İyi okumalar...🙌
Haftasonunu sevmemin iki sebebi vardı.
1. Okullar tatildi
2. Mektepler tatildiOkul günlerinde erken kalkmak istemeyip, tatil günlerindeyse tabiri caizse karga bokunu yemeden sabahın köründe uyanan o kafadan kontak tayfadan değildim çok şükür.
Hazır tatil bulmuşken dibine kadar kullanıp on birden önce ayağa kalkmazdım.
Yatağımdan sarsak adımlarla çıkıp kendime geldikten sonra mutfağa indim. Bade Sultan benim ne zaman uyandığımı bildiği için masaya kahvaltıyı kurmuştu bile. Oturup okul zamanlarına nispet yaparcasına uzun uzun kahvaltımı yaptım. Bade Sultanı öpüp odama çıktım.
Gece yarısı bastıran yorgunlukla yarıda bıraktığım Gurur ve Önyargı kitabını elime aldım. Kitabın kapağını bir kez daha okşadıktan sonra kaldığım yerden devam ettim."Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı."
Gurur ve önyargı... İkisi de ortada kalan her ne ise yıkıp geçebilecek güçte sözcüklerdi. Ancak gururun ayrı bir yeri vardı. Gururunu ayaklar altına alıp sevgiyi seçmek çok zor bir meziyetti bir kere. Bir kere ayaklar altına alınca da insanlar tarafından suistimal edilerek harabeye çevrilen o gururla yaşamak zorundaydın geri kalan ömründe. Onu hiçbir çimento, tuğla, taş eskisi gibi sağlam inşa edemez çünkü. Tıpkı yaraya atılan dikiş gibi. Yaranın acısı geçiyor ama izi kalıyor.
"Sen bana, gerçekten sevilmeye değer bir kadının sevgisini kazanabilmek için daha başka erdemlere sahip olmam gerektiğini öğrettin."
Anlaşılan hayat, okulda öğretilen x ve y formüllerinden, cümlenin öğelerinden, suyun yüz derecede kaynamasından ibaret değildi. Daha öğrenmem gereken sürüyle hayat vardı. Aşk hayatı, aile hayatı, iş hayatı ki bundan o kadar da emin değildim.
Kitabın kapağını kapatıp arkama yaslandım. Bir müddet kafamın içindeki münakaşayı seyredip sonucunu beklemeden ayaklandım. Üzerime rahat bir eşofmanla beyaz bir tişört geçirip evden çıktım.
İlerideki yürüyüş yolunda kulaklığımı takıp sağlıklı yaşam için kavgayı, gürültüyü, nefreti bırakmak yerine koşmayı tercih edenler arasına katıldım.
Ya da Canan Karatay'ın deyimiyle hayatına ekmek ve şekeri sokanların arasına.
E gel de bunu ekmeksiz doymayan, ekmek arası makarna yapanlara anlat hocam.İki saatin sonunda ter içinde eve döndüm. Duşumu alıp akşam yemeği için aşağı indim. Babam baş köşedeki sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Birazdan yemeğe başlayınca kulaklarımın işittiği tek ses porselen kaşık çatalın tabaklara çarpma sesiydi. E tabi bir de duymadığımız sesler vardı, kendi kalbimizin sesi mesela.
Bilime göre bu imkansız gibi bir şey. Ama ben bir imkansızı daha başararak kalbimin sesini duyuyordum. Özellikle son zamanlarda kalbim beynimin sesini bastırır oldu.
"Okulla ilgili bir sıkıntın var mı?"
"Bana sormak yerine yalaka müdürü arasana. Dedikodunun 50 tonu onda nasıl olsa."
"Sana soruyorum ki senden duymak istiyorum."
"Yok. Yeni kitaplar aldım işte, çalışmaya başlayacağım. Bir iki dersten özel derse ihtiyacım var."
"Tamam, hallederiz."
Yemek bitince doğruca odama çıktım. Tuvalimi karşıma alıp belli belirsiz çizgiler atmaya başladım. Bir saatin sonundaysa yerleştiğim gezegenden çıkıp yüz hatları neredeyse belli olan bu kişinin kim olduğunu düşünmeye başladım. Hakikatten ben kimi çizmiştim?
Aklıma gelen kişiyle tuvali alıp bir çırpıda yatağımın altına koydum. Geometri kitaplarından birisini alıp çözmeye daha doğrusu üçgenlerle aşk yaşamaya başladım. Evet, ciddi düşünüyoruz. Nikah şahidimiz de trigonometriyle Hakan. Kendi kendime aklımdan geçen saçma tabloya kahkaha attım ve iyice sıyırmadan üçgenleri de bir kenara bıraktım. Telefonu elime alıp gruba girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galaksinin Yıldızları •Tamamlandı•
Novela JuvenilGalaksinin yıldızları, görevi ayak basılmamış kayıp galaksileri bulmak olan uzay taşları arasındaki beş astronotun hikayesi. Yıldız kayarken dilek tutan, gökyüzüne dilek balonu gönderen, bulutların üstündeki teyyareye seslenen ve ay dedeye şarkı sö...