Bakma bana böyle, yakma yüreğimi. Boynuna sarılıp oradan ayrılasım gelmiyor. Kaybolmuş ruhumu derinlerde bulup kendine esir alan adam. Bir sarılsam, bir daha ayrılmasam keşke.
Elimden tutup sert çekişiyle bedenimi gövdesine yasladı. Diğer elini belime dolayıp, burnunu boynuma bastırdı. Astım krizine girmiş hasta gibi kokumu derin derin içine çekti. Belimi tutan elini canımı acıtırcasına bastırıyordu tenime. Ben nasıl senden ayrı olacaktım? Kendini ağır bir şekilde geri çekip avuç içini soğuktan üşüyen yanağıma bastırdı.
"Asıl hediyeyi eve gidince vereceğim. Bu küçük bir hediye."
Kaşlarımı havaya kaldırıp ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Gülümsedi. Gözleriyle boynumu işaret etti. Bakışlarımı aşağı indirdim. Boynumdan aşağı sarkan ay yıldızlı kolye vardı. Kolyeyi parmak uçlarımın arasına alıp, "Sen?" dedim şaşkın sesimle.
"Karda yürüyüp iz bırakmayanlardanım ben. Umarım beğenirsin."
Bu muhteşem hediyeyi nasıl beğenmeyeyim? Boynumdan hiç çıkarmayacaktım. O kendi elleriyle taktı ve hep orada kalacaktı. Tekrar sarılıp, "Çok teşekkür ederim," dedim tüm içtenliğimle.
"Bu ufak bir hediye. Diğeri benim evde seni bekliyor."
Başka bir hediye daha mı? Hiç gerek yoktu. O beni mutlu ederek en güzel hediyeleri veriyordu zaten.
"Azra."
Ablamın sesiyle kendimi geri çekip arkamı döndüm. Elinde telefonla duvara tutunarak yanıma geliyordu. Ona doğru adım attım.
"Babam arıyor."
Telefonu elinden alıp kömürlük olmayan küçük evin içine girdim. Cevapla tuşuna basıp, "Efendim baba?" dedim sakin sesimle.
"Sonunda açtınız telefonu. Kızım kaç kez seni ve ablanı aradım, neden cevap vermiyorsunuz?"
"Şey."
"Tamam neyse, iyisiniz değil mi?"
Yatağın üzerine oturup, "İyiyiz babacığım," dedim. Onu telaşlandırdığım için mahcup olmuştum.
"İyi olmanıza sevindim güzel kızım. Her ne kadar geçmiş olsa da mutlu yılların olsun meleğim."
"Canım babam, hep birlikte güzel günlerimiz olur inşallah."
"İnşallah güzel kızım. Annen istiyor ona veriyorum telefonu."
"Tamam baba."
Annemle de konuştuktan sonra telefonu kapatıp ayağa kalktım. Yarın sabah Talhaların evine gitmemizi söylemişti. Talha gece gideceği için annemle babam sabahtan onların evine gideceklermiş. Yarın gideceği düşüncesi aklıma düşünce gözlerimi kapatıp içimdeki tuhaf hissin geçmesini bekledim. Ayrılıklara alışık olmayan ben, sürekli bu anı yaşayacaktım. Umarım her yolcu edişimde aynı gönderdiğim gibi gelirdi.
"Azra?"
Sesi kulaklarıma gelince dışarı çıktım. Ellerini montunun cebine sokmuş, hayırdır der gibi yüzüme bakıyordu. Her bir şeyi de hemen anlıyor. Gizli gizli üzülemeyecek miyim ben? Elini uzatıp, "Ne dedi baban?" diye sordu meraklı sesiyle.
"Doğum günümü kutladı. Yarın sabah size gideceklermiş oraya gelin dedi." Başını salladı. "Ablan eve geçti, ben eşyalarını buraya getirdim. Ne yapalım, burada mı oturalım, eve mi çıkalım?"
"Burada oturalım."
"Peki."
Küçük kulübenin içine girip yatağa doğru yürüdüm. Ayaklı ısıtıcı içerisini sıcacık yapmıştı. Meşe odunların kokusu yayılmıştı kulübenin içine. Montunu çıkarıp tekli koltuğun üzerine bıraktı. Orta sehpanın üzerinde duran pastayı elini alıp cebinden çıkardığı çakmakla mumları yaktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/164014704-288-k630578.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ & ASKERİN YARİ (RAFLARDA)
Narrativa StoricaBirbirine yabancı iki yara vardı. Sadece iki tane asla kabuk tutmayan kabuk tutsa dahi sürekli bir yerlere takılıp, her seferinde yeniden kanayan iki yara... Merhem yoktu, ilaç yoktu, bir tedavisi ya da doktoru yoktu! Birbirine panzehir iki yaraydı...