27. Bölüm

7.9K 695 520
                                    

Bölüm 27

Murat bir düş içinde olduğunu düşündü. Gerçek olamayacak kadar ütopik, rüya olmayacak kadar sahiydi. Kollarını kadına doladığında buhar olup uçma ihtimalini göze alamıyordu. Esma onun bu tereddüttü anlayıp hızlıca gözyaşlarını silip geri çekildi.

Murat, yaşlarla yeşilliği meydana çıkmış gözlere bakakaldı. O gözlerde gördüğü filizlenmiş sevda kendi uydurması mıydı? Esma titreyen ellerini, uzun zamandır istediği sakallarla buluşturdu. Murat gözlerini kapayıp temasın mucizesini yaşadı. Büyük nasırlı elleriyle küçük elleri kavradı, her iki eli de özenle avuç içlerini öptü. Gerçekti. Gerçekti. Esma ona gelmişti.

"Gözlerimi açarsam yok olur musun?" diye sordu Murat.

"Olmam," dedi Esma. Murat korkarak açtı gözlerini gözleri bir çift ela gözü bulduğunda kalbi maratondaymışçasına hızlandı.

Esma Kürk Mantolu Madonna kitabından bir alıntıyı dillendirdi: "Bir kere avuç içini öptüğün insana bir daha düşman olamazsın."

Murat gülümseyerek gözlerini gözlerinden ayırmadan tekrar koklayarak öptü o avuç içlerini. Esma'nın yüzünden kocaman bir gülümseme belirdi. Beş yaşında elbisesiyle sevilmek için kardeşleri peşinden koşan kız çocuğu bu sefer başka bir sevgiyle şımarıyordu, içinde zıplıyordu.

"Hoş geldin ay balam," dedi Murat. "Gönlüme de evime de hoş geldin!"

"Hoş buldum Murad. Gitmemek üzere geldim," dedi Esma. Onların bu romantik vuslatını bir ses böldü.

"Euzü billahi mineş-şeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim!"

Esma gülerek başını eğerken Murat sırıtarak kolunu Esma'nın omzuna dolayarak kendine çekti. Beraber sesin sahibine baktılar. Fuat ağzı beş karış açılmış, gözleri far görmüş tavşan misali irileşmiş ablak bir suratla bakıyordu Esma ve Murat'a.

"Kıyamet kopacak değil mi?" diye sordu. Esma kolunu Murat'ın beline dolayıp başını onun göğsüne yasladı. "Baba!" diyerek babasına bağırdı. O sırada Defne çiftlikten içeri girdi.

"Murat ağabey ablam ne-" Onların o halini görünce "Bismillahirrahmanirrahim!" dedi. Esma onların bu haline otuz iki diş sırıtmaya başladı.

"Benim gördüğümü mü görüyorsun Defne?" diye sordu Fuat. Defne kocaman gözlerle sözlüsüne baktı.

"Ben bir şey görüyorum ama hayal görüyorum bence," dedi. Esma başını iki yana salladı. Bu serserilerle daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu. Bakiye cebine attığı küp şekerlerden çıkarıp verdi. Baki şımararak şekerleri yedi.

"Aferin oğlum," dedi Esma. "Tarık amca nerede?" diye sordu Esma. Ona büyük bir teşekkür borcu vardı.

"İçeride kitap okuyordu," dedi Murat. "Siz geçin içeri ben de Baki'yi bırakıp geliyorum," dedi. Esma başını sallayıp eve yürüdü. Defne ve Fuat onu takip ettiler. Esma kapıya takılı olan anahtarı bükerek içeri girdi. Tarık Bey, kitaplığın yanındaki tekli koltuğa oturmuş kitabını okuyordu. Esma sessizce yanına yürüdü, dizlerinin üstüne çöküp başını Tarık Bey'in dizine koydu. Tarık Bey yüzünde belli belirsiz bir tebessümle iri, kırışmış, çatlak elini Esma'nın saçlarına koyup usulca okşamaya başladı. Kitabında geldiği yeri sesli okudu.

"Dinlen küçük kuşum. Dinlen de her insan, her balık, her kuş gibi kısmetinin, akıbetinin kucağına düş. Nasıl olsa ondan kurtuluş yok."

Esma gülümsedi. Uzun zamandır bilhassa şu birkaç haftadır Tarık Bey'e baba demek istiyordu. Konuşmaya yeni çıkan çocuk misali ağız dolusu babam demek istiyordu bu adama. Geldikleri günden itibaren babalık yapmıştı iki genç kadına. Ona baktıkça aklına kendi babası geliyordu. Yüreği sızlıyordu. Herkesi affetmişti Esma. Üstünde yük olsun istememişti. Yine de zaman zaman sızlıyordu kalbi. Çocukluğunun yaraları, başka kişilerden ailesinde görmesi gereken sevgi ve merhameti görünce sızlıyordu.

BİÇARE (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin