Burun kanamalarımın nedenini öğrenmek adına hafta sonu babamla beraber hastaneye gitmiştik. Aldığım sonuç damar çatlağı olmuştu. Burnumdaki kılcal damarlardan biri çatladığı için burun kanaması geçiriyordum. Daha önemli bir sebebi olmamasına sevinmiştim açıkçası.
Hafta içi bir gün okuldan izin alıp bu sorunu gidermek adına tedavi olacaktım. Doktorun söylediğine göre kısa süreli lazer tedavisi olacaktı. Fakat ben yine de tırsıyordum. Acı hissedeceğimi fakat yoğun bir acı olmadığını da söylemişti. İsteğime bağlı anestezi uygulayabiliyorlardı fakat henüz acı boyutunu bilmediğimden ayık kalmayı tercih etmiştim.
Derin bir nefes alıp camdan dışarıya bakmaya devam ederken gözlerime kapanan parmaklar ürkmeme neden olmuştu. Sınıfta tek ben vardım. İçeriye bu kadar sessiz girmeyi nasıl başarmıştı gelen? Ya da ben düşüncelere daldığımdan mı duymamıştım kapıyı?
Her neyse, şu an önemli olan ses duyup duymamam değildi. İçeriye girip gözlerimi kapatan kimdi bilmiyordum. Sırtım kapıya dönük olduğundan geleni göremiyordum.
Sessiz kalmaya devam edip elimi ellerinin üzerine götürdüm. Jungkook olduğunu düşünmüyordum. Okuldayken göz göze bile zorla geliyorken böyle bir şeyi asla yapmazdı. Gözümü kapatan ellere tuttuğumda da anlamıştım o olmadığını. Onun parmakları daha inceydi. Bu el biraz daha yapılı duruyordu.
"Ne çok düşündün yahu!"
Ellerini gözlerimden ayıran tanıdık sesin sahibine döndüğümde yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Tanrım gelmişti! Uzun zaman sonra gelmeyi başarabilmişti!
"Tanrım Seokjin?!"
Uzanıp kollarımı boynuna dolarken onun kolları da belimden dolanıp sırtımda sabit kalmıştı. Beni kandırmıştı! İzin alamadığını söylemişti! Adi herif!
"Hani alamıyordun izin?! Nasıl geldin? Ne zaman geldin?"
Geri çekilip yüzüne baktığımda genişçe gülümsediğini görmüştüm. "Bugün geldim. Sürpriz yapmak istedim. Söylediklerim tatlı bir yalandı sadece." Gözlerimi kısarak ona bakarken tek kaşımı kaldırmıştım.
"Bir şey söyleyeyim mi? Telefondakinden daha iyi duruyorsun. Ne oldu sana böyle?"
"Ben her zaman iyiydim canım, senin gözlerin bozuktu sadece."
"Tabi efendim."
Gülüşüme eşlik ederken sıranın üzerinde oturmuştum. "Ee, kaç günlük bu kaçamak? Umarım erken dönmeyi düşünmüyorsun?" Yüzündeki gülümseme silinirken dudaklarını büzmüş, "Maalesef en fazla iki gün buradayım." demişti. Tanrım kaç yaşındaydı bu çocuk? Onca yolu iki gün için mi gelmişti?
"İki gün mü? Sadece iki gün mü? 12 saatlik uçak yolculuğunu 2 gün için mi çektin sen? Amcamla konuş lütfen bir hafta olsun bari. Ne bu disiplin?"
"Amcanı tanımıyormuş gibi konuşuyorsun. Onun için iş her zaman ön plandadır. İki gün izin verdiğine dua et sen."
"Olmaz. Ben konuşacağım onunla tekrar. Bir hafta burada kalmalısın."
Samimi bir şekilde gülümseyip işaret ve baş parmağı arasına aldığı yanağımı küçük çocuk severcesine sıkmıştı. "Tamam, sen ne yapıyorsan yap. Ben gidip dinleneceğim. Asrın yorgunluğu var üzerimde." Aynı şekilde uzanıp ben de yanağını tutmuş, "Bize gidiyorsun değil mi?" diye sorarken diğer elimi de kaldırıp boş yanağını tutmuştum. Yanaklarını iki yana çekerek yüzünün komik bir hale bürünmesine neden olurken yanağımı tuttuğu parmaklarını sıkmıştı.
"Gidiyorum artık."
"Tamam, evde görüşürüz. Eğer eve geldiğimde seni uyurken görürsem üzerine atlayarak uyandırırım seni ona göre. Tsunami etkisi yaratmamı istemiyorsan uyanık ol. Zamanını uyuyarak geçirtmeyeceğim sana."
Gülerek başıyla onayladıktan sonra elini yanağımdan ayırmış, arkasını dönerek sınıfın çıkışına doğru ilerlemişti. Nihayet! Bir iki gün kafa dinleyecektim. Evde tek kendim olunca kafayı sıyırıyordum. Babam vardı fakat kafa dengi değildi işte.
Masanın üzerinden kalkıp oturağa oturduktan sonra başımı kollarımın üzerine koyup gökyüzünü izlemeye başlamıştım. Öğle arasının bitmesine biraz daha zaman vardı...
••
Yarım saat önce Kong ho amcayı aramış, bugün beni okuldan almaya gelmemesini, yürüyerek geleceğimi bildirmiştim. Hava yürümek için fazla güzeldi.
Yaya geçidinin başında durup arabaların durması için kırmızı ışığı beklerken önünde duran arabayla bakışlarım açık camdan içeriye dönmüş, Jungkook'a göz göze gelmiştim. Yüzümde samimi bir gülümseme oluşurken onun da gülümseyeceğini düşünmüştüm. Çünkü neden olmasın? Okulda değildik, ciddi olmasını gerektirecek hiçbir neden yoktu.
"Gel."
Başını çevirip önüne döndüğünde kaşlarımı çattım. Bu da neydi şimdi? Ne olmuştu?
"Yürüyerek gitmek istiyorum."
Tekrardan benden tarafı çevirdiği başını onaylamazcasına iki yana salladıktan sonra kaş göz işaretiyle yanındaki boş koltuğu göstermişti. Kaşlarımı çatmış yüzüne bakarken derin bir nefes almış, istediğini yaparak yanındaki boş koltuğa oturmuştum.
Arabaya binmemle camları içeriye hava girecek şekilde aralık bırakmıştı. Hayatı kaçak yaşadığımızdan aldığımız bir çeşit önlemdi. Dışarıdan bakan içeriyi yine görebiliyordu fakat pek net değildi.
Gözlerim yolu takip ederken başka bir yola girince "Yanlış yola girdin.." diye uyarmıştım onu. Fakat "Biliyorum." diyerek sürmeye devam etmişti. Tanrım daha fazla dayanamayacaktım.
"Sorun ne?"
Bakışlarım yan profilini bulduğunda kaşlarının çatık olduğunu, dikkatinin yolda olduğunu görmüştüm. Beni cevapsız bırakmayıp "Sorun, Seokjin." dediğinde afallamıştım. Seokjin ne alakaydı?
"Sorunun Seokjin olmasını geçtim, onu nereden tanıyorsun?"
"Tanımıyordum. Bugün öyle bir bağırdın ki onu tanımamak mümkün olmadı."
"Yani? Sadece uzun zamandır görmediğim kuzenimi görünce mutluluğumu dışarı yansıttım. Ses tonumu ayarlayamamış olabilirim."
Yüzündeki ifade asla değişmiyordu. Hâlâ sorunun nerede olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Kıskanıyor muydu bu yoksa?
"Tam olarak sorun ne? Ses tonum mu?"
"Sorun senin onu uyandırma şeklin."
Bakışları benden tarafı döndüğünde bir anlığına afallamıştım. O an Seokjin'e söylediklerimi anımsamıştım. Bu durup bizi mi dinlemişti?
"Benim de kız kuzenim var. Ama ben ona hiç üzerine atlayıp uyandırırım demedim. Üzerine atlayıp uyandırmak ne ya?!"
Tepkisine elimde olmadan güldüğümde "Ne gülüyorsun?" diye çıkışmıştı fakat onu şu an ciddiye alamıyordum. Kıskanıyordu. Bal gibi de kıskanmıştı beni.
"Sen kıskandın mı?"
"Ne alaka? Sadece kuzenin de olsa böyle temasta bulunmanı istemiyorum."
Gülerek omzuna yaklaşmış, çenemi omzunun üzerine koyarak yan profilini izlemiştim. Ne kadar tatlı olduğunu keşke bilseydi.
"Ee, bu kıskanmaya girmiyor mu yani?"
"Girmiyor.."
Elimi yanağına götürüp okşarken uzanıp yanağına küçük bir öpücük bırakmıştım. Seven kişi kıskanırdı. Jungkook kıskançlık konusunda biraz master yapmış gibiydi. Fazlası zarardı fakat kıskanması hoşuma gitmedi değildi. İnsanın sevildiğini hissetmesi çok güzel bir şeydi
"Kızdın mı?"
Derin bir nefes alıp "Biraz.." demiş, kolundan sardığım elimi tutup parmaklarımızı birbirine kenetlemişti. Başım omzuna yaslı bir şekilde yolu izlerken "Eve biraz geç dönsen sorun olmaz değil mi?" diye sormuştu. Başımı iki yana sallayarak reddederken gözlerimi kapatmıştım. Hiçbir şey olmazdı. Yan yana zor geliyorduk zaten. Bu anı değerlendicektim. Zira başımı yasladığım omuz, yastığımdan kat ve kat daha rahattı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Teacher ᴶᴶᴷ
FanfictionDersimde uyunmasından hoşlanmam öğrenci. Başını kaldır. Hayran kurgu #1 / 20.01.2021 22/01/2018 16/09/2018