Bölüm 15

204 15 0
                                    

Arkadaşlarımdan beklediğim soru Mücahit’ten geldi: “Hep biz anlattık. Asıl sen neler yaptın?”

Kafamı öne eğerek gülümsedim. Derin bir nefes alarak saçlarımı arkaya attım. Sefa’nın kenardan “İşte başlıyoruz.” lafını duymazdan gelerek konuşmaya başladım:

“Liseden sonra, yani sizlerle olan irtibatımı koparınca Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiştim. Annem için büyük mutluluktu. Ama ne yalan söyleyeyim; ben o kadar istekli değildim. Yine de okulu başarıyla bitirip bir avukat olmuştum. Yirmi dört yaşındayken bir büroda çalışmaya başladım. Maaşı gayet iyiydi ama beni bilirsiniz; hep hayallerimin peşinden giderim. İşten ayrılıp İstanbul’da kendi müzik dükkanımı açtım. Hatırlar mısınız; lisede bir grubumuz vardı. Emin keman, Mücahit bas gitar, Sefa ise bateri çalardı. Bende önde elektro gitar çalıp şarkı söylerdim. İşte lise bitip, grup dağıldıktan sonra bende müziği bıraktım. Evde arada bir gitarlarımı elime alıp temizlerim. Neyse. Müzik dükkanını açtıktan sonra kendimi daha huzurlu hissetmeye başladım. Ta ki annemi kaybedinceye kadar. Ondan sonra toparlanmam zor oldu. Annemden kalan miras sonucu ve kenarda köşede biriktirdiğim parayla İzmir’de bar açtım.” Bizimkilerin hayret dolu bakışlarını fark edince kahkahayı basarak konuşmaya devam ettim: “Cebimdeki paranın kaynağı bardan gelen hasılat işte. Daha sonra İstanbul’a dönerek müzik dükkanımın başında durmaya karar verdim. Gördüğünüz gibi bu otuz dört yıllık hayatıma çok şey sığdırdım ama hala bir kadını yerleştirmedim.”

Cümlemi gülümseyerek tamamlamıştım. Nagihan’ın sorusuyla gözlerimi Gizem’e çevirdim: “Bu hikayedeki kızlar nerede peki?”

“Onlarla işimi hallettikten sonra ortadan kaybolduğum için ne yaptıklarından haberim yok Nagihan’cığım. Ama haklısın, çok fazla kadınla beraber oldum. Hatta Ankara’ya gelirken uçakta sarışın bir hatunla tanıştım. Bu arada beni yeni tanıyan arkadaşlar sizden rica ediyorum; lütfen beni bir pislik olarak görmeyin. Dostluğum bu kadar sağlam olmasaydı sizce şu an bu masada olur muydum?”

“Teo haklı, ne yaparsa yapsın arkadaşlarına karşı çok sağlam bir karakteri vardır.” diye araya girdi Emin.

Yemeklerimiz bitmişti ve canlı müzik başlamıştı. Çalan şarkılar üstümüze düşen kırmızı ışıklarla tam bir meyhane havası yaratıyor, içimizde içki içme isteği doğuruyordu. Emin’e bir bakış attıktan sonra gözleriyle konuşmasını dinledim: “Araba süreceğim oğlum. Büşra ve Mete olmasaydı, biliyorsun..” “Anladım.” der gibi gözlerimi hafifçe kapattım. Sefa’ya da aynı bakışı atınca verdiği cevapla şaşırdım. Adeta ben varım diyordu. Resmen telekineziyle anlaşıyorduk. Kafamı Mücahit’e döndürürken Nagihan bakışlarımı yakaladı. Babasının cebinden telefonunu alırken yakalanan çocuk edasıyla kafamı öne eğdim.

“Anlaşılan bunlar yine içecek. Bu gece izin versek mi, ne yapsak?” dedi Gizem’e dönerek.

“İçsinler ya. Hatta bizde içelim. Yıllar sonra bir araya gelmişiz, içmeyip de ne yapacağız?” diye karşılık verdi.

“Garson!” diye bağırarak araya girdim. Yirmili yaşlarda ki gencin yanıma gelmesiyle siparişi verdim: “Bize 4 tane 70’lik rakı aç.”

“Hemen efendim.” Garson yanımdan hızla uzaklaştı.

“Yok artık. Ne yaptın oğlum sen?” dedi Sefa. “Zil zurna sarhoş mu edeceksin bizi?”

“Ne sarhoşu lan? Bak bakayım şurada kaç kişiyiz? Merak etme sen.” diye karşılık verdim. “Ben bu masalarda çok bulundum.”

Garsonun rakıları getirmesiyle Nagihan, Gizem, Burak, Mücahit, Ezgi, Ahmet, Hilal ve ben kadeh kaldırdık.

“Sonsuza dek sürecek olan dostluğumuza!” diye bağırdım. Hep bir ağızdan “Dostluğumuza!” kelimesini duyunca suratımda koca bir gülümseme oluştu.

MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin