6

68 5 0
                                    

 Ejderha prensesini kalesine kapatırdı.

Kollarını yadırgamıştım. O ısrarla bana sarılsa da onu itmeye çalışıyordum. Vücudum zaten ağrı içindeydi. Göz yaşlarım gözlerimden usul usul süzülürken hıçkırıklarım ciğerimi parçalarmış gibi şiddetliydi. Kendime acımıştım.

"Lütfen bana dokunma... lütfen..." sesim sona doğru incelmişti. Korumalardan biri bana doğru dönüp, yalnızca iki saniye acıyla baktı. Ne kadar kötü durumdaydım? Çünkü bakışları beni telaşlandırmıştı. Onu ittirmekten yorulunca, kollarım iki yanıma düştü. Kendimi ona bıraktım. Yorgun ve yaralı bedenim, kanadı parçalanmış bir kelebeği andırıyordu. 

Bana sarılmayı bırakınca refleks olarak kendimi geriye doğru çekebildiğim kadar çektim. O ise, biraz önce bana acıyla bakan korumayı yanına çağırdı. 

"Cesur, korumaları bahçenin dışına çıkar." Cesur denilen adam bana son kez baktığında, ona, bana yardım et, dermiş gibi baktım. Umursamadı, çünkü umursarsa sonunun az önce götürülen koruma gibi olacağını biliyordu. O, beni alıp odaya kadar taşıdı. Evde yalnız biz kalmıştık. Beni odaya götürüp yatağa oturttu. Sonra alev gibi gözleriyle bana baktığında irkildim. Korktuğumu anlamış olacak ki kaşlarını çattı. 

"Benden korkma!" diye kükrediğinde, ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Gözlerimi kapatıp her şeyin bir kabus olmasını dilerken, göz yaşlarım ellerimin arasına doğru düştü. Dudaklarımı birbirine bastırıp ağlamaya devam ettim.

"Bana bak!" sesi ilki kadar olmasada hala çok yüksekti. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Açmadım da zaten.

"Sana bana bak dedim!" dediğinde yine bana bir şey yapar korkusuyla, gözlerimi yavaşça ona doğru çevirdim. Gömleğindeki ıslaklıklar göz yaşlarımdı. Ne kadar çok ağladığımı ordan farkettim. Kızarmış gözleri korkutucuydu. Ölü gibi bakan gözlerimin rahatsız edici olduğunu biliyordum, ama yarattığı enkazı görmesi için gözlerimi hiç kaçırmadım. 

"Ağlama." dedi sessizce. Az önce bağıran sanki o değilmiş gibiydi. Onunla konuşmakta tereddütlüydüm. 

"Canımı yakan sensin ve şimdi ağlama mı diyorsun? Beni neden kaçırdın, ben sana ne yaptımda benden bu kadar nefret ettin?" sesim titriyordu. Duyduklarından sonra yatakta oturduğum için eşit olmayan boyumuzu önümde diz çökerek eşitledi. Ellerimi çekmeme rağmen hiç zorlanmadan tuttu.

"Seni kaçırmadım, sen zaten benimsin!" gözlerimi kırpıştırdım. Onun gözleriyse hipnoz edecek derecede parlak ve karşı konulamazdı. 

"Sen nasıl bi manyaksın?" diye fısıldadım ona. Duyduklarım karşısında şaşkına dönmüştüm ne demeye çalışıyordu bu adam. 

"Ben senin falan değilim. Ayrıca normal insanlar benimsedikleri kişilere zarar vermez." dedim başımı iki tarafa doğru sallayarak. 

Sağ eli anında yüzümü buldu. Önce elinin tersiyle yavaşça okşadı, parmaklarını gözyaşlarımda gezdirdi.Yüzümü başka yöne çevirip ellerinde kurtuldum. 

"Normal olduğumu kim söyledi?" sesi karanlıktan boşluğa tutunmuş gibiydi.

"Neden... neden beni seçtin?" sesim kısık ve acınasıydı.

"Çünkü seni izledim. Günlerce, aylarca hatta hiç uyumadığım zamanlar oldu ve sen, yavaş yavaş en büyük zaafım oldun. Ayrıca sen nefret edilmek için fazla masumsun." sol eliyle yüzümü kendine doğru çevirdi.

"Hiç kimse zaafı olana da zarar vermez." sözcükler ağzımdan tükürürcesine çıkmıştı. Sesim yüzüne bir tokat misali çarpmıştı. Hızla ayağa kalkarken gözlerimi ondan ayırmadım. 

"Yanılıyorsun. Asıl benden başka kimse sana zarar vermeye çalışamaz." yüreğim bu sözlerle paramparça olup toz bulutuna dönmüştü. Sanki mümkünmüş gibi, kalbim pencerelerini bir daha hiç açmamak üzere kapatmıştı. 

Dolaptan birkaç temiz kıyafet çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Muhtemelen duşa girmemi istiyordu. Odadan çıktığında, ayna ben burdayım dermiş gibi göz alıcıydı. Oraya baktım. Dudağımın kenarından süzülen kan kurumuştu, üzerimde çim ve toprak karışımı birşey vardı. Saçlarım hiç olmadığı kadar dağınıktı. Dizlerimse çiziklerle doluydu.

Yani kısacası berbat haldeydim. Ellerim hala  toprak kokuyordu. Elbiseleri kaptığım gibi duşa girdim. Saçlarım öylesine karışmıştı ki açmam bayağı zamanımı aldı. Duştan çıktığımda, aç olduğumu ve çok susadığımı hissettim. Ne zamandır aç ve susuzdum, bilmiyordum. Bir an kaçma düşüncesi geçti aklımdan, fakat dışarısı korumalarla doluydu. Yani şuan yapabileceğim en gereksiz şey, kaçma çabası olurdu. 

Aynanın yanında su görünce hemen alıp içtim. Şöminenin önüne oturdum ve bir süre sonra uyuya kalmıştım. 

Gece beni bir ses uyandırdı. Yataktaydım, muhtemelen beni taşıyıp buraya getirmişti. Sırtım ona dönüktü ve onun eli omzumdaydı. Sesinin ne kadar mükemmel olduğunu o zaman anladım.

Mecnunum Leylamı gördüm 

Bir kerece baktı geçti 

Ne sordum nede söyledi 

Kaşlarını yıktı geçti 

Soramadım bir çift sözü 

Aymıydı günmüydü yüzü 

Sandım ki zühre yıldızı 

Şavkı beni yaktı geçti


Sesi kısık ama kusursuzdu. Kulağıma doğru söylenen sözler gözlerimi doldurmuştu ama görmesini hiç istemediğim için gözlerimi yine kapattım. Beni sevdiği için ona bu kez ben acıdım. Sadece diğerlerinden biraz daha normal değil diye duygularını yoksaymıştım. Bu hikayede onun yaptığı tek bir yanlış vardı. O da beni kaçırmaktı. Fakat bundan başka bir çaresi var mıydı diye düşündüm. Bana başka bir şekilde nasıl ulaşabilirdi? Dedemin beni kullanan asıl kuklacı olduğunu farkettim. Sevilmeme yada sevmeme asla izin vermemişti. Belki de yanındaki tüm sevdiklerini birer birer kaybettiği içindi. 

Sadece o an olaylara farklı yönünden baktım. Tamam o sadist olabilirdi. Fakat onu kızdırmadığım sürece normal bir insandı öyle değil mi? 

"Belkide prenses ,onu bu kadar seven bir ejderhadan bir  şansı esirgememeliydi. "


***************************

Yazardan, 

Yavaş yavaş bissürü kişi oluyoruz, fakat tek bir  sorun var. Emek veriyorum bu hikaye için ve sizde okuyorsunuz. Fakat 1, 2 saniye ayırıp beğenmek veya yorum yapmak bu kadar emek için pek de zor değil diye düşünüyorum...


MÜPTELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin