Duyduklarım hala aklımda yankılanıp duruyordu. Ben o gözümün önünde bıçaklandı diye ödüm koparken onun yaptığına ne demeliydi peki? İnsan arkadaşından belli olurdu zaten. O da pisliğin tekiymiş.
Her şeyin suçlusu oydu. Belki de şu an hayallerimi yaşıyor olacaktım. Beni anlayan güzel bir kızla deniz kenarında oturuyor olabilecektim. Ama beni eski hayatıma geri sürgün eden, bir aileyi de bu şehirden koparan biriydi o. Yenilir, yutulabilir şeyler değildi bunlar.
Bu sefer yürüyerek giderken her attığım adımda daha da sinirleniyordum. Öfkeleniyor, bir yerlere vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Dışarıdaki insanlar tarafından sınır hastası olarak algılanmak istemedigim için bir şey yapamıyordum.
Aklıma beni aydınlatan bir fikir gelmişti. Sanki kafamın üstünde bir ampül firlamışta onu görmemeleri için tutmam gerekiyormuş gibiydi.
Berk'i bir yere çağırıp onu dövebilirdim. Ama ben hiç birini dövmemiştim. En sevdiğim oyuncak Batman bile ayaklar altındayken ben bir şey yapamamıştım. Ezik olduğum gibi hep de korkak olmuştum. Ayrıca ailem benle ilgilenmese de aldığım terbiyeye göre bunlar hiç de mantıklı değildi. İnsanlar konuşarak anlaşabilirdi. Tabi şimdi bunu birine söylesen güler geçerdi. Çünkü toplumumuz dövmeye ve dövülmeye artık alışmış bir yer olmuştu.
İçindeki ses durmadan bu fikri gerçekleştirmemi söylerken kendimle savaşıyordum. Bir yanım 'yapma' diyorken diğer yanım 'elinden mutluluğunu ve sevdiğin kızı çaldı, ayrıca Filiz'e yaptıklarına karşı dayak yemesi bence hiçbir şey' diyordu.
Ne yapacağımı bilmiyorum. Kaldırımın bir köşesine oturup başımı avuçlarımın içine aldım. Sallanarak düşünmeye başladım. Küçüklüğümden beri sallanarak düşünmek her zaman işe yaramıştı.
Aklımda başka fikir oluşmuyordu. Hem bir kere birini dövsem ne olacaktı ki? Diğer arkadaşı zaten gitmişti, bıçak yaraları daha tam iyileşmediği için karşılık da veremezdi.
Bu ben değildim. İnsanların güçsüzlüklerinden yararlanan biri değildim ben. Bu düşüncelerin bile bende olması beni diğerlerine benzetiyordu. Ve bu korktuğum şeylerdendi.
Giderek onlara benziyordum. Sürüye ayak uyduruyordum. Beynim dışlanmamam için onlar gibi olmamı emrediyordu. Vicdanım ise kendim olmamı bunların hepsinin yanlış olduğunu söylüyordu.
Bu kız beni değiştirmişti. Filiz'i ilk gördüğümden beri ben değişmiştim. Bunu anlıyordum. Yemek yerken, duş alırken hep aklımda o vardı. Rüyalarıma kadar giren birisiydi. Beni gerçekten tek seven kişiydi. İşte bu yüzden intikamını ben alacaktım. Beni seven tek kişi, yapamamıştı belki ama ben intikamı alacaktım.
Birden yerimden kalktım ve ona bir yer mesajı attım. Açıkçası bıçaklanma olayından sonra geleceğini hiç düşünmüyordum ama bu da bir yoldu.
Mesaj attığım yere gidip beklemeye başladım. Cevap gelmemişti. Geleceğini düşünmüyordum ama bekleyecektim. Gelince ne olacaktı? Ne yapacaktım. Bu zamana kadar benden güçlülerin de güçsüzlerin de beni dövmesine izin vermiştim. Ya şimdi ben ne yapacaktım? Yaralarının acısıyla doğru dürüst daha yürüyemeyen birini dövebilir miydim? Gözlerim o kadar nefretle ona bakabilir miydi? Ellerim diğerleri gibi kontrolsüzce ona vurabilecek miydi?
Yapamazdım, kalktım, ilerliyordum. Ben yapamazdım. Sonra ses yankılandı beynimde.
"Benim üstümden iddiaya girmişler- bütün okul bana o gözle bakıyordu- belki şimdi uzaklarda her şeyi unuturuz." Filiz'in sözleri beynimi işgal etmişti. Kafama vurmaya başladım. Susmaları lazımdı. Ama susmuyorlardı. Havaya sert bir çığlık bıraktım. Bu kız beni benden almıştım. Gerçek beni kendisiyle götürürken şimdiki halimi bırakmıştı geriye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alp
Short Story17 yıl boyunca ezilmiş, yok sayılmış olan Alp'e bir gün bir mektup gelir. Mektup gizli hayranı tarafından gönderilmiştir. Okula başladığından beri kendini ezik olarak gören ve ailesiyle arası hiç iyi olmayan Alp'in hayatı bu mektuptan sonra değişece...