kıpırdatmadı, izledi... Dövülen şey sanki bir çöp poşetiymiş gibi yalnızca izledi! Anladın mı?"
Konuştum, devam ettim ama ne konuştuğumu hiç bilmiyordum. Annem bana sarılmıştı, bu sebeple konuşmama rağmen sesim boğuk çıkıyordu. Zihnim başka yerdeydi, bedenim yere yığılmak üzereydi.
Bu kadar üzgün hissetmem doğru değildi.
"Biliyorum." Ağlıyordu, ağlamamalıydı. "Sonunda benimle paylaştığın için teşekkür ederim, oğlum."
Geri çekilerek ona baktım. "Ne?"
"Sen taşındıktan sonra Baran geldi. Bir süre sonra her şeyi anlattı."