Kuşkusuz geldiğiniz yer, yaşadığınız hayat ve yaşadığınız insanlar önünüzdeki yolu çizerdi. Bu yüzden geleceğimiz kadere bağlıydı. Benim hayatım da ise birileri tarafından verilen roller sanki aileme özenle dağıtılmıştı ve onlarda rollerini uygun bir şekilde oynuyorlardı. Bilirsiniz oyuncuların binlerce maskesi vardır ve bu maskeleri ard arda değiştirmek onları yormaz, ben de onlardan biriydim. Tabi henüz amatör olanlardan.
Cehennemin tek soğuk köşesinden gelmiş olabilirim. Verilen rolleri oynamaya karşı çıktığımdan, hayatım pahasına mühebbet yemiş lanetli bir bedenin içinde yaşıyorum. Koyulan sınırları asla geçemedim çünkü bileklerimden karanlık bir kuyuya çekiliyordum. İşin kötü yanı ise o karanlık kuyudan henüz çıkabilmiştim.
Aklım gerçek dünyanın olduğunu reddetmek istiyordu. Ne kadar güzeldi dışardakilerden bihaber olup sadece huzura varmak.
Ama bu benim için bariz bir şekilde fazlaydı. Bu arada sormam gereken küçük birşey var.NASIL OLDUDA KAÇIRILDIĞIM YERDEN KAÇIRILDIM?!
Tükenmek üzere gibi hissetmem normal miydi? Aldığım her nefes bana yapılan eziyet üzerine kaldırılan kadehler gibiydi.
O an sadece yalnız hissetmemek için, kendi kendimden korkmamam için dua etmek istedim. En yüce olana sığınmak istedim.
Gözlerimi açtığımda, görüntü yavaş yavaş netleşmeye başladı. Gözlerimi defalarca kırpıştırdım ve oradaydı. Bedeli gördüğümde nefes alışverişlerim bulunduğum boğuk ortama inat hızlanmıştı. Kalp atışlarımın kulaklarımda çınlaması şu aralar defalarca yaşadığım bir eylemdi. Bacak bacak üzerine atmış, koltuğun koluna dirseğini yaslamış elindeki içkiyi yudumlarken, adem elması yukarı aşagı ilerliyordu ve bir yandan da beni keskin bakışlarıyla seyrediyordu. Bakışları beni delip geçiyor gibiydi. Gözlerinin içine baktığımda siyah gözleri beni sonsuzluğa savurmuştu.
Kemiğimin üstündeki yarama öyle bi sızı girmişti ki, sanki unutmuştum da kendini hatırlatmak istermiş gibiydi. Başımdan bahsetmek bile istemiyordum. 'Bir insan en fazla ne kadar ileri gidebilir?' adlı belgeseli izliyordunuz ve tahmin edin başrolü kim üstleniyordu?
Elimdeki soğuk his gözlerimi hemen oraya çevirmemi sağladı. Sol elimde en az beş santim kalınlığında kelepçe gibi bir alet bağlanmıştı ucundaki zincirlerse, yerdeki büyük çiviye kilitlenmişti. Hadi ama iplerin soyu mu tükenmişti?
Bulanık düşüncelerimi bir kenara bıraktım.
Ona doğru tekrar baktığımda soğuk kanlı olmam gerektiğini tekrar kendime hatırlattım. Geçen defa yaptığım yanlışları bu sefer yapmamam gerekiyordu. Elbette ki bir insanı birkaç dakika içinde kusursuzca tanıyamazdım. Benimki sadece bir ön görüydü. Avuç içlerim terlemeye başlamıştı.Sol elimi havaya kaldırıp "Senden daha yaratıcı birşey beklerdim." dedim zor da olsa sesim normal çıkmıştı.
Tek kaşını kaldırıp bacağını yere indirince, yüzündeki ifadeden tüylerim ürpermişti. Korkuyordum ama aslında korkmamam gerekiyordu. "Artık bir dahakine." dedi kalın sesiyle. "Beni seveceğini tahmin etmiştim." sinsi gülüşü avına yaklaşan bir yılanı andırıyordu. Sesi ise boğazıma dolanıp beni boğuyordu.
"Çok." dedim ve benden 6 adım uzağımdaki koltuğa zincirimi sürüyerek gittim ve oturdum. Üzerimdeki kıyafetler değiştirilmişti. siyah sade bir elbiseydi. Belki de büyük beden bir tişört.
"Bak gerçekten sıkıldım artık, bu iş iyice çığrından çıktı. Sen ve senin kardeşin benden ne istediğiniz hakkında hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim burada olmamam gerektiği." dedim gayet ciddi ve düz bir ses tonuyla. Elindeki içki bardağıyla ayağa kalktı ve yanıma yaklaştı. Adımları tok sesli ve kendinden emindi. Dik duruşunu kaybetmeyip güçlü görünüyordu.İçimde korku çukurundaki çıglıkların sesi tüm vücudumda yankılanıyordu. Beynimin mantık kısmı ise, işi bırakalı çok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜPTELA
RomanceAteş, o adı gibi yakıcı. Kendi kalesini korumak için savaşan bir ejderhaydı o, yaklaşan her kim olursa olsun onun öldürücü alevlerine mahkumdu. Buna zıt şekilde bir okyanustu. Her gün derinliklerine gömülürken aslında boğulduğumun farkında değildim...