Eighteen

6.6K 535 61
                                    

Jungkook büyük elleriyle belimi kavramışken ağlamaktan kızarmış gözlerimi kırpıştırıp kahveyi yerine bıraktım.

Arabanın rahatsız arka koltuğunda, sadece konuşmadan oturuyorduk. Pozisyonumuzu anlatamazdım. Jungkook kucağında yan oturmuştum, başım omzundaydı ve kokusu burnumdaydı. Küçük bir bebekmişim gibi bir eliyle sıkıca belimi diğer eliyle bacaklarımı tutuyordu. Olmadığım kadar rahattım.

" Jungkook, saat 6'ya geliyor. Gidelim mi? Daehwi uyandığında evde ol." İç çekti.

" Sadece, sonsuza dek böyle kalsak olmaz?" Ben de oldukça memnundum ama olmazdı işte.

Sıcak kucağından kalkıp kapıyı açtığımda ellerini kütletti.

" Olmazmış." Ben ön koltuğa geçip otururken o çoktan arabayı çalıştırmıştı. Kısa bir süre sonra evimin önünde durduğumuzda ona döndüm.

" Jungkook, ben Daehwi'yi üzmek istemiyorum. Dayanabilecek kadar güçlü müyüm bilmiyorum bile." Gözlerini kırpıştırdı.

" Senden ayrı olmak istemiyorum Chaeyoung, ama neden sadece konuşmayı denemiyoruz ki? Daehwi sandığımızda daha olgun." Kapıyı açtım.

" Bilmiyorum Jungkook, biraz düşünmeme izin ver olur mu?" İneceğim sırada elimi tuttu. Arabanın içinde garip bir sarılma gerçekleştirirken burnunu saçlarıma yasladı. Hiç bir şey yapamadım.

" Dikkat et." Başımı sallayıp arabadan indiğimde hızlı adımlarla eve yürüdüm ve kapının şifresini girdim.

İçeri girdiğimde derin bir nefes verdim. Asansöre yürüyüp bastığımda kollarımı kendime sardım.

Anlattığım için rahattım, Jungkook'la olmayı her şeyden çok istiyordum ama Daehwi'nin ne hissedeceğine dair olan korkum, her şeyin sınırını çiziyordu.

Asansör geldiğinde içine girdim ve sıkıntıyla 27. Kata bastım.

...

Çantamı vestiyere bıraktığımda Jimin'in yine evde olmadığını farketmiştim. Bıkkınlıkla nefesimi üfledim.

Odama doğru ilerlerken ayakkabılarımı çıkarmaya üşenmiştim. Zaten yarın evi temizlemeye geliceklerdi. Önemi yoktu.

Bu bir hafta içerisinde Jungkook sürekli arayıp hatrımı sorup durmuştu. Bense, hala düşünüyordum.

Tam o sırada telefonum çaldığında irkildim. Arka cebimdeki telefonu alıp ekrandaki ismi görünce dudaklarımı ısırdım. Açıp kulağıma götürdüm.

" Efendim?"

" Alo Chaeyoung, nerdesin?" Kaşlarımı çattım.

" İşte misin? Bay ve Bayan Kang bize sürpriz yapmış hayatım da atacağım konuma ne zaman gelebilirsin." Yüzümü buruşturdum.

" Bütün gece çalışacağımı söyle." Güldü.

" Yarım saat mi? Tamam, biz seni bekleriz. Atıyorum konumu." Telefonu kapatıp ağzımı elimle kapatarak çığlık attığımda derin bir nefes verdim. Aynadan üstümdeki kıyafetleri inceledim.

Bordo saten gömleğimin bir kaç düğmesi açıktı ve uçlarını siyah aşırı yüksek bel bir pantolonun içine sokmuştum. Belimde de deri bir kemer vardı. Saçlarım hafif dalgalıydı ve düzgün gözüküyorlardı. Kolumda yine deri kayışlı bir saat ve altın rengi bilekliğim vardı. Boynumdaki altın rengi kolyeyle uyumluydu. Üzerime siyah ve koyu gri renginde ekoseli blazer kabanım da gayet iyi gözüküyordum. Ayağımda da çok yüksek topuklu olmayan süet diz üstü dar çizmelerim vardı. Odamın ışığını kapatıp, ayakkabılarımı çıkarmadığım için tanrıya şükrettim. Omuz çantamı alıp evden çıktığımda asansörü beklemeye başlamıştım.

baby sitter | rosékook ✓ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin