Onu, gördünüz mü? Uzun boylu, beyaz tenli, kusursuz güzellikte bir melek
gördünüz müü?
Veronica yırtık ve kirli elbisesiyle, ona tuhaf tuhaf bakan insanlara aldırmadan
sabahın bu saatinde yolda gördüğü herkese bu soruyu soruyordu. Gizlice, onu
izliyordum. Bu halde, beni fark etmesi imkansızdı. Gün geçtikçe, daha kötü
oluyor. Şimdiden, aklını kaybetmiş gibi. Onu böyle gördükçe, yaptığım şeyden
daha da fazla azap duyuyorum her saniye.
Birisi, kolundan tuttu. Konuşmalarını duyabiliyordum.
-Viki, senin ne işin var burada? İşine bakman gerekmiyor muydu? Ben sana
kaç kere dedim boş boş dolanma da, git mal sat diye? Senin yüzünden
batacağım.
-Bırak kolumu! Kendine başka birini bul, ben yokum artık.
-O kadar kolay mı kızım, ben yokum demek?! Madem beni zarara uğrattın,
karşılığını da ödeyeceksin.
-Sana ödeyeceğim, hiçbir şey yok dedim. Çekil yolumdan!
Bu Mike. Veronica’yı, her zaman zor durumda bırakmış ve onunla olmak
istemiştir. Her an fırsat kollamaya da, devam ediyor. Veronica, kolunu hızla
çekti ve yoluna devam etti. Mike, arkasından bağırıyordu.
-Kendine dikkat et Viki, yakında görüşeceğiz!
O, duymuyordu b,ile. İlerideki birine daha, sordu aynı sorusunu. Bu halde, çok
fazla şansı yoktu dışarıda. Ben yokken ya birinin yemi olacak, ya da kurbanı.
Göz yumamam. Gerçekten, bunu yapmak istemiyorum. İnsanların bu durumda
hep ruhsal tedavi gördüğünü biliyordum, ama bu şekilde Veronica’ya kimse
inanmayacak. Derdini, yaşadıklarını hiçbir ruh doktoruna anlatamayacak. Daha
fazla, rezil olmasını izleyemem.
Sokakta bulunan bir telefon kulübesinden, ulaşabileceğim en yakın akıl
hastanesini aradım. İsmimi, söylemek istemiyordum. Sadece, Veronica’nın
durumunu anlattım ve bulunduğu yeri söyledim. Üzgünüm Veronica, hepsi senin
içindi.
***
Neden kimse bilmiyor ki, onun yerini? Biri görmüş olmalı! Şu koskoca şehirde,
herkes mi kör? Herşeyim, sevgilim kayıp. Biri yardım etmeli!
Yolun karşısında gördüğüm polis merkezine gitmek için yola çıkmıştım, ama o
anda önümü birileri kesti.
-Bayan Spell?
-Buyurun benim, ne vardı?
Adam, başıyla işaret yaptı ve bir sürü adam, etrafımı sardı. Güpegündüz, şehrin
en işlek caddesinde göz göre göre kaçırılıyor muydum yani?
-Ne oluyor? Bırakın beni, imdaat!
-Bağırmayın bayan, size bir zarar vermeyeceğiz. Doktorum ben.
-Ben hasta falan değilim ama, bir yanlışlık yapıyorsunuz!
Konuşmama fırsat vermeden, arabaya bindirdiler. Kimse bir açıklama
yapmıyordu. Neler oluyordu, burada böyle? Acaba.. Bill mi söylemişti bu
adamlara, beni almalarını? Beni, onun yanına mı götürüyorlardı ki? Kimsenin
içinde, nereye gittiğimizi söylemek istememiş olabilirlerdi. Bir an, umutlandım.
Tam bir şey sormak üzereydim ki, kollarıma beyaz bir gömlek geçirdiler.
-Pardon ama, nereye gidiyoruz? Birisi, bana açıklama yapabilir mi? Siz, Bill’in
adamları mısınız?
Herkes, tuhaf tuhaf baktı bana. Az önce soyadımı söyleyen ve doktor olduğunu
iddia eden adam, gözlerime bir ışık tuttu. İstemsizce, kendimi geri çektim ve
gözlerimi kırpıştırdım.
-Sakin ol tamam mı? Hastaneye gidiyoruz. Sana bazı testler yapacağız ve
sonra da bir odada dinleneceksin. Bundan sonra bizim misafirimizsin.
Hiç böyle bir şey duymamıştım, ama sanırım bunlar iyi insanlardı. Arabanın
arkasındaki küçük, demir parmaklıklı pencereden baktım. Kendimi, başıboş
sokak köpekleri gibi hissettim. Şimdi de, köpek toplama arabası gelmiş ve
beni almıştı.
Etrafa baktım. Hava çok güzeldi. Dünkü kıyameti andıran hava, sanki hiç
olmamış gibiydi. İnsanlara baktım. Herkes bir telaş içindeydi, ama mutlu
görünüyorlardı. Birbirine sarılmış, çiftler görüyordum. Bazısı, kahkahalarla
gülüyordu.
Sevgilim, sen de olduğun yerde bu güzel dünyayı görüyor musun? Biliyorum,
döneceksin. İşlerin vardı, gittin. Sana kırılmadım değil aslında. Çok mu
önemliydi işlerin benden? Hemen dön lütfen. Biliyorsun, daha yaşayacak çok
şeyimiz var. Büyük hayallerimiz var. Ben çok sıkılıyorum burada sensiz. Sen ne
yapıyorsun, dünyanın herhangi bir yerinde bensiz? Beni şimdi birkaç iyi insan,
korumaya aldı. Sen gelene kadar, güvende olacağım yani. Beni merak etme.
Tanrı seni korusun, evrenin sahip olduğu en güzel melek.
“Sesini duymak ne güzel
Umarım iyisindir
Ve eğer beni merak ediyorsan, bu gece burada yalnızım
Şu an kaybolmuş durumdayım, zaman akıp gidiyor
Eğer bir dilek daha dileyebilseydim
Yanımda olmanı dilerdim
Seni özlüyorum
Sana ihtiyacım var
Şimdi seni önceden sevdiğimden daha çok seviyorum
Ve eğer bugün yüzünü görmezsem
Hiçbir şey değişmez, kimse yerini alamaz
Her gün daha da zorlaşıyor
Sensiz yaşamayı deniyorum
Yaşlar düşüyor gözlerimden
Yalnızım ve bomboş hissediyorum kendimi
Tanrım, her şey içimde paramparça gibi
Başımı kaldırıp yıldızlara bakıyorum
Senin de aynı şeyi yaptığını umarak
Kendimi sana daha yakın hissediyorum, seni duyabiliyorum..”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayakta Kal
Mystery / ThrillerKulübemin kapısını açıp, içeri girdim. Hava her zaman olduğundan daha da soğuktu ve gecenin 2'si olması ayazın şiddetini arttırmıştı. Nefesimi ellerime vererek, parçalanmış eldivenlerin içindeki soğuktan kızarmış zavallı parmaklarımı ısıtmaya çalışı...