Uras ve Tolga sonunda kasabaya ulaşmışlar ve arabayı park edip merkezde yürümeye başlamışlardı. Uras, sürekli "Nerede bu dükkan nerede?" diye soruyordu. Tolga derin bir nefes alıp, "bu civarlarda olduğuna eminim tek tek bakalım" dedi. Kasabanın yerli haklı tuhaf ve birazda ürkmüş bakışlarla bu iki adamı inceliyorlardı. Uras, uzun kabanı ve içinde simsiyah takımıyla ilerlerken ardından karanlık bulutlar bırakıyor gibiydi. Tolga "hemen geliyorum" diyerek karşılarına çıkan bakkala girdi. Böyle küçük bir yere yeni yerleşen dövmeli bir adam ve ufak tefek bir kızı herkes biliyordur diye düşünüyordu. Bakkalın çalışanıyla tam sohbete girecekken, Uras'ın gözden kayboluşunu seyretti.
Uras görmüştü. Özge, karşı yoldan süzülerek yürüyordu. Dalgın, yorgun ve mutsuz gözüküyordu. Bordo renk bir şala sarınmıştı. Gözleri yere bakarak ilerliyordu. Uras daha önce böyle bir acı hiç hissetmemişti. "ahh" dedi nefes almak zorlaşmıştı. Seslenmeye korkuyordu. Takip etmeye başladı. Doğru anda karşısına çıkmak istiyordu.
Özge, kasabanın hastanesine gitmişti. Gebeyken, dna testi yapılabilir mi bunu öğrenmek istiyordu. Kontrolünü yapan doktor gebeliğinin 5.haftasında olduğunu dna testinin ancak 9.haftadan sonra yapılabileceğini söylemişti. 9.cu haftadan sonrada bebeği aldırmak için çok geç olacaktı. 8.haftadan sonra bebek aldırmak yasal değildi. Bebeğin kalp atışları başladığı için bu bir cinayet olurdu. Ayrıca, Özge'nin dna testi ile ilgili sorduğu sorular yüzünden doktor ona iğreti davranmıştı. "Kimden hamile kaldığınızı bilmiyor musunuz cidden ? Siz ne iş yapıyordunuz?" bu sorular çok ağırına gitmişti. Dna testini de öyle herhangi bir yerde yaptıramıyordu. Bunu yapan özel laboratuvarlar vardı ve fiyat çok tuzluydu. Ne yapacağını bilemeyen Özge çaresizlik içinde yürüyordu.
Uras hemen arkasındaydı. Bir durup, bir gizlenip ve biraz ilerleyerek takip ediyordu. Özge, dükkanlarına yaklaştığında, Gökhan'ın pekte tekin olmayan adamlarla ite kalka içeri girdiklerini gördü. Birden dona kaldı. Ersin diye geçirdi içinden, adamları bizi bulmuş olmalı! Korkudan titremeye başladı. Aklına Gökhan'ın söylediklerini getirdi. "Beni sakın düşünme. Ben başımın çaresine bakabilirim. Sen hemen kaçmalısın" ama ya başının çaresine bakamazsan diye düşündü. Gökhan'a çok şey borçluydu. Ona bir şey olmasını istemiyordu. Uras, birden durup kalan Özge'i izlerken hızla çarpan kalbine kızıyordu. Öyle bir çarpıntı yaşıyordu ki, sanki dışarıdan duyulacak gibiydi.
