22|pee.

101 10 3
                                    

Annabel Lee.

İnsan içinde dışarıya yansıtmadığı bir çok duyguyu barındırabiliyor. Bazen bir üzüntü içimizde dert olurken hevesimiz bile kırılabiliyor. Bunun sebebi kendimiz olsakta insanların bize yansıttığı, yaşattığı şeylerden kaynaklanıyor aslında. Gözü dışarda olan bir baba bir koca yüzünden ilişkilere inancımı yitirmişken beş yaşımdayken hissettiğim duygular bana saf sevgiyi hissettirmişti tekrardan.

"Harry'le mi olacaksın?" Botlarımın bağcıklarını bağlarken annem duvarın dibinde belirmişti.

"Hayır aslında evet." Pantolon paçamı düzelterek olduğum yerde dikleştim ve devam ettim. "Önce Miranda ile buluşacağım. Daha sonra belki Harry ile takılırız,bilmiyorum." kafasını anladım edasıyla sallamıştı annem.

"Çok geç kalma olur mu bitanem?Akşam Erick'i yemeğe davet ettim." Çekinerek konuşmuştu.

"Görüşürüz."

Erick ismine aldırış etmeden evden çıktım. Bu isim son günlerde evimizde oldukça popülerdi. Annem ve Isabella'nın göz bebeği olmuştu. Üstelik sadece bir kaç kere aynı ortamda bulunmuştuk. Kesinlikle şeytan tüyü vardı bu adamda ve bu beni rahatsız etmeye başlamıştı artık. Kelimelerle arası çok iyiydi ve kendini gerçekten çok iyi yansıtıyordu. Isabelle gerçekten ona hayranlık duyuyordu. Benim zeki kardeşimin beyni adeta bu adam karşısında erimişti.

Evden çıkıp yaklaşık yirmi dakika sonra Miranda ile  buluşacağımız kafeye girdiğimde cam kenarındaki masaya ilerledim. Miranda kaşları çatık bi şekilde telefonuyla ilgilenirken beni fark ettiğinde yüzü normalde dönmüştü.

"Hey, An!" Seni gördüm Miranda sakin ol. Bu salak tavrına istemsiz gülümsemiştim.

"Merhaba." Sandalyeye oturmadan bana sıcak bir sarılma vermişti.

"Seni çok bekletmedim, değil mi?" diye sorduğumda kafasını abartılı bir şekilde hayır anlamında salladı. Bu gün duygularını çok yoğun yaşıyordu. "Yeni gelmiştim bende. Telefonumla ilgileniyordum sadece. Nasıl gidiyor?"

Nasıl gidiyordu? Sanırım iyiydi. Harry cephesinde oldukça iyiydim. Benden beklenilenin üstünde iyiydim hatta. Ev cephesi biraz karışık olsada fena sayılmazdı.

"İyiyim. Güzel. Güzel gidiyor. Senin nasıl gidiyor?" Miranda ile ne kadar yakın olsamda ben sınırları olan bir insandım. Ona daha önce annem ve Erick hakkında bir şey söylememiştim ve şu an için düşünmüyordum.

"Bende iyiyim." masanın altında salladığı bacaklarını hissedebiliyordum. Kesinlikle Miranda da bir şeyler vardı. Sormama gerek olmadan anlatacağına emin olduğum için sustum. "Aslında heyecanlıyım."

Anlatmasına fırsat olmadan masamıza gelen garson ile morali bozulmuştu. Kendimize kahve söyledikten sonra dikkatimi Miranda'ya verdim.

"Sana bahsettiğim çocuk var ya senden önce onunlaydım." Bana bahsettiği çocuk? O adama çocuk diyemezdi. "Çok çok karizmatikti. Benimle aşırı ilgiliydi. Önce piknik tarzında bir kahvaltı yaptık ve sonra da biraz yürüdük. Öğleden sonra bir görüşmesi olduğu için ayrılmak zorunda kaldı ve bana bakışları... Tanrım çok farklıydı An."

Miranda daha önce bahsetmişti bu adamdan. Bizden yaşça büyüktü ve açıkçası ben sadece kendini genç kılığına sokup kızları ağına düşüren bir amca olduğunu düşünüyordum. Çünkü Miranda ilk zamanlar sadece mesajlaştıklarından bahsedip bundan yakınıyordu. Başka ne düşünebilirim ki?

"Bu iyi bir şey yani vakit geçirmeniz."

"Evet. Biliyorum kulağa saçma geliyor yaşça büyük biriyle sadece mesajlaşmak ve sevgili olmak. Benimde kafam-"

"Sevgili misiniz?" Konuşmasını yarıda kesmiştim. Sevgili olduklarını bilmiyordum ve hayır Annabel bunu yapma. İnsanları yargılıyormuş gibi davranma.

"Kısa bir süredir beraberiz . Biliyorum Annabel kafanda soru işaretleri var fakat gerçekten çok iyi biri. Bir gün sizi tanıştıracağım ve eminim sende göreceksin."  Miranda  eski neşesini kaybettiğinde daha fazla üstelemek istemedim.

Miranda ile kahvelerimizi içip biraz daha sohbet ederken Harry aramış ve nerede olduğumu sormuştu. Dün gece belirsiz bir planımız vardı fakat beni aramasıyla netleşmişti. Harry ile görüşeceğimi anlayan Miranda eve gitmesi gerektiğini söyleyince ayrılmıştık.

Aslında kendime biraz kızmıştım. Bu zamana kadar insanları yargılayan ya da hayatlarına yön vermeye çalışan biri olmamıştım. Belkide ailemde gördüğüm ve olumsuz sonuç doğuran olaylar bende arkadaşımı koruma iç güdüsü yaratmıştı bilmiyorum. Sonuçta babam kendinden yaşça küçük biriyle annemi aldatmıştı ve anneminde erkek arkadaşı ondan yaşça küçüktü. Her neyse.

"Çok dalgınsın. Bir sorun mu var?" Harry oturduğu koltukta dikleşince bakışlarımı ona çevirdim. "Hayır. İyiyim sadece bir şey düşünüyordum."

Bu gün haftasonuydu ve Harry çalıştığı fırından  erken çıkmıştı fakat yorgun olduğunu düşünerek evde buluşabileceğimiz fikrini önermiştim. Hem akşam Erick'in yemeğe geleceğini ve geç kalmamam gerektiğini düşünürsek benim içinde oldukça iyiydi.

"Aklında ne var?"

"Bu gün Miranda ile biraz sohbet ettik ve bilirsin kızsal şeyler işte." yüzüme tebessüm yerleştirdim. Harry benim için oldukça ilgili ve anlayışlı. Onu bunaltmak ve üzmek istemiyorum.

"Miranda ile arkadaşlığını seviyorum. Miranda duygusal ve iyi biri. İnsanların ona karşı kaba olması hiç hoşuma gitmiyor."

Haklıydı. Bizim yaşımızdaki insanlar bulunduğu ortamda hep en iyi olmak ister. Bunu isterkende çevresindeki insanları ezmekten asla çekinmezler. Miranda da bunun kurbanıydı. Anladığım kadarıyla gerçekten varlıklı bir aileden geliyordu ve insanlar bunu bildiği için onu başka şeylerden vurmaya çalışıyorlardı. Fiziksel özelliklerinden ve kilosuna takmış annesinden... Tanrım. Hangi çağda yaşıyoruz?!

"Gerçekten öyle. Umarım hayatı boyunca gerçekten mutlu olur. Anlatsana sen neler yaptın?"

"Sıradan şeyler. Tahıllı ekmekler ve keklerle geçen bir gündü. Biraz yorgunum ama..." cümlesini tamamlamadan uzandı ve kafasını dizlerime koydu. "Şu an iyiyim." Ona gülümseyerek saçlarıyla oynamaya başladım. "Güzel." Gözleri kapalıydı ve yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Onun yanında bende huzurluyum. Hiç bir şey yapmasak bile yanımda varlığını hissetmek bana iyi geliyordu.

"Aslında bu gün biraz yürürüz diye düşünmüştüm."

"Ama yorgunsun." Enerjisine hayrandım.

"Ama seninleyken iyiyim." İstemsizce kıkırdamıştım ve gözlerini açtığında onu izliyordum.

"Keşke hep böyle kalsak. Sonsuza kadar." Çok istiyordum. Bu küçük odada Harry ile sonsuza kadar bu şekilde kalabilirdim.

"Acıkırsak ve tuvaletimiz gelirse ne yapacağız? Yanında altıma işemek istemiyorum." Söylediği şeye kahkaha atarken bende kendimi tutamamıştım. Aklıma küçükken biraz daha oyun oynamak için çişimi tuttuğumuz zamanlar gelmişti. Bir keresinde eve girince dayanamayıp altımı ıslatmıştım.

"Küçükken seninde altına işediğini biliyorum, Anna." Hatırlıyordu.

"Lanet olası parkta sadece iki tane salıncak vardı. Sallanırken el ele tutuşmaya çalışıyorduk indiğimiz an başka çocuklar oturacaktı ne yapsaydım? Hem benimde işediğimi biliyorsan sende mi?" Bu sefer kahkaha atan ben olmuştum. Uzandığı yerden kalkıp yanıma oturdu.

"Bir keresinde o kadar çok sıkışmıştım ki neyse ki annen artık eve gelmen gerektiğini söylemişti ve bende bunu fırsat bilerek eve koşmuştum. Tuvalete girmeden evin içinde üzerimdeki pantolonu çıkarmak için uğraşıyordum ki fermuarı bozulmuştu. Daha fazla dayanamadım ve mutfağa işedim. Pantolondan nefret ettiğim için makasla keserken anneme yakalandım. Tanrım. Annemi görmen lazımdı ve tabii pantolonu da. Hala üzerimde ıslak ve yırtıktım." Yüzündeki gülümsemeyle konuşurken kafasını sağa saola sallıyordu. Salaktı. Ama seviyordum. Yani doğal olmasını.

"Neyse ki artık büyüdük ve çişimizi tutabiliriz..." Yanağıma bıraktığı öpücükten sonra geri çekildi. "...sonsuza kadar seninle bu odada kalabilirim."

No Love.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin