◔‿◔
Hayat salıncak gibiydi aslında, bir ileri bir geri. Durmadan salanan bir salıncak, ritmini hiç kaybetmeden sallanıyordu. Karşımdaki adam da böyleydi işte; bir salıncak gibi, hep aynıydı. Ritmi hiç değişmezdi, şimdi karşısında o küçük kız çocuğu olsa bu adamın bütün dediklerine inanabilirdi.
'Mecburdum' demesine inanabilirdi, ama karşısında artık o sıska, küçük kız yoktu. Nefret dolu gözlerle izledim onu bir süre, o da beni izledi. Ama hangi duygu içerisinde izlediğine dair hiçbir fikrim yoktu. Sallanan o salıncak durdu, ritmi azda olsa bozulmuştu. Ağırlığını kollarına vererek oturduğu sandalyeden ayağa kalktı.
"Ne o Atalay bey, sorgunuz bitti mi?"
Yaşça büyük olan adamın bedeni durdu, gözleri kasvetle torununa baktı. Yönünü değiştirerek kapıya yöneldi, büyük bir sinirle kapıyı açıp bir hışımla odadan çıktı. Yaprak ayağa kalkarak demir parmaklığı olan açık pencereye doğru yürüdü. Kararmak üzere olan gökyüzüne dikti gözlerini.
Yanaklarında hissetiği sıcaklıkla,"Beni bırakmayacağına söz vermiştin." dedi. Buraya tekrar düştüğüne inanamıyordu, onca yıl sonra bitti sanmıştı. Tekrar aynı şeyleri yaşamaya gücüm yoktu. 'Savaş bana bunu yapamaz.' diye geçirdim içimden. 'Ama yapmıştı!' dedi içimdeki kötü taraf.
Buradan kaçmalıydı. Ne olursa olsun burdan kaçıp, kurtulmalıydı. Gece yarısını bekleyecekti yine. Aklındaki sorular onu yiyip bitiyordu resmen. Savaş bana bunu yapmaz, beni burada ölüme terk etmez deyip duruyordu.
Saatler ve dakikalar bir birine karışmış, akrep ve yelkovan bir birini kovalamaz olmuştu. Zaman geçmiyor, gece yarısı hiç gelmiyor gibiydi. Evi gibi benimsediği yeri özler olmuştu. Yaklaşık bir hafta olmuştu Savaş'ın sesini duymayalı.
Her ne kadar evin içinde sessiz olsa da varlığa güvende hissetmeme yetiyordu. Onu uzaktan da sevebiliyordum artık, kokusu üstüme sinmişti. O tarifsiz koku bütün iliklerime hapis olmuştu adeta. Onun sessizliği bile bütün seslerden daha güzeldi.
Kapının gıcırtılı sesi ilişti kulaklarıma. Göz yaşlarımı silerek kapıdaki adama döndüm.
"Atalay bey sizi bekliyor." Dedi genç adam.
"Ne için?" dedim boğazımı temizleyerek.
"Aşağı inince öğrenirsiniz."
Kapıdaki çocuğu sollayarak odadan çıktık. Uzun koridorda yürüyerek etrafı inceledim. Çokça kapı vardı burda, birinden bile çıkabilme ihtimalim olsa yeterli benim için diye geçirdim içimden. Merdivenlerden inerek geniş ve büyük bir salona ulaşmıştım.
"Peşimden gelin lütfen." Dedi az önceki çocuk.
Gittiği yöne doğru takip ettim. Bahçe kapısından çıkarak önce geçmem için durdu. Sağımda bir kaç adamın ve Atalay'ın oturduğunu gördüm. Ona içimden dede demek gelmiyordu. Çünkü o benim tanıyıp elinde büyüdüğüm kişi değildi artık. O beni beş kuruşa satan biriydi. Bir çoğu insanı katleden bir katildi! Onlara doğru yürüyüp karşılarında dikildim.
"Ne istiyorsunuz benden?" Dedim sinirle.
"Otur Yaprak."dedi Atalay. Dediğine yapmayarak iki adım geriledim.
"Oturmayacağım."
"İnatçılığın annene benziyor." Dedi tam karşımda elleriyle şakaklarını ovalayan adam. Gördüğüm simalar yeni yüzlere ait gibiydi ama tanıdık geliyordu.
"Bırakın gideyim." Dedim sesim kısık çıkmıştı. "Beni neden burada tutuyorsunuz?"
"Sen benim torunumsun ve seni hiç tanımadığım bir adamın eline mi bırakmamı bekliyorsun?"
Bu dediğine istemsizce gülmüştüm.
"Cidden bunu sen mi söylüyorsun?" Dedim kollarımı bir birine bağlayarak. "Beni bir organ mafyasının hatta fuhuş çetesinin eline bırakan sen mi bunu diyorsun?" Çıldırmak üzereydim. Dedikleri beynimi delip geçiyordu resmen. "O tanımadığım dediğin adam beni senin o attığın kuyudan çekip çıkardı." dedim bağıracak."Ama tekrar o kuyuya geri attı." Dedi karşımdaki adam bakışlarını bana dikerek.
"Hayır." Dedim hırsla adımlarımı ilerletip tam karşısında durdum. "O sizin gibi alçak biri değil! O sizin gibi değil. O beni burada asla bırakmaz."
"Bıraktı ve emin ol o da en az benim kadar alçak biri."
Sözleri beni delirtiyordu. Gözlerimin kan çağına döndüğüne emindim. Tek damla yaş süzüldü gözlerimden ve elimin tersiyle sildim hemen yanaklarımı ıslatan damlayı.
"O katil değil! Ama siz birer katilsiniz! Onlarca insanı düşünmeden katleden sizler birer katilsiniz!"Ayaklarımın tutmadığını ve günlerdir doğru düzgün birşeyler yemediğim geldi aklıma. Başım dönüyordu. "O beni burada bırakmaz. O beni o kuyuya tekrar bırakmaz." Dedim kararan gözlerime ve kısılan sesime aldırmadan. Boşluğa düşüp güçlü ellerin beni tuttuğunu hissettim ve sonrası kap kara bir boşluk gibiydi. Bir kuyuya itilmiş gibi hissettim.
Beni sıkıca kavrayan kişiyi bulanık gözlerle seçmeye çalışıyordum. Mavi gözleri netleşmeye başlamıştı sadece. Savaş'a ne çok benziyordu. Güçlü kolları bacaklarımı kavrayıp yukarı kaldırmıştı. Başım istemsizce göğsüne doğru yaslanmıştı, sesler uğultuluydu.
Kucağında yarı baygın olduğum çocuğun önce dudakları oynuyor sonra sesi kulaklarıma ilişiyordu.
"Bu kadar yeter!" Dedi sinirle. "Onu tekrar buraya getirerek elinize ne geçti? Bırakın orada kalsın."Atalay, "Hayır." Diye itiraz etti direk. "Onu odasına çıkar Sarp."
Hala kucağında olduğum çocuk beni daha da sıkı kavrayarak yürümeye başladı. Merdivenleri özenle çıkarak odaya doğru yöneldi. Odanın kapısını ayağıyla iterek açtı bir kaç adım sonra beni nazikçe yatağa indirdi. Gözlerim ağırlaşıyor gördüğüm her şey git gide bulanıklaşıyordu.
İsminin Sarp olduğunu öğrendiğim çocuk elindeki iğneyle bana doğur yaklaşıyordu. Korkuyordum!
"Lütfen yapma."dedim güçsüz sesimle. "Başa dönmek istemiyorum."
"Korkma, sadece serum bağlayacağım. Aşırı bitkin bir durumdasın, böyle ölmeni istemem."
Bileğini kavrayarak kendime çektim.
"Bana yardım et."Mavi gözleri çaresizce yüz hatlarımı süzdü. Savaş'ın bana o gün baktığı gibi bakmıştı. Ne yapacağını biliyor gibiydi ama şimdi olmaz der gibiydi bakışları.
Sıska parmaklarımla bileğini daha sıkı kavradım. "Bana yardım et, lütfen."
Bileğini parmaklarımdan ayırarak ayağa kalktı."Sana yardım edemem."dedi elindeki iğneyi seruma bocalayarak.
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamış bulanık olan her şey daha da koyulaşmıştı. "Yalvarırım yardım et."dedim titreyen elimi ona uzatarak.
"Savaş'ı araman yeterli olacaktır, o beni bulur bir şekilde."
"Bulamaz."
"Bulur!"
"Savaş'ı unut artık. O artık senin için hiçbir şey yapamaz." Dedi kolumu kavrayarak elindeki iğneyi bir hışımla batırdı. Serumu bağlamasıyla bütün damarlarımın sızladığını hissettim.
"Siz onu tanımıyorsunuz."dedim iğneliyici bir ses tonuyla.
"Tanıyorum, hemde senden daha iyi tanıyorum." Dedi serumun hızını biraz arttırarak.
"Şimdi uyumalısın ve onu unutmalısın." Dedi ağırlaşan gözlerime bakarak. "Aksi takdirde unutmayı denemezsen, biz unutturmayı deneyeceğiz."
16. Bölümün Sonu.
İletişim için:
İnstgaram~@eminelyden
Twitter~@prlydenAydınlığım Sensin'in Instagram hesabı: (@aydinligimsensin)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydınlığım Sensin
Fiksi Remaja"Benden ne yapmamı istiyorsun?"dediğimde açtığı kapıyı tekrar kapattı. "Benimle anlaşma yapıp, buradan kurtulmanı..."dedi emin çıkan ses tonuyla. "Sana nasıl güvene bilirim?" dedim gözlerimi kısıp adını bile bilmediğim bir adamla anlaşma kuralların...