Gökhan, dükkanın kapısına çıkmış Özge'nin yolunu gözlüyordu. Bu sırada tam önünde duran ve bu kasabaya hiç ait olmadığı belli olan siyah lüks arabayı fark etti. İçinden ineni gördüğünde ise küçük dilini yutmak üzereydi. Sarp Çelikhan onları bulmuştu. "Merhaba Baykuş" diyerek, Gökhan'a elini uzattı. El sıkıştıktan sonra Gökhan "Sarp bey buralarda ne işiniz var?" diye sordu. Sarp çok akıllı bir adamdı. "Asıl senin burada benim kızımla ne işin var?" diye sordu. Bunu tamamen Gökhan'ı yemlemek için yapmıştı. Gökhan anlık bir şok geçirse de belli etmediğini umarak, "kızınız mı?" diyip güldü ve ekledi. "Anlayamadım." Tam bu sırada Sarp'ın hemen sağ ve solunda duran adamları birer adım öne çıkarak Gökhan'ı içeri almak istediler. Gökhan bu harekete sinirlenince, Özge'nin uzaktan gördüğü itiş kakış anı yaşandı ve bir kaç saniye içinde Gökhan, adamlar ve Sarp ile kendini içeride buldu.
Özge bir kaç dakika daha öylece durduktan sonra aniden buzları çözülmüş gibi hissetti ve dükkana doğru ilerlemeye karar verdi. Ersin Kaya ona daha fazla ne yapabilirdi ki? Ölmek artık o kadar da kötü bir seçenek olarak gözükmüyordu. Tam adımını atacakken bileğinden yakalandığını hissetti. Bu eli, teni ve tutuşu tanıyordu. Bütün bedeni heyecanla titredi ve adının onun dudaklarından dökülüşünü duydu. "Özge" kafasını çevirip baktığında karşısında, aşık olduğu adamı gördü. Karanlık gözleri yaşlarla sulanmıştı ama yüz ifadesi bir o kadar sertti. Özge yutkundu. "U-uras sen" demesine kalmadan yerin altıdan kaydığını hissetti ve bir anlığına sersemledi. Uras, Özge'nin dengesini bulmasına yardım etti ve "senin burada ne işin var ha?" dedi. "Şu haline bak, yoksa hasta mısın?" Aslında Özge'i bulduğunda ilk sözlerinin bu olmaması gerekiyordu. hiçte planladığı gibi davranamıyordu. Uras kontrolden çıkmak üzereydi ve kendini tutması gerektiğinin de farkındaydı. Birden hiç beklemediği bir tavırla karşılaştı. Özge, bileğini Uras'ın elinden kurtardı ve "hiç zamanı değil, git buradan" dedi. "Sen ne saçmalıyorsun? Günlerdir seni arıyorum. Kafayı yemek üzereydim. Benimle geliyorsun!" Özge "Hayır!" diye bağırdı. Gözleri yaşlarla doldu ama kendini tuttu. Uras başını salladı ve "Sen yoksa, Baykuşla" diyecekken Özge lafını tamamlamasına izin vermedi. "Hayır, hayır sakın böyle bir şeyin lafını etme" dedi. "O zaman ne Özge? Bu davranışının sebebi ne? Benden kaçıyorsun, böyle bir kasabada Ersin'in en iyi adamıyla saklanıyorsun. Bilmediğim neler dönüyor bana söyle!" Özge başını öne eğdi ve derin bir nefes aldı daha sonra gözlerini Uras'ın gözlerine dikti. "Bunların hepsi çok mantıklı sorular Uras, ve ben hepsini sana anlatmalıyım ama şimdi olmaz." Uras dişlerini sıkarak "ne demek şimdi olmaz?" diye sordu. "Baban yerimizi buldu ve az önce Gökhan'ı içeri soktular ona yardıma gitmeliyim çünkü başının belada olmasının sebebi benim!"
Uras yine soru soracakken durdu. Bu iş çözülmeden, Özge'nin onunla konuşmayacağını anladı. "tamam o zaman yürü" dedi. Özge'nin elini sıkıca tuttu ve dükkana birlikte girdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehine Aşık ( Askıda )
RomanceHayatın zorluklarına göğüs germeye çalışan, güçlü gözükmek isteyen, bir o kadar da korkak ve narin olan üniversite öğrencisi Özge'nin hayatı yağmurlu bir gece de Uras isminde hiç tanımadığı bir adama şemsiyesini uzatmasıyla değişmeye başlayacaktır...