Yıldızı doldurmanız benim için çok değerli. Lütfen 2 saniyenizi ayırıp votelayın...
Bu arada şarkı mükemmel değil mi?_____________________________________
Kral prensesin özgürlüğünü satın almıştı...
Konuyu değiştirmek adına boğazımı temizledim. Bu günlük bu kadar duygu değişimi yeterliydi.
"Peki şimdi ne yapacaksın?" sesim net ve duygudan ıraktı. Gözleri yine sakin okyanusuna dönmüştü, az önceki fırtınadan eser yoktu.
"Arkadaşlar evi arayacak." arkadaşlar derken, korumalardan bahsettiğini biliyordum. Onlara koruma gibi davranmıyordu. Dedem, korumalarıyla pek konuşmaz veya yanlarına gitmezdi. Belki de bunun için bana garip geliyordu.
"Ben çok sıkılıyorum." tırnaklarımla oynuyordum ve korka korka söylediğim sözler, sanki önceki hayatımın adrenalin dolu olduğunu varsayıyordu."Beni dedem sürekli evde mi tutacaksın?" kirpiklerimin arasından baktığımda, açıkçası korkmuyor değildim.
Bakışlarım yüzüne dokunduğunda, gözlerinin tadı yeşil gibiydi, hem rahatlatıcı, hem intihara meyilli...
Ruh halinin değişimine bağışıklık kazanmıştım, ama hala ne yapabileceğini kestiremiyordum. Beyninde muhakeme yapıyor gibiydi. Hayır derse şaşırmazdım. Çünkü zaten sadece şansımı denemiştim.
"Tamam, ama bundan sonra kendine zarar vermeyeceksin." sesi sertliğini korumuştu. Ama yinede her geçen gün buğulu camın arkasındaki görüntü daha da netleşiyordu. Yani Ateş, her geçen gün duygularını daha çok ele vermeye başlıyordu.
Bana tamam demişti. Kaçmayacaktım. Nedenini bilmediğim bir şekilde ondan uzaklaşamamaya başlamıştım. Onu tamamen çözmeden gitmek istemiyordum. Fakat beynimin içi uzun bir labirent gibiydi, bu labirente giren bir daha çıkamazdı, bu yüzden tüm çıkmaz sokaklar onunla dolmuştu...
"Nereye gitmek istiyorsun?"diye sordu. Düşündüm.
"Açıkçası, evet demeni beklemiyordum ve şuan da şansımı zorlamak istemiyorum. Bu yüzden ilk sefer için alışveriş yapmaya gidebiliriz mesela." sesim umut doluydu. Konuşurken ellerim değişik hallere giriyordu. Heyecanlanmıştım.
"Tamam, uslu bir kız ol." gözlerim nasıl parlıyordu bilmiyorum, ama gülümsemem, onun nevi şahsına münhasır gülümsemesini ortaya çıkarmıştı. Bu nadir anlardan biriydi.
Aramızdaki engelleri aştığımızı hissediyordum.
Beni üzerimi değiştirmem için odaya götürdü ve beni yatağın üzerine oturttu, dolabı açtı ve içinden siyah dar pantolon ve siyah uzun kollu bir üst çıkardı. Yatağın üzerine bıraktı. Sessizce onu izliyordum.
Giyinmem için odadan çıktı ve döndüğünde, hem o hem de ben giyinmiştik. Başka bir dolabı açtı ve içinden gül kurusu bir ceket çıkardı. Tıpkı küçük bir çocuk gibi bana giydirdi ve yakamı düzeltti. Tepki vermeden gözlerinin içine bakıyordum.
Telefonundan saate baktı ve daha sonra elimi tuttu.
Kalbim bu kadar küçük bir şeye o kadar büyük bir tepki verdi ki... Midem bulanmaya başlamıştı ve damarlarımdan geçen kan sanki beni yakıyor gibi hissetmiştim. Ellerim ellerinin arasında kaybolurken umutsuz bir tebessümle ellerimize baktım. İlk kez orda keşke ikimiz de normal iki insan gibi olabilseydik dedim. O ise umursamazca beni merdivenlere yönlendirdi.
Kapıyı açtığında sert ve soğuk rüzgar yüzüme çarptı. Ateş rüzgarın geldiği yöne sırtını dönerek bana siper oldu. Böylece rüzgar direkt yüzüme gelmiyordu.
Ama hava veya herhangi başka bir şey umrumda değildi. Dışarı çıkmıştık. Bu benim için nedensizce çok önemliydi. Belki de kadeh kadeh özgürlük sarhoşluğuydu, bizi esirliğin sınırından çıkaran. Bu o an düşündüğüm tek şeydi.
Korumalardan biri arabayı getirdiğinde, hemen bindim. Burnumun kızardığından emindim.
Yaklaşık bir saat boyunca yoldaydık. Uyandığımda varmıştık. Ateş arabayı parketti ve arabadan indiğimizde yine ellerimiz birleşti. Onun elleri sıcaktı benimki ise aksine soğuktu, hatta parmak uçlarımı hissetmiyordum diyebilirim. Elimdeki yara soğukta sızlıyordu. Ellerimin soğukluğunu hissettiğinde, iki elimi iki elinin arasına alınca, içimden geçen çığlık atma isteğini bastırdım.
"İlk, market alışverişi mi yapalım?"
"Olur."dedim kısaca. Normalde bu tür şeyleri sevmezdim ama şuan bana bir ödül gibi gelmişti.
Markete girdiğimizde alışveriş arabasını aldı ve direkt abur cubur bölümüne geçtik. Birkaç kişiden başka kimse yoktu.
"Limitimiz ne kadar?" kaşlarını çattı. Evet, Türkiyedeki sayılı iş adamlarından birine, ne kadar paran var diye sormuştum.
Kucağıma doldurabildiğim kadar jelibon doldurdum ve sepete attım. O da karşı taraftan ev için lazım olan şeyleri alıyordu. On saniyede bir benim olduğum tarafa bakıyordu. Meyveli yoğurt almak için dolaba gittim. Elime alırken, elim yine buz kesilmişti. Biraz daha yürüdüm ve kahve çeşitlerine bakmaya başladım. Karar vermeye çalışırken, yanıma bir adam geldi. Gözleri büyük ve kahverengiydi, kirpikleriyse uzun ve kıvrımlıydı. Beyaz çikolatalı kahveyi alıp gülümseyerek bana uzattı ve raflara yaslandı.
"Bence bunun tadı hoşunuza gidecektir." dedi. Sempatik birine benziyor, diye düşünürken aklıma Ateş geldi ve yüzüm anında düştü. Hemen adamın elindeki kahveyi aldım.
"Teşekkürler." dedim hızlıca ve uzaklaşmaya çalıştım. Kolumdan tuttuğunda bırakması için yalvarabilirdim.
"Bir sorun mu var, yüzünüz bembeyaz oldu." dedi şaşkınca. "Üzgünüm, yanlış birşey mi yap-" derken elbette devamı gelemedi. Ateş öyle sert bir yumruk attı ki, adam yere düştü. Muhtemelen adam kolumu tuttuğunda yanlış anlamıştı. Gerçi tutmasaydı da aynı şeyi yapabilirdi.
"Ateş yapma!"diye bağırdım. Nedeni neydi bilmiyorum ama avm kalabalık değildi. Bizim hiç dikkat çekmememiz gerektiğini düşünürken, şuan en dikkat çeken biz olmuştuk. Ateş, adamın üzerine çıktı ve yumruklamaya başladı. Adam o kadar şaşırmıştı ki tepki bile verememişti.
"Ateş dur!"diye tekrar bağırdım. Etrafıma baktım. Belki yardım çağırabilirdim. Sonra yardım çagırırsam daha da dikkat çekeceğimizi düşündüm. Kendim bir şeyler yapmalıydım.
Dizlerimin üzerine çöktüm. Adamın burnu kanamaya başlamıştı. Soğuk iki elimi Ateş'in yanağının iki tarafına koyup sakince ona baktım. Gözleri hiç olmadığı kadar fırtınalıydı. Saf nefreti gördüm. Gözlerini gözlerime sabitledim.
"Sakin ol.." fısıldayarak söylediğim bu kelimeler, Ateş'in gözlerini durgunlaştırmış ve rahatlatmıştı. "Bir şey yok, sadece bir an önce burdan çıkalım olur mu?" Başını aşağı yukarı salladı ve adamın üzerinden kalktı.
Adama baktığımda, burnunu tutup olayın şokunu atlatmaya çalışıyordu. "Özür dilerim."diye fısıldadım ve Ateşin donuk bedenine döndüm. Elini tuttum ve hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Adamın yanına insanlar toplanmaya başlamıştı ve bizi gördüklerini sanmıyordum.
Ateş beni arabaya bindirdi ve kendisi de arabaya bindi. Kaşları çatık, yüz ifadesi ise düşünceliydi. Konuşmak, onu daha çok sinirlendirir diye düşündüm ve sustum yol boyunca hiç konuşmadık.
Üzüldüm. Bu benim ilk şansımdı. Bir daha bu şansı ne zaman kazanacaktım bilmiyordum. Kafamı cama yaslayıp ne kadar şanssız olduğumü düşündüm.
Prensesin yanına yaklaşan herkes, ejderhanın alevlerine mahkumdu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜPTELA
RomanceAteş, o adı gibi yakıcı. Kendi kalesini korumak için savaşan bir ejderhaydı o, yaklaşan her kim olursa olsun onun öldürücü alevlerine mahkumdu. Buna zıt şekilde bir okyanustu. Her gün derinliklerine gömülürken aslında boğulduğumun farkında değildim...