℘on altı

8.4K 463 92
                                    

Dudaklarımdan dökülen sakin bir ritim tutturmuş ıslık ile merdivenleri çıkmaya başladım. Bir yandan da Baran'ın attığı mesajları düşünüyordum. Yani... Attığı ama cevap alamadığı.

Dün gece kafama esmiş, Eren'e giderek orada kalmıştım. Baran ise sabahın köründe kapıyı açmam için mesaj atmıştı. Adresi annemden almıştı. Ona açmayacağımı söylemiştim ki istesem de açamazdım ama o bunu bilmiyordu. Beklettim sanıyordu, zile bir kere bassa sırf o sesi duymamak için açardım aslında. Tabii, beni tanımadığı için yaklaşık bir saat boyunca mesaj atmıştı.

Görüldü bile yapmamıştım. Peşimden gelmesi hataydı.

Oturduğum sitede genellikle gençler vardı, üniversiteye yakın olduğundan. Üst komşum ile alt komşumu tanıyordum, biri nişanlı bir kızdı diğeri ise Baran'a söylediğim fotoğrafçı Kerem'di. Zaten tek bir kat tek bir kişiye aitti ve başkalarını tanımama da gerek yoktu.

Sırt çantamı omzumdan indirerek anahtarı çıkaracağım sırada kapımın yanında birini gördüm. Bu kişi, yere oturarak tek ayağını kendisine çekmiş ve kolunu üzerine, başını da kolunun üzerine yaslayan Baran'dı.

Ağzım şokla açıldı, uyuyan Baran'a öylece baktım. Nasıl iki büklüm uyuyabiliyordu? Ve neden gitmemişti?

Böyle bir inadı dedemin keçisinde bile görmemiştim.

Yanına giderek çantamla omzuna vurdum. "Kalk hadi kalk."

Hareketlendi, gözlerini açtı ve yorgun bir şekilde bana baktı. Kim olduğumu algılayınca hızlı hareketlerle, yalpalayarak ayağa kalktı. "Selam."

Söylenerek kapıyı açtım ve içeri girmesini işaret ettim, beni ikiletmedi ve ince montunu düzelterek içeri girdi. Yavaşça salona doğru ilerledi, onu izlerken bir yandan da kapıyı kapadım ve ceketimi astım. Gözlerimi üzerinden ayırmıyordum fakat neden evde olmadığımı sormak yerine etrafa bakınmayı tercih ediyordu.

Yanından geçerek salonla mutfağı birbirine bağlayan koridordan içeri girdim. Sitedeki tüm evlerin dışı camdı, bu yüzden içeri ışığın girmemesi imkansızdı fakat hava soğuk olduğundan, ışık da bulanık ve griydi. "Nerede kalıyorsun?"

"Otelde."

"Buraya yakın bir otel yok ama?"

"Evet. O yüzden gedi gidip gelmek yerine kapıyı açmanı bekledim ama evde bile değilmişsin."

Çarpık bir şekilde gülümsedim ama o beni görmedi çünkü salondaydı, benim kafam da dolabın içindeydi. "Aç mısın?"

"Değilim."

"İyi. Zaten sipariş verecektim ama her şey Amerikan malı, yiyebilecek tek kokoreç var amına koyayım."

Mutfaktan içeri girdi, sırtını cama yasladı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Kendine yemek yapamıyor musun, Bulut?"

"Pek sayılmaz."

Gözlerini devirip buzdolabının yanına geldi, aynı anda benim de yanımdaydı. Garip bir kokusu vardı. Yakınına giderek derin bir nefes çektiğimde boğulacakmış gibi öksürdüm. "Üstüne mi sıçtın, bu koku ne? Çık mutfağımdan, acil."

"Aa, doğru. Alışmışım." Tişörtünü koklayarak yüzünü buruşturdu. "Otobüste bir çocuğu sevmek istedim ama üzerime işedi."

Kahkaha attım ve salonu işaret ettim. "Tipinden korkmuştur. Git duş al, gerçekten seni evimde böyle gezdirmem."

"Kıyafetim yok ki."

iki şehrin ayrılığı ⚣ • textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin