Çok soğuk ve pis bir yerde gözlerimi açtım. Beton bir zeminde uyuyakalmıştım sanırım. Burası küçük bir zindan odasına benziyordu ve neredeyse hiç ışık girmiyordu. En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım fakat Leonard'ın bir kıza daha zarar vermiş olduğundan başka bir şey aklıma gelmedi. En sonunda taş duvarların üstünde küçük bir pencere deliği gördüğümde oraya ulaşabilmek için üstüne çıkabileceğim bir şeyler arandım. En sonunda bir kaç kaya parçasını eskimiş ve yayları görünen pis yatağın üstüne koydum. Üstlerine çıkıp duvardan tutundum ve küçük delikten dışarıya bakmaya çalıştım. Görebildiğim sadece kocaman denizdi. Aşağıda büyük sivri taşlar vardı ve oldukça yüksekteydim. Binanın dışına bakmaya çalıştığımdaysa şato görünümlü kocaman bir yapı olduğunu fark ettim. Cidden ne halt olmuştu bana. Telaşla taşların ve yatağın üstünden aşağıya atladım ve tahta kapıyı yumruklayıp bağırmaya başladım. "Heyyy yardım edin.." ben vurmaktan yorulmuşken arkamdan cılız bir kız çocuğu sesi işittim. Acaba onu daha önce nasıl fark edememiştim. "Çok fazla ses çıkardın. Senin yüzünden akşam su getirmeyecekler." küçük kız gün ışığına doğru çıktığında sinirli görünüyordu. Küçük elleri yumruk şeklini almıştı. Çok güzel kumral uzun saçları vardı. Fakat buradan uzun süredir bulunduğunu belli edercesine çok fazla kirliydi. Tatlı yanakları hep kara lekelerle kaplıydı.
"Sen de kimsin?" dediğimde bana acıyormuş gibi baktı. Bu durumda bu bakışı garipsemiştim çünkü kız gerçekten yardıma muhtaç görünüyordu. "Cidden bunu mu merak ediyorsun?" kızın çok bilmiş gözleri benden küçük deliğe çevrildi. Sanırım akşam olmak üzereydi. Gece burayı nasıl aydınlattığını merak ettim bir an.
"Mumlarım geçen hafta bitti. O zamandan beri de kimse uğramıyor zaten." dehşetle kıza bakakalmıştım. Küçücük kız bu korkunç yerde nasıl yaşıyordu. Sonra başka bir şeyin daha farkına vardım. Sorumu dile getirmeden cevaplamıştı. Buraya kapatılmasının bir nedeni olabilir miydi? Belki de tehlikeliydi.
Kız kafasını yerden kaldırıp tekrar bana küçümseyerek baktı. Sanki aklımdan geçen her şeyi biliyor gibiydi. "Buraya kapatılmamız bizim suçumuz değildi." ve kapının açılma sesini duydum.
Gözlerimi açtığımdaysa küçük bir kulübedeydim. Hızla etrafıma bakarak o küçük kızı aradım fakat bulamadım. Rüya olma düşüncesini anında kafamdan çıkardım. Rüya olamayacak kadar gerçekti. Orası sanki tanıdıktı. Sis perdesinin arkasında kalmış bir yerdi sanki.
Kapıdan içeri giren Darcy'i görünce beni uyandıran kapı sesinin ona ait olduğunu anladım. Elinde ki poşetleri minderlerin yanına bıraktı. Yanan Şömineye bir kaç odun daha attı. Acaba ne zaman uyanıp da çıkmıştı.
O gün akşama kadar aynı evin içinde iki yabancı gibi birbirimizden uzak durarak geçirdik. Ki bulunduğumuz evin dağ evi olması ve sadece iki odasının olması durumumuzu hiç de kolaylaştırmıyordu. O şömineye odun atmak için salona girdiğinde ben içerideki yatak odasına kaçıp camdan dışarıyı seyrediyordum. Sonra da ben salonun diğer köşesinde bulunan mutfak bölümüne girdiğimde o içeri gidiyordu.
Gün batımında içerideki odadan çıktı ve bulunduğum yere adımını attığında kalkmak için bahane aradım. Cam kenarında bulunan minderimden ve karşımdaki muhteşem gün batımından ayrılmak istemiyordum fakat onunla da konuşmak istemiyordum. Fedakarlık yaparak bu sefer de banyoya doğru gidiyordum ki bileğimden tutup beni kendine çevirdiğinde oyunumuzun bittiğini anladım. "Cadılar Aisha'yı kolay kolay tanımazlar. İstersen köye inip bir kaç arkadaş edinebiliriz?" fikri hoşuma gittiği için sadece başımı salladım ve kolumu çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Vampirin İntikamı
FantasyÖlüm sadece başlangıç oldu onlar için. Ölümü yaşamak ise sonları oldu. Bu yolculukta yalnızsınız. Kimse sizinle birlikte gelemez. En karanlık anlarda ise umut yok. Bir vampir intikam alevinde yanıyor. Aslında bu hikayede ki herkesin bir intikam a...