℘yirmi

7.5K 490 37
                                    

Baran Kaya: Beni fena kandırdın. (23.09)

Geleceğini söylemiştin. (23.09)

Bulut Çelik: Vazgeçtiğimi söylemeyi unutmuşum (23.20)

Baran Kaya: Çıkıyorum. Yanına geleceğim. (23.21)

Bulut Çelik: Tabii nerede olduğumu bulabilirsen (23.21)

Baran Kaya: O konuda Eren denen arkadaşın hikaye paylaşarak bana yardımcı oldu aslında. (23.21)

Bulut Çelik: Tamam eve dönüyorum sakın gelme (23.21)

Baran Kaya: Yola çıktım bile. (23.21)

Bulut Çelik: Bak buraya gelme, tamam mı (23.22)

Baran Kaya: Neden? (23.22)

Bulut Çelik: Gelme sadece (23.22)

Bir kafenin adresini paylaşacağım oraya gelirsin (23.22)

Baran Kaya: Benden utanıyor musun? (23.22)

Baran'a cevap vermeden telefonumu arka cebime koydum. Eren'e eve gideceğimi söylediğimde, bir şekilde, beni anladı ve soru dahi sormadı. Kulüpten çıkarak arabaya geçtim, o sırada Baran varmak üzere olduğunu yazmıştı.

Direksiyonda huzursuz bir ritim tutturdum. Açıkçası durum şuydu: Baran bana yeni şehirde kendimi gizlediğimi söylemişti, bir kızla çekildiğim fotoğraftan yola çıkarak. İşin doğrusu, kendimi gizlediğim yoktu. Baran'ı evimde kalan arkadaşım olarak tanıttığımda herkes yanlış anlardı. Dedikodular yayılırdı. Benden nefret eden insanlar burada da vardı ve Baran'ın duyulmasını istemiyordum.

Utanmıyordum, korkuyordum... Sanırım onun için.

Adresini attığım yer, yol üstü dinlenme kafelerinden biriydi; çok kişi olmazdı. Görünürde birkaç araba vardı sadece. Parkına girdiğimde Baran'ı gördüm. Duvara yaslanmış, sigara içiyordu. Arabayı fark ettiğinde son bir nefes aldı, ardından da çöpe attı. Yaslandığı yerden doğruldu, arabanın tam önüne gelerek asker selamı verdi.

Derin bir nefes alarak dışarı çıktım. Konuşacağı sırada elimi kaldırdım. "Olabildiğince az konuş. Bir kahve içip gidelim."

Yanımda yürümeye başladığı sırada göz ucuyla onu inceledim. Tişörtünün üzerine giydiği ceket benim tarzıma yakındı ve ondan çok uzaktı. Giydiği tişörtün yakası açıktı, nefes aldığında pürüzsüz göğsünün başlangıcı ve omuz kasları gözüküyordu. Teni esmer sayılırdı, pürüzsüzdü.

Ve ben de onu fazla incelemiş olmalıydım ki kapıya çarptım. Kolumu çarptığım kapıya yasladığımda yere bakıyordum, diğer elimin işaret parmağını kaldırarak sakın yorum yapma işareti verdim.

İçeri girerek oturduğumuzda sessiz kalmaya devam etmişti, bir tek sipariş verirken konuşmuştu. Açıkçası şaşkındım, sözümü dinleyeceğimi düşünmezdim.

"Bu halin daha garip. Konuş."

Başını arkaya yaslayarak yukarı baktı. Boynu uzun sayılırdı, aşırı davetkâr görünüyordu. "Benimle ne zaman emir vermeden konuşacaksın?"

Kahve önüme geldiğinde içinde şekeri boşalttım. O sıcak çikolata içiyordu. Öyle bir adam niye sıcak çikolata içerdi ki? Komikti.

"Kahveyi sevmediğini sanıyordum."

"O yüzden içine şeker boşalttım ya. Şeker içiyorum."

Sessizlik oldu. Baran bir şeyden rahatsızlık duyuyordu. En sonunda da patladı: "Beni arkadaşlarına tanıştırmaya mı utanıyorsun?"

iki şehrin ayrılığı ⚣ • textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin