Ayakta Kal | Bölüm 16

56 11 6
                                    

Stein, ne diyorsun sen? Nereden biliyorsun, o kelimeyi?

-Veronica, ben Bill. Biliyorum inanması zor buna ama geldim, atlattım her şeyi.

-Stein, anlattığıma pişman etme lütfen. Şaka yapıyorsan, hiç komik değil. Yalnız

bırak beni.

-Ben Stein değilim, anlamıyor musun? Bak, her şeyi anlatacağım. Bir şansım

vardı ve kurtuldum. Şimdi Stein’ın beyninin içindeyim, ama bir süreliğine. Sonra,

kendi bedenime dönebileceğim tekrar. Bu bedeni, şimdilik beraber

paylaşıyoruz.

“Sana inanmıyor, Bill. İstersen, çok zorlama.”

“Hayır. İnanır, inanacak, inanmalı! Bekle Stein, lütfen.”

Ona bakıyordum. Doğru söylüyor, olabilir miydi? Bir uzaylı sevgiliye sahip

olduğumu düşünürsek, buna da inanmam gerekirdi. Hiçbir şey, sürpriz

olmamalıydı. Ama bu, hiç mantıklı gelmiyor. Ha ha! Benim hayatımda mantıklı

olan bir şey var mı ki, bunda mantık arıyorum?

-Bu, nasıl olabilir ki? Stein, nerede?

-O da burada. Seninle konuşmam için, bana izin verdi. Kendi ruhunu, çok zor

engelliyor.

İçimden, hiçbir şey gelmiyordu. Ne elini tutmak, ne de sarılmak. Neden böyle

oldu ki? Sanki, hala Stein’la konuşuyormuşum gibi geliyordu.

-Seni, çok özledim. Yaptığın her şeyi, izledim. Keşke, yanında olabilseydim.

Hepsi benim suçum, bunlara izin vermemeliydim.

Ellerimi, iyice kavradı.

-Ben de, seni çok özledim. Yani Bill, seni. Kendini sakın suçlama, hiçbiri senin

yüzünden olmadı.

-Bana inanmıyorsun, değil mi? Benim dünyalı meleğim, bana böyle mesafeli

davranmazdı.

-Üzgünüm Bill, ya da Stein. İkiniz de, biraz zaman verin bana. Eğer gerçekten

sensen, tekrar geldiğine çok memnunum. Ama bilmiyorum, görüntün..

“Hadi Bill, çıkalım artık. Hazmetmesi gerek.”

Bill’den, cevap alamadım. Buna kırılmıştı. Aynı bedende olduğumuz için,

duygularını anlayabiliyordum. Daha fazla beklemedim ve kapıya yöneldim.

Bill, biz çıkmadan önce son bir kez ona bakmak istedi. Dizlerini kendine

çekmiş, başını kollarının arasına almış öylece duruyordu.

Onu, üzmek istemezdim. Gerçekten çok özlemiştim, hem de çok. Kalbimi,

yerinden söküp çıkartmak istiyordum şuan. Ona acı vermek en son

isteyebileceğim, hatta asla isteyemeyeceğim bir şeydi. Kendine gel Veronica,

kendine gel!

Ellerimi, yüzüme vurmaya başladım. Canımın acıması için, kendime her şeyi

yapıyordum. Kollarımı ısırdım. Başımı, geriye vurmaya çalıştım. Duvarların

yumuşak döşemelerle kaplı olması, çabalarımı boşa çıkarıyordu.

Koğuşumun alarmı, aldığı darbelerle ötmeye başladı. İki, mavi gömlekli görevli

geldi. Artık, onları görmek midemi bulandırıyor ve beni korkutuyordu.

Kollarımdan tutarak, yerden kaldırdılar. Hala, çırpınmaya devam ediyordum. En

sonunda koluma yediğim iğne ile, bir anda bütün vücudumun ağırlaşmaya

başladığını hissettim. Beni aldıkları gün olduğu gibi, yine o beyaz gömleği

geçirip bir köşeye fırlattılar. Gözlerimden akan yaşlarla, damarlarımda dolaşan

sakinleştiricinin ağırlığı arasında uykuya daldım.

***

“Bill, orada mısın?”

“…”

“Lütfen, cevap ver. Her şey düzelecek, sıkma canını. Anlamaya çalış onu

biraz. Nelere katlandı senin için. Seni seviyor.”

Hala, cevap vermiyordu. Endişelenmeye başlamıştım.

“Kendini bırakma, Bill. Başaracaksın, başaracağız.”

“Teşekkürler, Stein.”

“Sadece bu mu? Söyleyeceğin, başka bir şey yok mu?”

“Ne diyebilirim? Yardımlarına minnettarım. Belki de, burada kaybolur

giderim. Sen, beni düşünme. Zaten bedenini işgal etmek, yeterince kötü

benim için.”

“Ona sarılmaktan ya da içinden geleni yapmaktan, çekinme. Bunu

hissedecektir. Madem beraber yaşıyoruz artık, senin de hakkın var.”

Kızgınlıkla, güldüğünü hissettim.

“Sakın onu öpme, Stein.”

Utanmıştım.

“Ben onu demek istememiştim, yanlış anladın.”

Daha fazla konuşup, her şeyi karıştırmak istemedim. İşime odaklanmıştım.

Bill’in dediği lafa, takıldığımı fark ettim. Neden bu kadar, umurumdaydı ki?

Başımı sallayarak, Veronica’dan sonraki hastamı kontrol etmek üzere sıradaki

koğuşa doğru yöneldim.

Ayakta KalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin