17-İlgili Baba

6.1K 170 2
                                    

"Özge hanım kapıyı açacak mısınız?"
Emel tam cevap verecekken, Özge eliyle onun ağızını kapattı ve titreyen sesini kontrol etmeye özen göstererek "Bu imkansız" dedi. "Ah öyle mi? Neden?" Ersin buz gibi bir sese sahipti dondurucu bir etki yaratıyor ve gergin hava estiriyordu. "Anahtarım yok ve şifreyi bilmiyorum. Bu yüzden gitmenizi rica ediyorum." Ersin kıkırdadı "Yani kapı açılırsa benimle konuşacaksınız" bunu sorar gibi söylemişti. "Aslında sizinle konuşmak istemiyorum." Bu sırada şıngırdayan anahtar sesi Özge'nin kulağına çarptı. Emel'e sadece dudaklarını oynatarak, "Anahtarı var" dedi. Emel ne yapacağını bilmeden bir sağ tarafına bir sol tarafına telaşlı adımlar attı. Anahtar yuvaya girip kapının kilitleri bir bir açılmaya başlayınca Özge ona Bahar'ın odasını gösterdi. "Saklan!"
Kapı açıldığında Ersin'in karşısında sadece pijamalı Özge vardı. "Kusura bakmayın rahatsız ettim" derken bile aşşağılar bir tavır içindeydi. "Oturmalıyım. Ben yaşlı bir adamım" derken Özge'nin sağından geçerek, salona yöneldi. Özge'de peşinden girdi. Ersin ikili koltuğa rahat bir şekilde kendini bıraktı. Özge ayakta durmuş ona bakıyordu. Bu adam, Uras'ın yirmi yıl sonra ki haliydi adeta! Nefret ettiği babasına bu kadar çok benziyor olması onda nasıl bir his yaratıyor acaba diye düşünmeden edemedi. "Otur lütfen" Özge, dediğini yaptı ve karşısına oturdu.
"Gelelim malum meselemize" Özge iri mavi gözlerini dikti. Biraz merak biraz da endişe ile Ersin'in ağızından çıkacak lafları bekledi. "Bana Uras ile olan ilişkini anlatabilir misin acaba?" "Neden?"
"Ben onun babasıyım bu yeterli bir neden değil mi?" "Yirmi yedi yaşında yetişkin bir erkek için değil." Özge kendi kendine şaşırdı. Sakindi ve soğuk kanlı cevaplar verebiliyordu. Bu konuşmayı iyi götürecek gibi hissediyordu. "Pekala sana senin anlayacağın dilden anlatayım. Ben bir impataratorluk kurdum. Oğluma ihtiyacım var çünkü, bir gün herşey ona kalacak ve Kaya ismini yerlere düşürmesini istemiyorum. Seninle olan bu çarpık ilişkiye Uras'ın hayatında yer yok senin gibi gelip geçici bir kızın onun aklını karıştırmasına izin veremem." Özge tam ağızını açacakken Ersin ona izin vermeden konuşmasına devam etti. "Bu durumda sadece Uras'ı hatta kendimi düşündüğümü söyleyebilirsin ve haklısın ama bu aynı zamanda senin için de en iyi olan." Özge bir anda "bunu nerden biliyorsunuz?" diye sordu. "Çok basit! Seni eve kilitleyip gitmesi bile yeterli bir açıklama değil mi? Uras sevgiyi ve aşkı bilmez, o bunlar için yetiştirilmedi ve bunlara zamanını harcayamaz. Seni sevdiğini belki de aşık olduğunu sanıyor. Bu aşka seni de inandırmış olabilir ama sevdiği kadını evinde esiri gibi yaşatması sence normal mi? Ve sen nereye kadar böyle bir hayat yaşamaya katlanabilirsin? Dört duvar arasında Uras beni ne zaman becermeye gelecek diye bekleyerek mi geçireceksin ömrünü?" Özellikle son kurduğu cümle Özge'nin sabrını taşırmış sakinliğini alıp götürmüştü. "Bizim ilişkimiz sizin algıladığınız kadar aşşağılık ve basit değil." Ersin sırıttı ve "Öyle mi?" diye sorduktan sonra devam etti. "Seni kısıtlamıyor yani özgürsün öyle mi?" Özge sessiz kalırken Ersin ikinci sorusunu yöneltti. "Seni becermiyorda yani birlikte olmadınız" Özge sesini yükselterek, "Evet beni kısıtlıyor ve yine evet, beni..." kısa bir an durdu sözcüğü eleştiren bir tavırla söyleyerek "beceriyor" dedi. Ersin ben her zaman haklıyımdır bakışını atarak iç cebinden çıkarttığı purosunu yaktı. "Ama Uras beni istemediğim hiç bir şeye zorlamadı. Haklı olduğunuz tek şey şu evet, Uras sevgiyi ve aşkı bilmiyor. Onu tanıyana kadar bende bilmiyordum. Bu birbirimiz sayesinde öğrendiğimiz bir duygu! Bu yüzden bocalıyorsak bile sizi alakadar etmez." Ersin çektiği dumanı üflerken, "Eder tatlım. Söz konusu kişi benim varisim ise kusura bakma ama siktiği kadın bile beni alakadar eder ve senin gibi varoş bir kız ile gereğiden fazla sikişti. Sen hamile falan kalmadan bu olaya müdahale etmek zorundaydım." Zavallı kız belki daha önce de  ağır laflar duymuştu ama aşık olduğu kişinin babası tarafından böyle kötü bir şekilde aşşağılanmak onu yıkmıştı. Kötü kalpli bildiği herkes, Ersin'in yanında yufka yürekli kalmıştı. Maalesef yine göz yaşları kontrolünden çıkıp yanaklarından süzülmeye başladılar. "Yani" dedi elleriyle göz yaşlarını sildi. Ersin, ilgi ile ne söyleyeceğine odaklandı. "Yani, benden ayrılıp sizin hamile bıraktığınız kadınla evlenmesi daha mı doğru?" Ersin büyük bir kahkaha attı. "Yok artık! Bunu sana anlattı demek! Ahh bu çocuk beni şaşırtıyor. Evet, aslında en doğrusu o kadınla evlenmesi olur. Tabi bu sadece kağıt üzerinde bir evlilik olacaktı. İşin içinde sevgi yok aşk yok ama bizim kanımızı taşıyacak bir çocuğun doğumu söz konusu olduğundan onunla evlenecek en doğru kişi Uras. Bana sen niye evlenmiyorsun bakışları atma, benim zaten resmi nikahım olan bir kadın var." Özge daha fazla bu adamın yüzünü görmek istemiyordu. Bir an önce kurtulmak istediğinden, "lütfen gider misiniz artık?" "Gitmesi gereken biri varsa o da sensin canım. Burası benim evim." Özge dişlerini sıkarak, "Hayır burası Uras ile benim evim!" diye çıkıştı. Ersin bu sözü o kadar gülünç bulmuştu ki hiç çekinmeden kahkahasını bastı. "Bu evi Uras'a kim verdi peki? Sence kendi kazandığı paralarla mı buraya sahip oldu? Onun üzerine giydiği giysiler bile bana ait. Sen kendini Uras'a ait sanabilirsin ama sen bile bana aitsin. Uras ile ilgili herşeyin başlangıcında ben varım. Bana bak kızım senin ufak beynin almaz ama söyleyeyim. Benim gücüm bu şehirde bu ülkede bilinir. Benim karşımda böcekten farksızken daha fazla laf söyleme cesaretinde bulunma." Özge içinde git gide büyüyen umutsuzluğa kapılmaya başlamıştı. Ersine yalvaran bakışlar attı. "Lütfen beni Uras'tan ayrımayın! Ben artık onsuz yaşayamam." Ersin hayır dercesine başını salladı. "sanırım 'Stockholm sendromu' denen ruh bozukluğunu yaşıyorsun zira aklı başında olan kimse özgürlüğünden alıkoyulmasına sebep olan kişiye bu denli aşık olamaz." Özge neden bahsettiğini anlamadı. Yüzü kontrol edemeyeceği anlamsız bir ifadeye büründü. Ersin'de zaten anlamasını beklemiyordu. Sadece sesli düşünmüştü. Ayaklandı. Özge'yi kolundan yakalayıp, kesin bir ses tonuyla "Haydi gidiyoruz" dedi. Özge minyon bedenine rağmen direndi. "Olmaz, Uras'a o gelene kadar evden çıkmayacağıma söz verdim. Bırak beni!" Ersin artık ona cevap verme gereği bile duymuyordu.
Emel, ürkütücü bir sevimliliğe sahip olan çocuk odasında buz kesmiş bir şekilde dikiliyordu. Özge'nin Ersin'e yakarışlarını duyuyor ama yerinden kıpırdıyamıyordu. Onun bile cesaretinin tükeneceği bir an vardı ve şuan o anın içindeydi. Cep telefonunu mutfakta unuttuğu için çok pişmandı. Korkakça sindiği bu oda da en azından Tolga'yı arayabilirdi ama bunu bile yapamamıştı. Kardeşim dediği kişinin şuan da gaddar bir adam tarafından sürüklenerek götürülüşünü duyuyor hiç bir şey yapamıyordu.
Özge zorla çıkartıldığı eve son kez baktı. Asansörün önünde bekleyen üç tane yapılı adamı gördü. Son kez yardım çığlığını atacakken, adamlardan birinin ağızına yapıştırdığı bant ile sessizliğe gömüldü. İşte yine ölmeyi dilediği bir an yaşıyordu ama ölüp kurtulacak kadar şanslı olmadığını biliyordu. Asansör ile aşşağı indiklerinde, Özge tamamen teslim olmuştu. Direnmiyordu. Ağlamıyordu. Sadece yürüyordu. Kapının girişinde siyah renk Rolls Royce marka araba onları bekliyordu. Arabaya bindiğinde onu bekleyen kişiyi gördüğünde Özge hayret ile bakakaldı. Ağızı hâlâ bantlı olduğundan hiç bişey diyemesede, sesler çıkarttı. Ersin arabanın kapısını kapatmadan önce sinsi bir gülümsemeyle Özge'ye baktı. "Gördün mü? O kadar da kötü birisi değilim." Kapıyı sertçe kapattı ve adamlarına gitme emri verip kendi arabasına bindi.
"Eğer benimle sakince konuşabileceksen bantı çıkartacağım."
Özge tıpkı uslu bir köpek gibi hızlıca başını salladı. "Pekala, sana güveniyorum." Özge ağızındaki banttan kurtulur kurtulmaz "Ozan senin burada ne işin var?" diye sordu.

Emel evde kimsenin olmadığına emin olduktan sonra odadan çıktı ve koşarak mutfağa gitti. Tam telefonuna sarılacaktı ki, Özge'nin telefonu çaldı. Arayan tabiki Uras'tı. Emel ne yapcağını bilemedi öylece kalmış çalan telefonun ekranına bakıyordu. Açmalı ve durumu Uras'a anlatmalıydı ama Uras Emel'in orada olduğunu öğrenince çıldıracaktı. Bu sırada telefon sustu. Emel elleriyle yüzünü kapattı. Bir an tüm bunların bir kabus olmasını diledi. Özge ile beraber yaşadıkları evlerinde olmalarını diledi. Özge'nin Uras'ı tanımadan önceki hayatlarına dönmeyi çok istiyordu. Telefon tekrar çalmaya başladı Emel bu sefer hiç düşünmeden telefonu açtı. Bu bir görüntülü aramaydı ve Uras karşısında Özge yerine Emel'i görünce, hiçbir şey sölemesine izin vermeden bağırıp çağırmaya başladı. "Sen neden oradasın? Nasıl olur da Özge'nin telefonuna sen bakarsın? Nasıl o evdesin kapıyı sana kim açtı? Özge'yi ver bana Özgeeeeeee!!!" Emel "veremem çünkü burada değil!" diye bağırdı. "Ne? Nasıl? Bir dakika ! Bana söz vermişti bunu nas..." "Kes artık ve beni dinle! Baban geldi ve Özge'yi götürdü." Uras donup kaldı ve sadece "Babam mı?" diye sorabildi. "Evet! Ben saklandım ve Özge'yi evde tek zannetti. Uzun bir konuşmanın sonunda Özge'yi sürükleyerek götürdü. Ona ne yapacak bilmiyorum ama başına gelecek herşeyden sen sorumlusun!" Uras neden Rusya'ya gönderildiğini şimdi daha net anlamıştı. "Allah kahretsin!" dedikten sonra telefonu Emel'in yüzüne kapattı.

Tolga bir kez daha kendini kontrol edemeyişinin pişmanlığını yaşayarak yanında uzanan Tuğçe'ye baktı. "Şu an pişman oluyorsun" dedi Tuğçe ve devam etti. "Olma, beni asla sevemeyeceğini biliyorum ama ona rağmen bu paylaşımımız için bile mutluyum." Tolga ne cevap vereceğini düşünürken çalan telefonu onu kurtardı. Arayan Özge'ydi. "Alo?" "Nerdesin sen? Şerefsiz herif!" ama konuşan Emel'idi. "Ne oluyor be?" Bu sırada Tuğçe de meraklı gözler ile Tolga'ya baktı. "Ersin Kaya geldi. Özge'yi alıp götürdü. Nereye gittiler arkadaşıma ne yapacak bilmiyorum. Saklanmaktan başka hiçbir şey yapamadım ve bu süreç içinde belki sen gelirsin diye dua ettim ama gelmedin. Ne gibi bir işin üzerindeydin bilmek istemiyorum ama şu an buraya gelmene ihtiyacım var." Tolga sadece "tamam geliyorum" diyip telefonu kapattı. Tuğçe endişe ile "ne olmuş?" diye sordu. "Ersin Bey, Özge'yi alıkoymuş." Ersin'in ne kadar kötü bir adam olduğuna yakından şahit olmuş birisi olarak Tuğçe, gözlerine bulaşan hüzünü gizlemeye çalıştı. "Asla Uras'ın mutlu olmasına izin vermeyecek" dedi.

Rehine Aşık ( Askıda )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin