1

19.5K 700 94
                                    

GİRİŞ.

Cihangir "Ulan kokusunu bile özlemişim be." diyerek derince nefes aldı. "Buram buram vatan kokuyor vatan!"

Akın "Al benden de o kadar." diyerek dostunu onayladı. Bir haftadır sınır dışı operasyondaydılar ve Türkiye topraklarına adım atar atmaz özlem duyguları yine ve yine kabarmıştı.

Tugayın önüne geldiklerinde hem Tim komutanları hemde yıllardır arkadaşları olan Alparslan nöbetteki askerlere selam verip kısaca onlarla sohbet etti. Ardından üçü heybetli bedenlerini gere gere, gecenin karanlığına kafa tutarcasına yan yana yürümeye başladılar. Bahçeyi aydınlatan ışıklar sayesinde dalgalanan bayrağın eşsiz manzarası çok net görünüyordu.

"Ah ulan ah!" diye iç çekti Akın. "Dalgalanışında bile asalet var."

Alparslan aşkla iç çekti. "Alına kırmızısına, hilaline yıldızına, vatan sana canım feda."

"Şuradaki kim lan?" diyen Cihangir tüm ortamın içine etmişti. Gözlerini kısmış içtima alanındaki kişiyi görmeye çalışırken Akın "İçtima saatine daha yok mu?" diye sorup operasyona giderken yanına aldığı tuşlu telefonun saatine baktı.

"Yuh! Neredeyse iki saat var oğlum. Kim bu manyak adam?"

Yüzünü görmedikleri ve üzerinde bol kıyafetler hatları net olan olmayan adama bakarken, Cihangir "Bildiğim şey deli olduğu." diyerek sırıttı.

Cihangir'e ters bir bakış atıp sabır dilenen Alparslan "Herkes sizin gibi tembel olmak zorunda mı oğlum." diye homurdandı.

Akın "İyi barfiks çekiyor yalnız." dediğinde ona doğru yürümeye başlamışlardı. Gecenin bu saatinde kimin bu denli hırsla çalıştığını üçü de merak ediyordu.

Arkası kendilerine dönük adamın biraz uzağında durduklarında kendi kendine konuştuğunu fark ettiler.

"Dağda itin piçin içinde dura dura paslanmışım a*ına koyayım."

Üçü de şaşkınlıkla duydukları sesin gerçekliğini sorgularken kız, kendini yere bırakmış ve geriye dönmüştü. Atladığı için açılan kapşonlusundan sağa sola savrulan saçları görüş alanını kısıtlasa da üniformanın içinde dağ gibi duran adamları fark etmişti. Üstelik Alparslan'ın omzundaki üç yıldızıda.

Hazır ola geçip tekmil vermesi uzun sürmemişken üç adamın şaşklığından habersizdi.

"Asena Hilal Demirkan, Rize Emret Komutanım."

Üç adam bir müddet sadece bakıştı. Bu  kadın buralarda yeniydi, ilkti.  Tamam şimdiye kadar rütbeli birkaç kadın asker görmüşlerdi evet ama hiçbirini burada Türkiye'nin diğer ucu Şırnak'ta görmemişlerdi.

Alparslan sessizce yutkunarak kendini toparlamaya çalıştı. Terden saçlarını alnına yapışan kadını süzmeye son vererek nihayet "Rahat asker." demeyi başarabilmişti.

"Yeni mi geldin?"

"Evet komutanım."

"Rütben ne?"

"Üsteğmen komutanım."

Üç adam tekrar bakıştı. Yeni gelecek olan tek üsteğmen vardı. O da Timlerinde keskin nişancı olacaktı. Ve bu kadın keskin nişancıydı. Hedefini asla ıskalamaz, gözüne kestirdiğini saniyesinde indirirdi. Ve bilmedikleri bir şey vardı ki o da bu defa hedef yalnızca teröristler değil kalpler de olacaktı...

TATATAATAAAM!

Askeri tarza bir kurguyla ben geldim. Aslında tam gelemedim, gelemiyorum ama neyse. Her zaman askeri, bordo bereli içerikli kitaplar okumaya bayılmışımdır. Fakat bu sefer okumakla kalmayıp elimden geldiğince yazmaya karar verdim. Buraya, size, EML'ye pek vakit ayıramasam da yayımlamak istedim.

Desteğinizi bekliyor, sizi seviyorum.

Aşkı HilalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin