Son kalan bulaşığı da makineye yerleştirdiğimde derin bir nefes aldım ve elimi ağrıyan belime yerleştirdim. Daehwi uyuyalı aslına bakarsak çok olmuştu ve kendime bile söyleyemediğim bir sebepten dolayı içeri, Jungkook'un yanına gitmeye korkuyordum. Bu nedenle de kendime gereksiz işler yükleyip duruyordum. Makineyi çalıştırıp önüme döndüğümde gördüğüm beden ile sıçradım. Jungkook elindeki kahve bardağını bangoya bıraktığında korktuğum için güldü.
" Sakin ol, yalnızca benim." Gülümsedim. Ondan nasıl uzaklaşabilirdim ki? Bu nasıl mümkün olabilirdi?
" Dizi izliyorum, daha yeni başladım. İstersen en baştan izleyebiliriz." Tebessüm ettim.
" Aslına bakarsan kendimi pek iyi hissetmiyorum, yatsam daha iyi olur." Aceleyle elini alnıma koyduğunda irkildim.
" İyi misin? Neyin var? Sabah çok iyiydin. Hastaneye gidelim mi?" Güldüm.
" Hayır, sadece yoruldum." Omuzlarını düşürdü.
" Seni çok yoruyorum değil mi? Hem Daehwi, hem bugün evde hiç çalışan da yoktu. Hem de ben." Başımı iki yana salladım.
" Hayır hayır, ondan değil. Belli bir sebebi yok, grip başlangıcı gibi." Başını salladı. O an aklımda babamın cümleleri belirdi. Kırgın bir ruh insanı hasta eder.
" Sana bitki çayı yapmamı ister misin? İçine bal ve karabiber de atarım. Boğazını yumuşatır." İstemediğimi söyledim.
" Sıcak su torbası hazırlayayım, sıcak sıcak güzel olur." Başımı iki yana salladım tekrardan.
" En azından buhar makinesini çalıştırayım hava al..." Ellerimi yanaklarına yerleştirdim.
" Sevgilim." Ağzımdan çıkan kelimenin farkında bile değildim. Yine de gözleri parlamıştı.
" Bir şey istemiyorum, sadece yorgunum dedim ya." Başını salladı. Koltuk altlarımdan tutarak beni kucağına aldığında ne yapacağımı bilemeyerek refleks olarak kollarımı boynuna, bacaklarımı da beline sardım.
" Yorgunsan seni odana taşıyayım." Güldüm.
" Abartıyorsun." Televizyonu kapatıp merdivenlere yöneldiğinde hiç zorlanmadan çıkmaya başladı. Sanki ağırlığımı hissetmiyor gibiydi. İkinci katı da geçtiğimizde başımı omzundan çektim. Konuşmama fırsat vermedi.
" Benim odamda kalacağız, itiraz yok. İçim rahat etmez." Omuz silktim. Bu tartışmaya giremeyecektim. Jungkook ayağıyla kapısını açtığında odaya girdik. İçerisi çok güzel kokuyordu. Bedenimi yatağın ortasına bıraktığında kollarımı ve bacaklarımı iki yana açtım.
" Bekle." Hızla odadan çıktığında kıkırdadım. Jungkook kalbimi bu denli ısıtırken, nasıl ondan uzaklaşmaya çalışabilirdim ki? Bir yandan kalbim, bir yandan da Daehwi'nin kelimeleri çalkalanıyordu içimde.
Kaldıramıyordum.
Daehwi'yi üzmek istediğim en son şeydi. Ama o babasıyla aramızda olan şeyi istemiyordu. Ben her şeyden çok istiyordum ama bu, Daehwi'den önemli miydi?
Jungkook elinde koyu kırmızı pijamalarımla geldiğinde yüzümü buruşturdum.
" Böyle yatsam? Değiştirmeye çok üşeniyorum." Aslına bakarsam üzerimdeki kıyafetler biraz rahatsız ediciydi. Kazakla yatmayı oldum olası sevmezdim.
Jungkook yatağa çıkıp bedenimi iki bacağının arasına aldığında nefesimi tuttum. Üst bedenimi tutup doğrulttuğunda efor sarfetmeden kazağımı çıkardı. Sanki küçük bir çocuğu giydiriyor gibiydi. Pijama üstünü kollarıma geçirdiğinde bir elini kafamın altından enseme doğru koyarak bedenimi nazikçe yatağa geri bıraktı. Bebek tutarmış gibi tutuyordu. Ön düğmeleri iliklediğinde sesimi çıkarmadım. Sadece güzel yüzünü inceliyordum. Altımdaki pantolonun düğmesini açıp fermuarı indirdiğinde gülmemek için kendimi sıktım. Pantolonu da çıkardığında oldukça rahat olan pijama altını giydirdi. Gülümseyerek alnıma minik bir öpücük kondurduğunda güldüm. Bedenimi tekrar kaldırıp tek eliyle tuttuğunda sadece nasıl bunu yapabildiğini düşünüyordum. Yorganı açıp bedenimi geri bıraktığında anlık hissettiğim soğuk yüzünden titredim.
" Yatak soğuk olduğu için üzgünüm, önceden ısıtamadım maalesef ki." Gülerek omuz silktim. Kendi de yanıma yattığında yorganı üzerimize çekti. İç çektim. Başımı kolunun üstünden omzuna yasladığımda elini belime koydu ve beni kendi daha da çok çekti. Elimi göğsüne koydum. Saçlarıma minik bir öpücük daha bıraktı.
" Bunu çok söylediğimi biliyorum ama, seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" Gülümsedim. Gözlerim hemencecik dolmuştu.
" Ben de seni Jungkook." Dilim varmıyordu. Aklımda sadece Daehwi'nin kelimeleri dönüyordu.
" Albümlere bakmışsınız." Başımı salladım.
" Daehwi'yle yapabilecek başka bir şey bulamadık." Saçlarımı okşamaya başladı.
" Ne hissettin?" Gözlerimi kırpıştırdım. Ağlasam farkederdi değil mi?
" Fazlalıkmış gibi." Dürüst oldum. Eli durdu.
" Sakın." Gözümden omzuna bir yaş aktığında başını kaldırıp bana baktı.
" Hayır, ağlamak yok." Güldüm ancak içten değildim.
" Seninle olmak niye bu kadar zor Jungkook?" Birkaç dakika cevap vermedi. Daha doğrusu, veremedi.
" Özür dilerim, hak etmediğin duyguları hissediyorsun." Konuşmadım.
" Fazlalık değilsin, Chaeyoung."
" Bunu dert etmediğini biliyorum ama, Jisoo benim için çok değerli evet, bana Daehwi'yi armağan eden kadın o. Ama sen, sen şu an aşık olduğum kadınsın Chaeyoung. Bunu sakın unutma." Dudaklarım büzüldü.
" Bunu asla dert etmiyorum ki." Bu sefer o iç çekti.
" Belki de neyi dert ettiğini bilsem, her şey daha kolay olurdu." Daehwi diyemedim. Bir sürü şey daha sıralayacaktı çünkü.
" Boşver Jungkook."
" Boşverdim Chaeyoung."
Ben bu adamı nasıl bırakırdım ki?
...
•düzenlendi•
Düzenlenmedi, üzgünümmmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baby sitter | rosékook ✓ (düzenleniyor)
Fanfiction•tamamlandı• Çocuk eğitimi konusunda kendini oldukça geliştirmiş olan Park Chaeyoung, Jeon Jungkook'un 4 yaşındaki oğluna bakıcı olmak için iş başvurusunda bulunur.