Anka
Katy Perry'den bir şarkı çalarken vücudumu cama yasladım.
Otobüsün açılıp kapanırken bıraktığı soğuğu hissetmemeye çalışarak müziğe odaklandım.
Bu arada telefonumu sessizden çıkarmış, anonimden mesaj bekliyordum. Hakkında neler bildiğimi düşündüm.
Bizim okuldaydı.
Son sınıftı.
Biseksüeldi.
Lanet bir yıkıktım.
Cebimde kalan - fazla olanları defterlerime yapıştıracaktım- çıkartmalara göz attım. Adventure Times olanlar vardı. İzliyor olmalıydı. Şeker Prenses fazla olduğundan onu sevdiğini düşündüm.
Ağzında ok tutan bir ayıcık vardı.
Gülümseyerek cebime geri koyarken yere düşürdüm.
Hızla almak için eğildim.
Bir el elimin üzerine gelene kadar.
Çıkartmayı benden önce alıp uzattı.
Beni takip mi ediyordu bu? Hiç bu otobüse binmez.
Yüzüm asılırken Eslem'e baktım. Bu sefer koyu renklerde bir kaban giymişti. Saçları dağınık bir topuzdu ve makyajsızdı. Azra gibi sürekli makyaj yapmaz.
Sertçe çıkartmaları elinden aldım ve bir şey oldu mu diye dikkatle baktım.
Bu anonimi üzerdi.
"Güzelmiş,"dedi kısık sesle. Öksürdü.
Kahküllerimi düzelterek cama yaslandım yine. "Öyle, çok özeller."
"Şeker Prenses'li olan tatlıymış,"dedi yavaşça.
"Evet,"diye mırıldandım.
"Ee... Nasılsın?"dediğinde bön bön baktım yüzüne.
"Sana ne?"
"Canını aldık sanki anasını satayım,"diye homurdandı.
Başımla boş koltuğu gösterdim. "Kibarlık olsun, otur."
Göz devirdi.
Müziğin sesini artırırak dışarıya baktım.
Eslem sonraki durakta indi.
Müziğe göğsümdeki huzursuzluk yüzünden odaklanamadım. Eslem ile ilgili olumlu bir şey hissetmiyordum.
Bela hissediyordum.
Geçen sene olduğu gibi.
Kendi durağımda indiğimde tam da bu yüzden dalgındım. Müziğin sesi kafamdaki çığlıkları bastıramıyordu. Kısa saçlarımı kulağımın arkasına ittirdim, halka küpeye taktırmamaya dikkat ettim.
Evime beş dakikalık mesafe vardı, yoktu.
Ellerimi ceplerime soktum. Başım ağrıyordu, o zorbalar yüzünden ufak bir stresimde başım ağrıyordu, dönüyordu. Bayılma raddesine geliyordum. Bünyem hassaslaşmıştı.
Başım aniden dönünce duraksadım.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
Gözlerimi araladım, etraf karıcalanıyordu.
"Anka."
Sesten ürkerek başımı çevirdim.
Hayır, olamaz. Hayır.
"Beni sen öldürdün."
Sesi beynimi tırmalıyordu. Bana yürümeye başladı.
Dolu gözlerle görmekte güçlük çekiyordum ve başım hala dönüyordu.
Geri geri kaçmaya çalıştım.
Ben öldürmemiştim. Ben ona kıyamazdım ki. Nasıl böyle düşünürdü?
"Anka, beni sen öldürdün."
Yere kapaklandım. Üzerimde Azrail gibi bana bakıyordu. Üstü başı kan içindeydi, boynundaki birbirine geçmiş kolyeleri kandan gözükmüyordu, teni vampirleri andırıyordu. Dudaklarında pembemsi bir ruj vardı, mavi gözleri alaycı, düşmancıl bir ifadeyle kısılmıştı.
Buzdan bir tanrıçaya benziyordu.
"Azra'yı durdurmadın."
"Helin..."
"Korkak sürtük seni." Tısladı.
Üzerime karanlığı çöktü.
"Helin, bunu... bunu ben yapmadım..."
"Gebermeyi hak ediyorsun." Üzerime gelmeye devam etti.
Durmuyordu.
Her yer karanlığa gömülüyordu.
Hıçkırdım. Ellerimle yüzümü kapattım. "Lütfen yapma."
"Sen gökkuşağına ait değilsin, sen karanlıksın Anka. Senin bir rengin yok."
Cebinden bir bıçak çıkardı.
Çığlık attım. Ne yapıyordu bu?
"Helin, sevgilim lütfen yapma, Tanrı'ya inanıyorsan ya-yapma! Beni yeniden bırakma!"
Kahkahası boş sokakta yankı yaptı.
"Sen bıraktın."
"Yapma."
"Sen yapma Anka."
"D.. Dur!"
"Sen yapıyorsun."
Karanlığa gömülmeden önce ölü bedeni üzerime düşmüştü.
Sizce Helin nasıl öldü? Anka bunda suçlu mu?
Teorilerinizi okumaya bayılıyorum shdh
Görüşürüz, vampiriniz👀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağı İzleri🌈[girlxgirl]
ChickLit"Deli miyim ben?"dedim kısık sesle. "Seni sen yapan şey budur belki de." GirlxGirl