Sabahın ilk ışıkları bembeyaz odayı aydınlatırken Özge bütün karamsarlığı ile kocaman yatağın tam ortasında bağdaş kurmuş oturuyordu. Uras'ın sesi kulağında çınlamaya devam ediyordu. "Bunu düşün biraz" neyi düşünecekti? Özgürlüğü karşısında onun koynuna girmeyi mi? Bu teklif kendini fahişe gibi hissetmesine sebep oluyordu. Konu erkekler olunca Özge çok tecrübesizdi. üç yıldır sevgilisi bile olmamıştı. Lisedeyken başına gelen masum öpücükleri dışında yaşadığı bir halt yoktu. Birden zihninde Uras'ın onun üstüne çıktığı ve zorla öptüğü an canlandı. Sanki etrafında sinekler uçuşuyormuş gibi ellerini savurarak anı zihninden kovaladı. Aslında Uras'ı yakışıklı buluyordu. Tam anlamıyla erkeksi çekiciliğe sahipti. Uzun boyu, geniş omuzları, yunan heykellerinden bile gösterişli kasları,esmer teni ve simsiyah saçlarıyla koyu kahve gözleri! Bunların hepside gösterişli yanlarıydı. Peki ya o korkutucu karanlık bakışları? Emir veren ses tonu! Aynı zamanda da bir katildi. Kolayca insan öldürebiliyor, bunu umursamadan hayatına devam edebiliyordu. Özge bunları düşündükçe panik duygusu bütün bedenini sarmıştı. "Gösterişli, zengin, acımasız, kaba" sesli olarak Uras'ın özelliklerini kendi kendine saydı, fısıldayarak ekledi "ve benimle sevişmek istiyor" Neden? diye düşündü. Sıradan ve soluk benizli bir kızdı. Çekici ya da seksi değildi. Zihni; bunu bana sırf işkence olsun diye yapmak istiyor dedi.
Hava tamamen aydınlandığında, odasından çıktı. Kendi odası, banyo, mutfak ve salon dışında evin kalan yerlerini keşfetmemişti. Hemen yanındaki odanın kapısını açtı. Bir çocuk odası? Hayret ederek odaya girdi. Walt disney temalı bir prenses odasıydı fakat hiç bir çocuğa ait değil gibiydi. Sahipsiz bir çocuk odası. Etrafda kutusundan çıkartılmamış, hiç oynanmamış barbieler doluydu. Birden ürperdi. Bu evde neden böyle bir oda vardı? Gardropun sürgülü kapağını kaydırdı. İçi kız çocuk giysileriyle doluydu fakat eşyaların ve oyuncakların aksine giysiler eskiydi. Hemde bayaa eski, bu giysileri giymiş kişinin şuan kocaman bir yetişkin olma ihtimali yüksekti. Yatağın baş ucunda duran komodinin çekmecesini çekti. Bir fotoğraf albümü ve ufak bir günlük vardı. İkisinide aldı ve yatağın üstüne oturdu. Albüm, 10-11 yaşlarında bir erkek çocuğunun kucağında yeni doğan bir bebeği tutmasıyla başlıyordu. İlerleyen fotoğraflarda bu iki çocuğunda giderek büyüyen halleri vardı. Özge bir an durdu. Bu erkek çocuğu Uras'tı! Gözleri parıl parıl parlayan, gülümseyen bir çocuk, yanında elini tutan pembe elbiseli ve tıpkı Uras gibi siyah saçlı kız bebek ise bir çiçek gibi güzel ve tatlıydı.
Uras kapının eşiğinde belirdi. Altında nerdeyse üzerinden düşecek kadar bol duran bir eşofman vardı. Üstünde ise bir şey yoktu. Saçları karışmıştı. Gözleri ise hâlâ uykuluydu. Perdenin arasından süzülen güneş ışığı göğüs ve karın kaslarına yumuşakça değiyordu. "Napıyorsun burada?" Özge aniden albümün kapağını kapattı. "Ben, şey... sadece bu oda da ne olduğunu merak ettim." Uras gelip yanına oturdu ve pat diye kafasını Özge'nin omzuna koydu. Zavallı kız o kadar şaşırmıştı ki kaskatı kalmıştı. Omzunun ıslandığını fark ettiği an Uras'ın göz yaşlarını akıttığını anlaması ikinci bir şok dalgası oldu. "Bu kız kim?" diye sordu. Uras birden kendine geldi kafasını Özge'nin omzundan aldı. Özge'nin yanındayken saçma sapan davranıyordu. Kendine aklını başına topla diye bir uyarı çekti. Ve soruyu yanıtladı. "Kız kardeşim" Albümü Özge'nin sıkıca kavrayan ellerinin arasından aldı ve içini karıştırmaya başladı. Özge ikinci sorusunu sordu. "Yoksa bu oda onun mu?" Hayır anlamında başını salladı. "Bu odaya hiç sahip olamadı." Aradığı fotoğrafı bulunca Özge'ye gösterdi. Saçları, kaşları, kirpikleri dökülmüş ama güzel gülümsemesi hiç bozulmamış bir kız çocuk hasta yatağında oturuyordu. "İsmi Bahar'dı. Babama sürekli prenses odasına sahip olmak istediğini söylerdi. Babam tabiki onun bu dileğini kulak arkası dinler ve gerçekleştirmezdi. Yedinci yaş gününde vefat etti." Günlüğü aldı ve açtı. İçinde resimler çizilmişti. "Bu resimleri o çiziyordu." Resimlerde sürekli bir melek ve bir kız, bir erkek çocuk vardı. Özge meleği göstererek sordu. "Bu kim?" Uras gülümsedi. "Bahar'ın hiç göremediği annemiz. Bahar'ı doğurduktan sonra vefat etti" Özge'nin kanı çekildi. Bir de kendini kötü durumda zannederdi. En azından 17 yaşına kadar ailesiyle beraber olabilmiş, harika bir çocukluk geçirmişti. "Eminim şu an yan yanalardır." Uras gülümsedi. "Öyle mi dersin?" Özge de çekimser bir gülümsemeyle başını salladı. Uras şu an gözüne hiçte korkutucu gözükmüyordu, hatta şefkat doluydu. İçinden ona sarılmak geliyordu. "Bu eve girdiğin andan beri ev arkadaşım ve amcandan başka laf etmedin. Senin ailene ne oldu?" Özge önünde kavuşturduğu kendi ellerine bakarak "3 yıl önce vefat ettiler" dedi. "Aynı anda? Nasıl?" Özge omuz silkti. "Trafik kazası" Uras dalgın dalgın başını salladı. "Kardeşin yok mu?" Özge hayır anlamında başını salladı. "İnan bana kardeş dünyada en çok sevilen şeydir. Ben Bahar'ı hâlâ çok seviyorum. Ondan asla vazgeçmem Onu asla unutmam." Bu odanın neden var olduğunu bu cümleleriyle açıklamış olmuştu. "Bahar öldüğünde nasıl hissettin?" İşte gözleri yine o acımasız hâline bürünmüştü. "Acı dolu ve kötü. Çok kötü, o kadar kötü hissettim ki içime kalbime işledi." Uras'ın gizemlerinden bir kısmı böylece Özge'nin aklında aydınlanmıştı.
Uras, Özge'yi çenesinden tutarak kendine çevirdi. "Neden konuşurken yüzüme bakmıyorsun?" Yüzleri çok yakın olmasına rağmen, Özge hâlâ gözlerini kaçırmaya çalışıyordu. "Gözlerime bak!" Özge'nin gökyüzü kadar aydınlık gözleri, Uras'ın gece kadar karanlık gözleriyle buluştu. "Sana sahip olmalıyım." Özge ürkekliğini az da olsa bir kenara bırakıp, "Neden?" diye sordu. "Kimsenin bende uyandıramadığı hisleri uyandırdığın için" Özge'nin titreyen elini tuttu ve kalbine koydu. Uras'ın tenine dokunmak, Özge'nin alev almasına sebep oldu. Kıpkırmızı kesilmişti. "Senin yüzünden burada birşeyler oluyor. Ne diye sorarsan bende bilmiyorum." Özge elini kurtarmaya çalıştı fakat pek mümkün olmadı. Uras onu aniden kendine çekti. Bu sefer çok daha farklı çok daha sakin bir şekilde öptü Özge'yi.
"Haydi gel kahvaltı zamanı" Bu kadar mı yani? Kısacık tadı damağında kalan bir öpücük mü? Özge hevesi kırılmış hissediyor ve böyle hissetmiş olduğu için kendi kendine şaşırıyordu. Daha düne kadar bu adamın ona dokunmasından korkuyordu. Şimdiyse neden ikinci öpücüğü alamadım diye yakınıyordu? Uras odayı terk edip mutfağa doğru yürürken, "Özge" diye bir uyarı çağrısı yaptı. Özge'de ayaklanıp peşinden mutfağın yolunu tuttu.
Kaselere kahvaltılık mısır gevreği ve sütle doldurdu. "Kusura bakma şuan elimden gelen tek kahvaltı bu ama bugün ev için alışveriş yaptıracağım" Özge anladım dercesine başını salladı. "Sigaram?" Uras başıyla onayladı. "bir de okuyacak bir şeyler olsa ve benim bedenime uygun giysiler" Uras yaramaz bir bakış attı. Özge'nin çekimserliği yarı yarıya azalmıştı. "Okuyacak bir şeyler tamam ama üzerinde benim pijamalarımla gezmen hoşuma gidiyor." Özge sana sinir oluyorum dercesine bir bakış attı. Uras "vay vay vay" diye tepki verdi. "O bakışta neydi öyle?" Özge'de kendi cesaretine şaşırıyordu. Omuz silkti. "Giysi istiyorum." Uras gevreğinden bir iki kaşık götürdükten sonra konuştu. "Teklifimi düşündün mü?" Özge'in yüzü bir anda ifadesizleşti. Sabah yaşadıkları o andan sonra bütün gece uykusuz kalmasına sebep olan şeyi unutmuştu. "Hâlâ düşünme aşamasında" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine Aşık ( Askıda )
RomanceHayatın zorluklarına göğüs germeye çalışan, güçlü gözükmek isteyen, bir o kadar da korkak ve narin olan üniversite öğrencisi Özge'nin hayatı yağmurlu bir gece de Uras isminde hiç tanımadığı bir adama şemsiyesini uzatmasıyla değişmeye başlayacaktır...