Yeniden içeri girince adını bilmediğim o iri yarı adamla yeniden karşılaştım.
“Merhaba Teoman Bey.”
“Merhaba. Kimler geldi?” dedim ellerimi ovuşturarak.
“Herkes sizi bekliyor efendim.” diye karşılık verdi.
“Teşekkürler.”
İçeri girip cam kenarında, canlı müziğin birazdan başlayacağı sahnenin önündeki masamıza yöneldim. Mücahit’in ve Ahmet’in kendileriyle beraber eşlerinin arkası bana dönüktü. Yanlarında Nagihan ve karşısında; Sefa’nın yanında Gizem ve kocası olduğunu sonradan öğrendiğim bir adam oturuyordu. Geldiğimi belirterek her zamanki coşkumla bağırdım: “Ladies and Gentlemens!”
Arkasına ilk dönen Nagihan olmuştu. Ayağa kalkıp bana doğru kollarını açarak gelmesine karşılık bende ona kollarımı açarak sarılmıştım. Birbirimizi çok özlediğimiz her halimizden belli oluyordu. Nagihan’la sağa sola sallandıktan sonra Mücahit’le, ardından Ahmet’le sarıldık. Yanlarındaki bayanlarla da selamlaştıktan sonra sıra Gizem’e gelmişti. Bir süre birbirimize baktık. Kollarım onu sarıp sarmalamak istiyordu ama el sıkışmak için bile elimi uzatamıyordum. Yanındaki adam durumu fark etmiş olacak ki araya girerek elini uzattı:
“Ben Burak. Gizem’in kocasıyım. Buraya gelmemek için büyük bir çaba harcadım ama kendisi zorla getirdi. Sonuçta lise arkadaşları olarak hasret gidereceksiniz. Değil mi?” Dişlerinin beyazlığı gözümü alınca kendime geldim.
“Teoman Aslan.” dedim elini sıkarak. “Gelmekle iyi yapmışsınız. Arkadaşlarım kimlere emanet görmek isterim.” Omzuna hafifçe vurarak gülümsedim. Kafamı çevirdiğimde Gizem dahil masadakiler bana hayretle bakıyorlardı. Burak’ın olanlardan haberi yoktu, o yüzden çoktan yerine oturmuş ve etrafa gülücükler saçıyordu. Durumun daha fazla garip gözükmemesi için Gizem’e sarıldım. Siyah saçlarına kafamı yaslayıp kokladığımda kendimi yeniden lisede hissettim. Şu an kafasından geçenleri bilmeyi o kadar çok isterdim ki..
Siparişleri verdikten sonra kollarımı masaya dayayıp dostlarımı seyretmeye başladım. Hepimiz büyük değişimler geçirmiş, büyük şeyler yaşamıştık.
Emin ve Büşra üniversite bitince evlenmiş, Metehan’ı dünyaya getirmişlerdi. Büşra bir otomotiv firmasında çalışıyor, Emin ise adliyede savcılık yapıyordu. Lisedeyken “Biz evleneceğiz.” derlerdi ama hepimiz gülerdik. On beş yılı aşkın süredir beraberlerdi ve birbirlerine hala sevgiyle bakıyorlardı. Oğulları Mete kara bir çocuktu. Asfalt siyahı gözleri, kalem gibi kaşları ve kıvırcığa yatkın dalgalı saçlarıyla dikkatleri üstüne topluyordu. Eğer yakında ölecek olmasaydım onunla güzel zamanlarımız olabilirdi. Ben onun çapkın Teoman Amcası olurdum, o ise annesinin kızmalarına karşın benimle kız tavlama üzerine yeni taktikler öğrenirdi.
Nagihan benim gibi evlenmemişti. O zamanlarda aşka inanmaz, duygusal insanlara tuhaf gözlerle bakardı. Kendini işine adadığını ve bir psikoloji kliniği açtığını söyledi. Şaka amaçlı mı bilmiyorum ama bir ara benim de tedavi için uğramamı söyledi.
Mücahit yanında nişanlısı Ezgi’yle gelmişti. İki senedir nişanlılardı ve seneye düğünleri olacaktı. Bir davada tanışmışlardı ve sürtüşmeli geçen bir diyalogdan sonra Mücahit, Ezgi’ye özür dilemek adına bir kahve ısmarlamayı teklif etmiş. O günden yaklaşık üç ay sonra bürolarını birleştirmiş ve nişanlanmışlardı.
Ahmet ise bundan altı sene önce evlenmişti. Karısı Hilal İngilizce öğretmeniydi ve Ahmet’le beraber çalıştıkları okulda tanışmışlardı. Coğrafya öğretmenliği yapan Ahmet, Sinop’tan Ankara’ya atanmış ve Hilal’in bulunduğu liseye denk gelmişti. Dört yaşlarında bir kızı olan Ahmet ve Hilal oldukça mutlu görünüyordu. Dostlarımın ne kadar güzel hayatları vardı!
Gizem ise Burak’la üç senedir evliydi. Mimarlık fakültesini bitirdikten sonra Amerika’ya yerleşen Gizem orada bir bankada müdür olan Burak’la tanışmış, zaman içinde kendini ona yakın hissetmişti. Siyah uzun saçlarıyla, hafif çekik ve büyük gözleriyle Tatar’lara benziyordu. Burak ise Gizem’den biraz daha uzun, siyah ve kısa saçları olan normal bir Türk erkeğiydi.