1-Melek gibi kız

31.3K 657 23
                                    

Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyor, ardı ardına çakan şimşekler geceye aydınlık getiriyordu. Özge, gecenin geç saatlerine kadar çalıştığı kafetaryanın kapısını kilitleyip kepengi indirdi. Kepengin gürültüsüyle aynı anda çakan şimşekler irkilmesine sebep olmuştu. "Ahh" diye iç geçirdi. Beyaz keten ayakkabılarına baktı, bu yağmurda mahvolacaklardı. Tek tesellisi şemsiyesi olmasıydı. Şemsiyesini açıp ona sıkı sıkıya tutundu ve delirmişcesine yağan yağmurun içine girip kimsenin olmadığı sokakta hızla yürümeye başladı. Evi yürüyüş mesafesindeydi. Yol 20 dakika kadar sürüyordu. Özge adımlarını daha hızlı atmaya çalışarak bu süreyi kısaltmaya çalışıyordu. Evinin bulunduğu sokağa dönünce içi rahatladı ve "az kaldı" dedi. Tam bu sırada köşede çoktan kapatılmış olan marketin önünde oturan bir adam gördü. Giyimi oldukça iyi gözüküyordu. Dilenci yada evsiz gibi bir hali hiç yoktu. Özge yaklaştıkça gördü ki bu yabancının burnu kanıyordu ve gözünün altı morarmıştı. Bir tarafı önüne bak yürü desede diğer bir tarafı yardım et diyordu. Merhametli yönü ağır bastı ve adama doğru yöneldi. Karşısına gelince çömeldi ve onuda şemsiyesinin altına aldı. "İyi misiniz?" Adam şaşırmış bir şekilde Özge'nin gözlerine baktı. "ah evet evet iyiyim. Yağmurun dinmesini bekliyorum." Özge şemsiysini adama uzattı. "Alın bunu kullanabilirsiniz" Gözleri kızarmış ve ağlamak üzere olan adam kendini tuttu. "Sen ne yapacaksın o zaman?" Özge gülümsedi. "Sıkıntı olmaz evime az kaldı. Şemsiyesiz idare ederim." Şemsiyesini uzattı. Adam hâlâ almak ile almamak konusunda kararsızdı. Özge zorla şemsiyeyi adamın eline tutturdu. "Lütfen bu yağmurda daha fazla sokakta kalmayın" dedi ve ayaklandı. "İyi geceler"

Özge evine girdiğinde saçlarındaki ve giysilerindeki suyu tıpkı bir köpek gibi silkindi. Beraber yaşadığı ev arkadaşı Emel elinde kahvesiyle karşısına geçti. "Hoş geldin. Şemsiyen yok muydu senin?" Özge ıslak ayakkabılarını çıkartırken, "vardı" dedi. "Eee nerde?" Özge yorgunluktan sallana sallana Emel'in yanından geçip odasına ilerledi ama arkadaşı peşinden geliyordu. "Sen neden uyanıksın?" diye sordu. "Yarın önemli bir sınavım var sabahlayacağım" dedi ve devam etti "Şemsiyen kırıldı mı?" Özge, Emel'in onunla kesin dalga geçeceğini bildiği için söylemek istemiyordu ama anlaşılan öğrenene kadar onu rahat bırakmayacaktı. "Şu bizim köşedeki market var ya, onun önünde oturan birine verdim." Emel kıkırdadı ve "Anlamadım?" dedi. "Ya işte adamın birisi yağmurda kalmış marketin önüne sığınmış eve yaklaştığım için ona verdim şemsiyeyi." Emel imalı gözlerle bakıyordu. "Acıdım" hâlâ ikna olmamış ve Özge'nin yaptığını saçma buluyor gibiydi. Özge daha detaylı anlatmaya karar verdi. "Adamın giyimi ve tipi oldukça düzgündü. Pek dayak yiyecek gibi birinede benzemiyordu ama burnu kanıyordu ve gözü morarmıştı. Sanırım çok zor bir gece geçirmiş bu yüzden ona yardım etmek istedim." Emel gülümsedi ve arkadaşının omzuna hafifçe vurarak "melek gibi kızsın" dedi. "Neyse ben dersime geri döneyim. İyi geceler" Özge giysilerini çıkartırken "sanada" dedi.

Temiz pijamalarını üzerine geçirdikten sonra havluyla saçında kalan nemi alıyordu. Bir yandan aynada kendi tipine bakıyordu. Şemsiyesini verdiği o yabancı, oldukça yapılı ve güçlü gözüken bir adamdı. Buna rağmen birilerinin gazabına uğramıştı. Cılız bedenine baktı. Kendini bildi bileli zayıf ve sıska olmuştu. Teni bembeyazdı. Ufacık bir çarpmada hemen morarırdı. Hassas bir bedene sahipti. Sarı saçları orta uzunluktaydı. Belki de daha uzun olmalılar diye düşündü. O zaman daha kadınsı gözükebilirdi. Kendinde hoşuna giden tek şey iri mavi gözleriydi. Gözlerinin çekiciliği sayesinde iyi bir ergenlik dönemi geçirmişti. Lise çağındaki erkekler nedense mavi gözlü kızlara daha düşkün oluyordu. Kendisiyle dalga geçer bir şekilde gülümsedi. Üniversitede işler değimişti. Hazırlık dahil üç yıldır okuldaydı ama daha bir tane bile sevgilisi olmamıştı. Sesli bir şekilde "hıh" dedi ve devam etti. "Benim aşka ihtiyacım yok." Liseden mezun olduğu yıl annesi ve babasını trafik kazasında kaybetmişti. Amcası ona maddi destekte bulunuyordu fakat üniversiteye başlayınca masrafları artmıştı. Bu yüzden evin kirasını ve diğer özel masraflarını karşılayabilmek için, yirmi dört saat açık ev yemekleri yapan bir kafetaryada kasiyerlik,garsonluk hatta bazen temizlik yapıyordu. Sabah okula, akşam işe gittiğini için uyuyacak vakiti bile zor buluyordu. Bu yüzden aşık olmak zaten onun gibi birisi için lüks kalıyordu. Kendini yatağına bıraktı. Sadece üç saat uyuyabilirdi. Gözlerini kapatırken düşündüğü son şey o yabancıydı. "Acaba evine ulaşmış mıdır?"

Telefonunun alarmı çalmaya başladığı an gözlerini açtı. Zorlukla yatağından çıktı. Hava kapalı ve griydi. Dışarı adımını attığında yağmur damlaları yüzüne düşmeye başlamıştı. "Ahh hayıır" dedi. Okula vardığında sırılsıklam bir hale gelmişti. Şemsiyesini tanımadığı birine verecek kadar merhametli davranmıştı ama hava ona aynı merhameti göstermemişti. Bu yıl arkadaş olduğu Ozan sırıtarak Özge'ye doğru geliyordu. Islak saçlarını karıştırdı ve "Ne bu hâl?" diye sorarken yanına oturdu. "Sorma ya, iyilik edeyim derken kendimi unuttum" Ozan kıkırdadı. "Nasıl yani?" Özge kafasını sıraya koydu ve bezgin bir sesle "boşver" dedi. Ozan çantasından bir mendil çıkarttı ve Özge'nin saçlarını kurulamaya başladı. "En azından bunu yapalım yoksa hasta olacaksın" Özge cevap vermedi. Ozan devam etti. "Hem okul hem iş kendini çok yıpratıyorsun zaten narin bir yapın var" Özge aniden Ozan'ın eline vurdu ve agresif bir şekilde kafasını kaldırdı. "Narin falan değilim ben! Bana böyle davranmana gerek yok!" Ozan iki elinide havaya kaldırıp "tamam, sakin ol. Ben iyiliğin için söyledim" diyerek kendini savundu. Özge cevap vermedi. Neden insanlar onu böyle güçsüz, narin ve yardıma muhtaç görüyorlardı ki? Kendi ayakları üzerinde duran (en azından durmaya çalışan) bir yetişkindi.

Dersler bitmişti. Yine yarı uyur bir vaziyette dersleri dinleme çalışmış ve not tutmuştu. Fakülteden çıkmış otobüs durağına doğru yürürken hava tüm asabiyetiyle gürlüyordu. Ozan arabasıyla yanında durdu. "Hadi seni bırakayım" dedi. "Gerek yok ben giderim." Bunu söylerken, hiç Ozan'ın yüzüne bakmamıştı. "Özge kes şu tavrını! Seni işine bırakayım işte. Biz dost değil miyiz?" Özge sonunda daha fazla bakışlarını kaçıramayıp, Ozan'a baktı. Pis pis sırıtıyordu. Dayanamadı ve Özge'de sırıttı. Ozan bağırdı. "Bin hadii bin!" Özge arabaya atladı.

Çalıştığı kafetaryanın olduğu sokağa döndüklerinde, kafetaryanın girişinin hemen yanında ki binanın duvarına sırtını yaslamış sigara içen birisi gözüne çarptı. Ozan "Doğru sokaktayız değil mi? İş yerin şurası mı?" Özge, Ozan'ı "hıı evet" diyerek geçiştirdi. Arabayla yaklaştıkça, sigara içen adamın kim olduğunu anlamıştı. Dün gece ki yabancı elinde şemsiyesiyle onu bekliyordu. Ozan kafetaryanın tam önünde durdu. Özge "teşekkürler" diyip hemen inmeye yeltendi. Ozan ona yarın ki ders ile ilgili birşeyler sormuştu ama anlamadı. "Evet, neyse sonra konuşuruz" Arabadan indi. Adamın şemsiyesini geri getireceğini hiç tahmin etmemişti. Çalıştığı yeri nasıl bulmuştu acaba? Özge arabadan inince adam sigarasını yere attı ve gülümseyerek yanına geldi. Bu süreçte Ozan bir süre arabasını hareket ettirmedi ve olanları izledi. "Merhaba, dün gece bana büyük bir iyilik yaptın. Teşekkür ederim" Şemsiyeyi uzattı. Özge şaşkınlıkla ve birazda mahcubiyetle şemsiyesini aldı. "Rica ederim. Getirmenize gerek yoktu." Adam geri dönüp gidecekken, Özge dayanamadı "ee şey, burada çalıştığımı nasıl öğrendiniz?" Adam bir adım daha

Özge'ye yaklaştı. Böylesine uzun, yapılı ve bir o kadarda erkeksi duran bir adamın karşısında Özge kendini minnacık hissetmişti. Üstüne üstlük dün geceki dayak yiyen adam ile şuan karşısındakinin aynı kişi olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu. Takım elbisesini çekmiş. Eline siyah deri çantasını almış. Son derece profesyonel bir iş adamı gibi gözüküyordu. "Bu civarlarda sabahın ilk saatlerine kadar açık olan tek yer bu kafetarya var. Sadece bir tahminde bulundum. İçeride çalışan bir garsona senin tipini anlatıp sorunca evet adı Özge burada çalışıyor dedi" Özge sağ elini yumruk yapıp sol avucunun içine vurdu ve "Mantıklı!" diye tepki verdi. Adam, Özge'nin sevimliliğine dayanamayıp saçlarını karıştırdı. Normalde bu davranıştan rahatsız olan Özge bu sefer önemsememişti. "Sizin adınız nedir ?" diye sordu. "İsmim Uras" elini uzattı. Özge ve Uras elele sıkışırken, Ozan daha arabasını yeni haraket ettirip uzaklaşmıştı. "Memnun oldum." Özge içeri doğru girerken "lütfen sizde gelin. Daha işe başlamama vakit var. Size de yemek ısmarlayayım." Uras bir an dün geceyi hatırladı. Hiçbir zaman başından bela eksik olmamıştı.Hayatta öğrendiği ilk şey kimseye güvenmemekti ama bu kıza içi ısınmıştı. Zor bir anında bu kız ona gülümseyerek yardım eli uzatmıştı. Özge'de onun hiç sahip olamadığı saflık vardı. "Geliyor musunuz?" Uras düşüncelerinin içinden çıktı. "Evet" dedi

Rehine Aşık ( Askıda )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin