Bölüm 14

377 15 10
                                    

Bölüm 14 

Canı acımış ve kalbi kırılmış.

Böyle hissediyordum. Ne az ne fazla.

Hayatımda bu kadar çok acı hissettiğimi hatırlamıyorum. Sadece duygusal olarak değil, fiziksel açıdan da. Bedenimi bile sevemiyorum. Bütün gece ve bugün de şu ana kadar yaptığım tek şey yatakta oturmaktı. Ama 1 dakika bile uyumadım. Kalbim fiziksel olarak milyarlarca parçaya ayrılmış gibiydi ve yakın bir zamanda da düzeleceğini sanmıyordum.

14 yıl.

14 lanet olası yıl.

O çocuğa 14 yılımı harcadım. Bunu kafamın içinden söylemek ne kadar üzücü bir durum olduğunu anlamamı sağlıyor. O da benden hoşlanır umuduyla 14 sene boyunca ondan hoşlandım. Ama o hiç hoşlanmadı, şimdi de hoşlanmıyor ve asla hoşlanmayacak. 

Eğer birinden 4 aydan uzun zamandır hoşlanıyorsanız o artık sadece beğenme değil aşk olurmuş. Bir çocuktan 14 yıl hoşlanmışken ben hangi seviyede oluyorum acaba? Durdurulamaz aşk mı? Hayır, durdurulamaz değil; çünkü benim için bitti. 14 yıl bana yetti. Adını her söylediğimde veya onu her düşündüğümde kalbim birazcık daha kırılıyor. Artık bunu yaşamak istemiyorum. Bir çocuğun bu kadar kalp kırıklığına yol açabileceğini hiç düşünmezdim ama oluyormuş. Yeterince kalbim kırıldı. Ondan en küçük bir ilgi namına 14 yıl bekledim, bu sene sonunda başardım. Ve ona nasıl hissettiğimi söyleyince beni bütün okulun gözü önünde küçük düşürdü. Onun için bu kadar önemliyse beni alıp o koca daireden çıkarsa özel olarak sorsa olmaz mıydı sanki? Yoksa beni beni herkesin önünde küçük mü düşürmek istedi? Bu biraz da Danielle'in yüzünden ama artık umrumda değildi, aşmıştım. Onu aşmıştım. Bu doğru. Resmi olarak %100 bir şekilde Calum Hood'u aşmış bulunuyorum. Çoktan 2 kere onu aştığımı söylediğimi biliyorum, ama 3'te keramet vardır. Umarım. 

Fakat nasıl oluyor da hala kötü hissediyordum? Nasıl hala bu kadar acı hissediyordum? Nasıl bu kadar incinmiş, değersiz ve istenmez hissediyordum? Kendimi yataktan çıkaramıyordum bile. Yorgunluktan da öte hissediyordum ama uyuyamıyorum. Karnım çılgınlar gibi gurulduyor ama yemek yemek istemiyorum. Kimseyi görmek istemiyorum. Dışarı çıkmak istemiyorum. Hasta hissediyorum. Bana olan her şeyden bıkmıştım. Ve bunların en kötüsü de ne biliyor musunuz?

Bugün benim doğum günüm.

Bir doğum gününü en kötü böyle geçebilirdi. Bundan sonra herhalde dondurma kasesiyle birlikte kendimi kanepeye atar ve gözyaşlarım tükenene kadar romantik film izleyip ağlayacağım. Gerçi dün gece ve bu sabah döktüklerimi düşünürsek bu pek de uzun sürmemeliydi. Hayatının sonuna kadar yalnız olacaklarını bilen insanlar böyle yapıyordu. Çevrelerini kedilerle donatıyorlardı.

Çok boş hissediyordum. Artık uğruna yaşayacak bir şey kalmamış gibiydi. Heyecanlanacak hiçbir şey yok. Hayatıma neşe getirecek hiçbir şey yok. Beni gerçekten mutlu eden tek insan Calum'du ve şimdi onu ne zaman aklıma getirsem sadece üzülüyorum. Kapımın çaldığını duydum ve yastıkla yüzümü kapadım, konuşmaya halim yoktu. Kimseyle. 

"İyi ki doğdun." Annem odaya girerken fısıldadı. "Valerie neden yatağından kalkmadın, saat öğleden sonra 1 oldu." 

"Kalkmak istemiyorum." Boğuk sesim yastığın altından çıktı. Eminim sesim 10 yaşında okula gitmemek için yalvaran bir çocuk gibi çıkıyordu. Ama umurumda değil. Artık önemseyecek ne kalmıştı ki?

"Valerie." dedi annem sertçe. "Temiz havaya ihtiyacın var. Dışarı çık." 

"Lütfen yapma." Mızmızlandım. 

"En azından gidip postayı al." Odadan çıkarken emir verdi, tavrıma öfkelendiği açıktı. Hiç toleransı yoktu. 

Sızlanarak yataktan çıktım ve merdivenlerden indim. Annem felaket bir duygusal ve fiziksel acıyla karşı karşıya olduğumu görmüyor muydu? Postayı almanın kırık kalbimi onaracağını düşünmüyorsa tabi. 

Ağzına kadar dolu olan posta kutusunu açtım. İçeri götürdüm ve mutfak masasının üstüne bıraktım. Başarısızlıkla sonuçlandı çünkü büyük bir kısmı yere düştü. Tüm mektupları topladım ve o anda benim adıma gelen büyük sarı bir zarf gördüm. Bu tuhaf, kimse bana bir şey göndermez. Yerden alıp yakından inceliyordum ki cebimde bir şeyin titrediğini hissettim.

Telefonumu çıkardım ve ekranda Ashton'ın adının yazdığını gördüm. Aramayı cevapladım ve telefonu kucağıma götürdüm. 

"Alo?"

"Sana da büyük, sarı bir zarf geldi mi?" Heyecanla sordu.

"Evet." dedim v'yi bastırarak. 

"Tamam, hadi aynı anda açalım." diye öneride bulundu. 

"Hayır, önce sen."

"Pekala." Dediğime uydu. Arka planda zarfın açılma sesini sonra kağıt hışırtılarının sesini duydum. Öğrenmeye can atıyordu. "Kazandım." dedi. "Aman Tanrım, kabul edildim." dedi. Düşündüğüm kadar heyecanlı gelmiyordu, daha sonra devamını duydum. "EVEEEEEEEEEET, ANNE! ANNE! ANNE! BİL BAKALIM NOLDU KABUL EDİLDİM." Kendi kendime gülümsedim ve diğer uçtan iki insanın kutlamasını duydum. 

"Şimdi sen aç." dedi bağırmaktan nefes nefese kalmış bir şekilde. 

Hızlıca zarfı açtım ve içindeki mektubu çıkardım.

Sevgili Valerie,

Tebrikler! 2014 Güz Dönemi için Viktorya Sanat Okulu'na kabul edildiğinin bilgisini vermekten memnuniyet duyuyorum. 

Mektubun geri kalanına hızlıca göz attım ama önemli değildi çünkü kabul edilmiştim.

"Val?" Ashton'ın sesi kulaklarımı çınlattı. Telefonda olduğumu tamamen unutmuştum. 

"Başardım, Ashton!" Heyecanla cevapladım. 

"Yaşasın!" Cevapladı. "Aman Tanrım, ikimizin de başardığını bilmek çok rahatlatıcı." 

"Biliyorum." Yüzümdeki gülümsemeyi silemiyordum.

Sonunda hayatımda güzel bir şey olmuştu.

aşkın peşinden koşmak ;; cth {Türkçe Çeviri}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin