Not: Herkese merhaba, gözümde bir enfeksiyon söz konusu olduğu için pc ekranına bakmakta güçlük çekiyorum. Bu yüzden 24. bölümümüz biraz kısa oldu. Sizleri bekletmek istemediğim için yine de paylaşmak istedim. 25. bölüm daha uzun ve güzel olacak. Teşekkürler... (~^-^)~
Bütün gece boyunca Emel, Uras'a onlarla gelebilmek için yalvarmakla geçirmişti ama bir türlü ikna edememişti. Tolga hazırlıkları yapmak için çıkmıştı ve diğer üçü hâlâ ofistelerdi. Tuğçe kendi ile ters düşecek derecede sessiz kalmıştı. Sadece oturuyor ve Uras'ı izliyordu. Aklından neler geçirdiğini merak ediyordu. Çocukluklarından beri, Uras'ın ne düşündüğünü ve ya neler yapabileceğini kestiremezdi. Tek bildiği içinde sürekli fokurdayan bir volkan olduğuydu. Patladığı zaman etrafını yakıp yok eden bir adam.
Gün aydınlanmaya başlarken, Tolga gelmişti. Uras Hemen ayaklandı ve "ne yaptın?" diye sordu. Bu sırada Tolga elinde ki av tüfeğini duvara dayadı. Emel gözlerini büyüterek, "Bu" dedi ama Tolga o konuşmadan açıklamayı yaptı. "Sonuçta Ormana gideceğiz. Gerekli olabilir." Uras doğru dercesine başını salladı. Tolga sırt çantasını gösterdi burada atıştırmalık yiyecekler var dedi ve ardından büyük poşetleri Uras'a verdi. Burada da giyecekleriniz var." Uras poşetlerin içine göz ucuyla baktıktan sonra "güzel, daha fazla vakit kaybetmeden çıkalım" dedi.
Dört çeker, siyah renk Jeep e binerlerken Emel ve Tuğçe'de dışarı çıkmışlardı. Uras "İkinizde evinize gidin" dedikten sonra sertçe kapısını çekti. Tolga henüz arabaya binmemişti. Sürücü koltuğunun kapısının önünde dururken, Emel'in yaşla dolmuş gözlerine bakakalmıştı. "Kes ağlamayı, arkadaşını getireceğiz" derken kendinden emin gözükmeye çalıştı. "Sadece Özge'i değil, kendini ve Ozan'ı da getirin" Tolga'nın birden boğazı düğümlenip kaldı. Ağızında geveleyerek zoraki "beni merak etme" dedikten sonra Tuğçe'nin yüzüne bir kere bile bakmadan, arabaya binip motoru çalıştırdı.
Emel uzaklaşan arabaya bakarken içinde tuttuğu bütün göz yaşlarını bırakmaya başlamıştı. Bu sırada, Tuğçe ona soğuk kanlı bir şekilde bakıyordu. Emel çatar bir şekilde "Ne?" dedi. "Tolga'a aşık mısın?" Emel aniden gelen bu soru karşısında salaklaşıp kaldı ve tekrar "Ne?" diye sordu. "Evet ona aşıksın. Özge için değil onun için ağlıyorsun!" Tuğçe lafını ettikten sonra siyah saçlarını savurarak geri ofise döndü. Emel bir süre ağzı açık bir şekilde donup kaldıktan sonra, büyük bir hırsla Tuğçe'nin peşinden geldi. Ofise girip kapıyı sertçe kapattıktan sonra "bana baksana sen!" diye seslendi. Tuğçe ofisin ufak mutfağında kendine kahve hazırlıyordu. "İşim var, gel sen bak!" Emel öfkesini koruyarak Tuğçe'nin dediğini yaptı ve mutfak kapısının eşiğinde durdu. Tekrar aynı şeyi söyledi. "Bana baksana sen!" Tuğçe yan yan baktıktan sonra "baktım ne olacak?" diye sordu. "Sen kimsin, neyin nesisin bilmiyorum ama benim hakkımda yargılarını kendine sakla!" Tuğçe cezvede hazırladığı kahvesini karıştırırken, "yargılarımı kendime saklamam, gerçekleri değiştirmez" dedi. Emel bağırarak "Neyin gerçeği be?" dedi. Tuğçe kahveyi ocağın üstüne koyduktan sonra konuştu. "Ne?" "Neyin nesi?" "ve neyin gerçeği?" Emel hiçbir şey anlamıyorum diyen ifadesiyle dinlemeye devam etti. "Bu sorular kesinlikle gizlediği duyguları ortaya çıkınca panikleyen insanların soracağı saçmalıklardır." Emel "vay! Şimdi de süper trans terapisindeyiz!" dedi. Tuğçe omuz silkti. "Süper trans olduğum doğru ama bir terapist değilim, tabii kör hiç değilim." Emel iyice sinirlenmişti. Eliyle kapıyı tokatladıktan sonra Tuğçe'e çattı. "Tolga'a aşık değilim. Öyle olsam bile sanane!" Tuğçe pişen kahvesini fincanına doldurdu. "Bende beni ilgilendirir demedim zaten, neden bu kadar öfkelisin?" Emel "Öfff!" dedikten sonra arkasını dönüp ofisten çıkmak için dış kapıya yöneldi. "Seninle tartışacak değilim." Tuğçe elinde fincanıyla Emel'i takip etti ve kız tam kapıyı açacakken, "peşlerinden gidelim" dedi. Emel'in eli kapının kolunda öylece kaldı ve dönüp Tuğçe'e baktı. Son yirmi dakikadır en çok kullandığı kelimeyi bir kez daha kullandı. "Ne?"
Uras ve Tolga yola revan olmuş ilerlerken, Uras konuşarak sessizliği bozdu. "Sana hâlâ güvenmeli miyim bilmiyorum." Tolga soğuk kanlılıkla, "size daha önce ihanet ettim mi?" diye sordu. Uras "hayır ama bu etmeyeceğin anlamına gelmez. Sonuçta o piç senin kardeşin!" dedi. Tolga yine bir soru sordu. "Sizce söz konusu kardeşim bile olsa ben ihanet eder miyim?" Uras bir süre durdu ve "bu soruna kendin cevap ver!" dedi. Tolga "peki" dedikten sonra devam etti. "Babam en çok güvendiği kişinin ihaneti yüzünden öldü." Uras bakışlarını Tolga'a çevirdi. "Ve benim babamı, sizin babanız kendi elleriyle öldürdü!" Uras hâlâ tepkisiz kalırken, Tolga belki de ilk defa Uras'ın yanında göz yaşlarını akıttı. "Ben, tüm bunlara rağmen size hizmet ettim ve ihanet etmedim. Eğer kardeşim, babasının katili olan adam ile iş birliği yapmışsa inanın ona bunun hesabını kendim ödetirim." Uras çok yazık dercesine başını sallarken konuştu. "kardeşin ruhunu şeytana sattı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine Aşık ( Askıda )
RomanceHayatın zorluklarına göğüs germeye çalışan, güçlü gözükmek isteyen, bir o kadar da korkak ve narin olan üniversite öğrencisi Özge'nin hayatı yağmurlu bir gece de Uras isminde hiç tanımadığı bir adama şemsiyesini uzatmasıyla değişmeye başlayacaktır...