Motorumun yanındaki köpeklere aldırış etmeden kaskıma uzandım. Kıçımı motoruma yerleştirdikten sonra gazı kökledim. Motorun sesiyle irkilip havlamaya başlayan köpeklere aldırış etmeden Recep’lerin evin yolunu tuttum.
Recep evlenme taraftarı değildi ama Sultan’la beraber yaşıyorlardı. Biz lisedeyken tanışmışlardı. Sultan annesi ve kız kardeşiyle yaşarken çalıştığı kafede Recep’le tanışmıştı. O zamandan beri beraberlerdi ve açıkçası bunun devam etmesini istiyordum. Küçüklükten bu yana farklı düşüncelere sahip olduğu için ailesi tarafından hep arka plana atılan, şiddet gören Recep’i sadece Sultan’la mutlu görebiliyordum. Kafamda beraber geçen yıllarımız canlanırken duvarları çatlaklarla ve yıkıklarla dolu, eski, gri bir apartmanın önünde durdum. Kaskımı çıkartıp etrafıma bakındım. O sırada ikinci katın balkonundan Sultan’ın sesini duydum:
“Gelecek misin yoksa aç kalmayı mı tercih ediyorsun?” dedi gülümseyerek.
Sırıtarak motorumdan indim. Kapısı her zaman açık olan apartmandan içeri süzüldüm. İçeri girdiğim anda çok ağır bir kokuyla karşı karşıya kaldım. Merdivenleri hızlıca çıkarak zile bastım. Kapıyı Recep açtı.
“Apartmanda at mı kesiyorsunuz oğlum? Bu ne koku?” dedim içeri girerken.
“Sorma ya. Hemen üst kata yeni birisi taşındı. Sanki gecekonduda oturuyormuş gibi adam evinde tavuk besliyor. Çürük yumurtanın kokusu bu. Belki de gerçekten at kesmiştir. Beklerim o heriften.”
“Şikayet etsenize abi. Diğer daireler ne diyor?” dedim masaya oturarak. İki odalı evleri onlara yetiyordu. Çocuk işini hiç düşünmemişlerdi. O yüzden daha büyük bir eve gerek yoktu. Başlarını sokacakları, küçük, sıcak evleri onların tek dünyasıydı. Her şeye rağmen evlerinde kahkaha hiç eksik olmuyor, her zaman gülüyorlardı. Onları böyle görmek beni de mutlu ediyordu.
“Koyunlar oğlum bunlar. Böyle bazen coşuyorlar aradan beş dakika geçmeden tekrar sönüp siniyorlar.” dedi ciddiyetle. “Sistem koyunlaştırdı bunları.”
Gülümseyerek karşılık verdim. Recep her zaman olan sistemden yakınır, yerine gerçek anlamda halkın yönettiği bir devlet oluşmasını isterdi. Ona hak vermiyor değildim.
Sultan masayı donatmış, kahvaltılıkları çıkarmıştı. Hayatımda içtiğim en lezzetli çayı tadıp, karnımı doyurdum. Uzunca bir süre sohbet ettikten sonra Recep’le balkona sigara içmeye çıktık. Yolun karşısında ki sarı apartmanın üçüncü katında ki pencereden içeri bakarak konuşmaya başladım.
“Ben öleceğim.”
“Bende öleceğim. Hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. O yüzden bu konulara girmeye gerek yok.” dedi sigarasından derin bir nefes çekerek.
“O anlamda demiyorum lan.” dedim sırıtarak. “Ciddi ciddi öleceğim. Doktor dedi. Dört ay falan daha buralardaymışım.”
Yüz ifadesi bir anda değişmişti. İnanmak istemediği her halinden belliydi. Şaka olmasını umut ederek küfürü bastı:
“Siktir lan.”
“Niye inanmıyorsun oğlum? Sana yalan borcum mu var? Ha bu arada tek bilen kişi sensin, ona göre.”
“Nasıl ya? Sen şimdi bayağı bayağı gidicisin yani.”
“Ölecek bir adamın yüzüne karşı bunları nasıl söylersin, vicdansız herif.” dedim gülerek.
Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. En yakın arkadaşlarından birini kaybetme düşüncesi onu bir anda yıkmış gibiydi. Durumu kurtarmak amaçlı:
“Hem en azından benim ne zaman gideceğim belli. Belki sen markete giderken araba altında kalacaksın. O yüzden kendi haline üzül dostum. Hep ölüm korkusuyla yaşacaksın.”
“Saçmalama lan.” dedi konuyu kapatmak istercesine. İkinci sigaraları da bitirdikten sonra içeri girdik.
![](https://img.wattpad.com/cover/20760280-288-k982198.jpg)