Bölüm 18

198 12 2
                                    

Sefa beni eve bıraktığında 2 saat sonra kahvaltı için anlaşmıştık. Üstümü çıkartıp suyun ısınmasını bekledim. Duşa girip sıcak suyun altında kendimle baş başa kaldıktan sonra saçlarımı kurutarak telefonu elime aldım.

“Hazır ol 1 saat sonra seni almaya geliyorum.”

“Nihayet kendinize gelebilmişsiniz Teoman Bey.” Aşağılayıcı ama bir o kadar da sevecen tavrıyla devam etti. “Nereye gidiyoruz?”

“Orasına karışma da süslen haydi. Ciao.” Telefonu suratına kapatmıştım. Hazırlanıp evden çıkmam on beş dakikamı almıştı. Taksiye atlayıp adresi verdim. “Tuzluçayır.”

“Yarım saat sonra geleceksin sanıyordum.” Nagihan ağzındaki tel tokayla kapıyı açmıştı. Bana arkasını dönerek içeri gitti. Ayakkabılarımı çıkartarak kapıyı kapattım. Kendimi koltuğa attığımda unuttuğum baş ağrım yeniden kendini hatırlattı.

“Aspirin var mı?” Kafamı tutarak ayağa kalktım.

“Banyodaki dolapta.”

“Banyo nerede?” Şaşkın gözlerle etrafa bakınıyordum.

“Koridoru geçtikten sonra sola dön.” Yatak odasından bana banyonun yerini tarif ediyordu. Banyoya girip dolabı açtım ve aspirini aramaya koyuldum. Hemen peşimden Nagihan içeri girdi.

“Nerede oğlum bu ilaç?” İyice gerilmiştim.

“Tam karşında ya salak herif. İlacı içtikten sonra biraz makyaj yapalım sana istersen. Ne dersin?” Sırıtarak dolaptan aspirini aldı.

“Çok komik.” Elinden aspirini çekerek aldım. Tam banyodan çıkarken gözüm aynanın önündeki tıraş bıçağına takıldı. Üstelemek içimden gelmedi ama ne olduğunu öğrenmeden bırakmayacaktım.

Evden çıkıp bir taksiye bindik. Tıraş bıçağını zihnimin arkalarına doğru iterek adresi verdim.

“Çukurambar.”

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Taksiden indiğimizde Sefa kapıda bizi bekliyordu.

“Çok beklettik mi?” dedi Nagihan Sefa’yı öperken.

“Yok, yeni geldim bende.” Bana sarıldıktan sonra devam etti. “Hadi geçelim içeriye.”

“Bahçede oturalım ya. Hava güzel ne de olsa.” Benim önerim üstüne bir köşeye geçip oturduk. Sefa ve Nagi siparişlerini ciddi bir şekilde verirken ben onların karşılarında oturmuş kısa boylu, ela gözlü, kısa kahverengi saçlı bayan garsonu izliyordum. Benim bu bakışlarımı hissetmiş olacak ki kendine bir çeki düzen verdi.

“Siz ne istersiniz beyefendi?”

“Bir kahve. Bir de ela gözlü, kahverengi saçları olan bir bayan garsonun telefon numarası.” Arkama yaslanmış, kolumun birini de gerinerek sandalyeme dayamıştım. Nagihan’ın sert bakışlarını ve Sefa’nın bize bakarak gülmesini görmezden gelerek pis pis sırıtmaya başladım. Garson hiçbir şey demeden çekip gitmişti. Poposunu sallayarak camekan bölmeden geçmesini izlerken bir kahkaha patlattım. Sefa’yla gülüşürken Nagihan’ın tokadıyla kendime geldim.

“Ayıp be. Bir kadına öyle mi davranılır? Sen hep böyleydin zaten. Hadi hepsini geçtim; dün gece Gizem için kavga ettikten sonra gelip burada başka kadınlara asılmaya utanmıyor musun?” Sert bir çıkış olmuştu. Bir anda ciddileşerek yanıt verdim.

“Ama hayatım olmayınca olmuyor. Mizacım böyle, yapacak bir şey yok. Hem ben hatunlara yanaşmasam, kendimi fildişi kuleme kapatsam Gizem bana geri dönecek mi? Dönmeyecek. Ayrıca o kadar zamanım yok.” Pot kırdığımı anlayarak kendi kendimi susturdum. Birazdan ne diyeceğimi düşünmeliydim. Zaman kazanmak için ağırdan alarak bir sigara yaktım.

MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin