Ben geldim, benim güzel okurlarım. Yine biraz geç geldim, biliyorum. Ama bunu telafi edecek bir bölüm yazdım. Oy verip, yorum yapmadan geçmeyelim lütfen... Sizi çok özledim. Sizde özlediniz, biliyorum... Ben uzatmadan siz okumaya başlayın. 😉 Keyifli okumalar. Umarım yeni bölümü begenirsiniz, sizleri seviyorum...
~~~~~~
Sıcak kahveyi ısınmak istercesine sıkıca kavradım ellerimle. Bir yudum aldım boş sokağa bakarak. Sokağı aydınlatan loş bir ışık vardı sadece. Sessizdi, ilk günki gibi. Kızıla dönmüş bulutlar vardı. Sessizliğini koruyan bulutlar vardı gökyüzünde. Yorulduğumu hissettim bir an... Herşeyin ağır geldiğini hissettim. Bedenimdeki morluklar inatla belirginleşmeye başlamışlardı. Ruhumdaki morluklar daha fazlaydı.
Boş odaya baktım, sessizdi. Benden başka kimse yoktu, yalnızlığa alışıktım. Ama kalbimde bir yerin boş olduğu hissiyatı vardı, neydi bu? Savaş'ın aylardır sessizliği canımı yakıyordu. Çok sessizleşmiş, artık hiç birşey anlatmaz olmuştu.
Elimdeki kupayı masaya indirerek merdivenlere yöneldim. Basamakları sessizce ve özenle çıkarak koridorun sonuna doğru yürüdüm. Yaklaştıkça odanın hafif açık kalan kısmından, piyano sesi geliyordu. O kadar naif bir melodiydi ki bu; huzuru fızıldıyordu.
Kapıya yasladım kendimi. Kulağıma ilişen o naif melodiyi dinledim. Hüzünlü bir şekilde ilerliyordu notalarda ki sesler. Savaş piyano konusunda oldukça iyiydi. O naif melodiyi haraketlendiren parmaklarına kaydı gözlerim. O kadar özenle ve nazikçe dokunuyordu ki, o piyona olamyı diledim bir an. Ona huzur veren o melodiler olmak istedim. O benim yaralarımı iyileştiren, mükemmel bir adamdı...
Onun yaralarını kim iyileştirecekti? Yaralarına iyi gelebilir miydim? Buna, izin verir miydi? Vermezdi...! O kendi yaralarının bir başkasının sara bileceğine inanan biri değildi.
Bir anda piyonadan çıkan melodi sesi kesildi. Bakışlarının sertleştiğini hissettim. Kapıdan uzaklaşarak sessiz adımlarla geldiğim yöne doğru yürüdüm."Biraz yürüyüşe ne dersin?" Duyduğum tanıdık sesle olduğum yere çakıldığımı hissettim.
Arkamı dönerek Savaş'a baktım.
"Şimdi mi?""Yok, sen hazırlan yarın çıkarız." Dedi alay edercesine.
Gözlerimi devirerek güldüm,"Peki, hazırlanıp geliyorum." dedim.
Karşımda duran kapıyı hafifçe iterek odaya girdim. Üstümdeki pijema takımını çıkartarak yatağın üstüne bıraktım. Giysi dolabının kapılarını açarak içine bakındım. Bir kazak, pantolon, atkı, bere ve mont çıkartarak yatağın üstüne dağınık bir şekilde bıraktım.Pantolon ve kazağı giyerek aynanın önüne geçtim. Tepeden topladığım düz saçlarımı açarak taradım. Atkı ve beremi takarak montu elime aldım. Odadan çıkarak merdivenlere yöneldim. Masanın üstünde duran telefonumu alarak montumun cebine koydum."Ben hazırım..." dedim bağırarak Savaş'ın duyacağı bir şekilde.
Dış kapıya doğru yürüyüp aynadan tekrar kendime baktım. Çok mu bakımsızdım acaba? Belkide bir dahakine biraz makyaj yapsam, fena olmazdı. Yerde duran botlarımı giyerek dışarıya çıktım. Kar yağıyordu ve hava çok soğuktu. Bahar gelmek üzereydi ama kar hala aralıklı günlerle yağmaya devam ediyordu. Savaş'ın kapı da belirdiğini gördüm, gülümsedi; gülümsedim...
"Montunu giymeni tavsiye ederim."
"Hava çok soğuk."dedim montumu giyerek.
"Evet, havalar çok soğuk bu aralar. Arabaya geçelim."
"Yürümeyecek miydik?"
"Yürüyeceğiz, ama bu dağ başında değil. Birazda şehre inelim." Dedi sırıtarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydınlığım Sensin
Teen Fiction"Benden ne yapmamı istiyorsun?"dediğimde açtığı kapıyı tekrar kapattı. "Benimle anlaşma yapıp, buradan kurtulmanı..."dedi emin çıkan ses tonuyla. "Sana nasıl güvene bilirim?" dedim gözlerimi kısıp adını bile bilmediğim bir adamla anlaşma kuralların...