otuz dört

19.4K 1.7K 666
                                    

Medyadaki şarkıyla okumanızı tavsiye ederim :)

Salıncakta hafifçe sallanırken yanımda bir hareketlenme hissettim ama dönüp bakmadım. Çünkü birinin geldiğini, gelen kişinin ise kim olduğunu biliyordum.

"Keşke herkesin tahmin ettiği gibi mezarlıkta olsaydın, seni bulmam daha kolay olurdu."

Gelir gelmez sitemini dile getirmesine güldüm. Koşmuş olmalıydı çünkü nefes nefeseydi. Başım eğik olduğu için yalnızca ayaklarını görüyordum. O da benim gibi salıncağa kemerini açmadan oturmuştu. Soluklandı.

"Ne kadar endişelendim haberin var mı? Tarihi fark eder etmez aklım başımdan çıktı. Gidip mezarlıkta seni bulamayınca o kadar korktum ki. Sana bir şey oldu sandım. Beni bu kadar korkutmaya hakkın yoktu! En azından bir mesaj atarak iyi olduğunu söyleyebilirdin. Çok bencilsin! Tural sana diyorum yüzüme baksana! Bak işte 3 aydır konuştuğun kız karşında! Senin ona gidemediğin ama onun sana gelmek için bir an bile şüphe etmediği kişi karşında! Ben bura..."

"Buradaydık."

Araya girmemle hararetli konuşması kesildi. "Ne?"

"Annem vefat etmeden önceki gün buradaydık. Onun arkadaşları ve arkadaşının kızıyla birlikte..." Elimle bankların olduğu taraftaki çimleri gösterdim. "Orada oturuyorduk. Ben her zamanki yaramazlıklarımı yapıyordum, annemse beni sarıp sarmalıyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi, hiçbir sorun yoktu. Ertesi güne kadar. Ertesi gün annem bir trafik kazası geçirdi. Ayyaşın teki ona çarpmıştı. Hapse girip cezasını çekti ama benim annem geri gelmedi. Gelmeyecek. Bunu küçükken kabullenemezdim, o yüzden bende küçüklüğümü unutmayı denedim. Başardım. Kendime yeni bir sayfa açtım. Şuan gördüğün kişi oldum. Eğlenceli, hayata pozitif bakan... O yüzden bana geçmişimi hatırlatma. O anlar bana yalnızca acılı şalgam gibi geliyor. Ben muzlu süt gibi olan bugünümü yaşıyorum."

"Üzgünüm ben..." Durup burnunu çekti. "Tamam hatırlatmayacağım. Beni bu halimle tanı, sana geçmişimizi anlatmayacağım."

"Sümüklü," dediğimde güldü. "Sus yoksa o osuruk çiçeği gözlerini oyarım."

"Ov büyük tehdit." Hala ona bakmıyordum. Konuşmaya devam ettim. "Bugün annemin doğum günü. Biliyor musun? Ki bilme ihtimalin çok yüksek. Maşallah müneccim gibi bir şeysin her şeyimi biliyorsun. Ben anneme doğum gününde hep yemek buketi hediye ederdim. Yemek buketi dediğim de şu; bizim mahalledeki pastaneciden annemin sevdiği kurabiyelerden alıyordum, babamla birlikte süslü kağıtlara sarıyorduk, üzerine de not yapıştırıyordum. Çiçek buketinin kurabiyeli hali işte. O kadar mutlu olurdu ki her sene aynı şeyi yapmama rağmen asla yüzü düşmezdi. Hep ilk kez o hediyeyi alıyormuş gibi gülümserdi. Vallahi bu oyunculuk yeteneğimin bana annemden bulaştığını düşünüyorum. İleride yemek reklamlarında falan oynarsam şaşırma he."

"Aman yok!" diyerek itiraz etti. "İstemem ben oyuncu koca."

Kahkaha attım. "Koca ne ya? Yeniyor mu?"

"Mecazi anlamda evet. Yani ben seni şuan bile kütür kütür yiyebilirim."

"Anam kız psikopat çıktı." Hala yerle kesişiyordum. Bir an onla konuştuğumu sandım. "Buldun erik gibi çocuğu kütür kütür götürürsün tabi."

"Götürürüm tabi," dedikten sonra birkaç hışırtı sesi geldi. Önüme bir kase uzattı. Kaseyi kucağıma aldığımda geri çekildi. "Derdini alsın diye yaptım."

Kasenin içinde Derdimi Alan tatlısı vardı.

Bundan 3 ay öncesini yaşıyor gibiydim...

"Tural?" Ben tatlıyı nasıl gömsem diye düşünürken onun bana seslendiğini duydum. "Sen neden bana bakmıyorsun? Kaç zamandır konuştuğun kızı merak etmiyor musun?"

Bir anda çok alakasız bir şey söyledim. "Şarkı söylesene."

Kaşlarını çattığını tahmin edebiliyordum. "Şarkı mı?"

"Şarkı," dedim başımı sallarken. "Söylesene. Sorgulama, sadece söyle."

"Pekala." Derin bir nefes aldı. "Söyleyeceğim ama sen de sorduğum soruları yanıtlayacaksın tamam mı?"

"Tm."

Ve şarkıyı söylemeye başladı (multideki). Sesi dediği gibi güzeldi. Şarkıyı çok içten ve hissederek söylüyordu. İngiliççem olmadığı için ne söylediğini bilmiyordum ama söyleyiş biçimine bakılırsa duygusal bir şarkıydı.

Başımı yavaşça kaldırıp ona baktım.

Gördüğüm yüz beni şaşırtmamıştı.

Gözleri kapalıydı.

Kapalı gözlerinden bir damla yaş aktığını gördüğümde kaşlarım çatıldı. Gülümseyerek düşen bir damlayı sildi ve naif sesiyle şarkıyı söylemeye devam etti. O çok güzeldi. İçinin güzelliği dışına vuran özel insanlardandı ve beni sevdiğini söylüyordu. Şanslı veledin tekiydim.

“But I'm a sunflower, a little funny
If I was a rose, maybe you'd pick me
But I know you don't have a clue
This sunflower's waiting for you
Waiting for you...”

Şarkı söylemeyi bitirdiğinde yüzündeki hafif tebessümle birlikte açtı gözlerini.

Açar açmaz ela gözlerimi buldu, yeşil gözleri.

Beklenti dolu gözlerle baktı bana. Şuan aklından geçenleri tahmin edebiliyordum. Çünkü karşımdaki kişi Kiraz'dı. Aynı zamanda aylardır konuştuğum Mayonez'di. Merakla ne tepki vereceğime bakıyordu ama bilmediği bir şey vardı...

"Geçmişimizi anlatmana gerek yok Kiraz, ben zaten biliyorum. Şarkıya gelecek olursak..." Şaşkın suratına baktım keyifle. Ardından gülerek devam ettim.

"Sesin hala çok çirkin, Şikemperver."

*

Şarkının sözlerine bakıveringari yazmaya üşendim. Sadece şu ingiliççe yazdığım yeri çevireyim;

“Ama ben bir ayçiçeğiyim, biraz komik
Eğer gül olsaydım, belki beni seçerdin
Ama biliyorum, farkında değilsin
Bu ayçiçeği senin için bekliyor, senin için bekliyor...”

Nasıl buldunuz bölümü?

Ben neden hep ortaya çıkış sahnelerini duygusal yazıyorım? ashkahsjaj

Sanırım böyle daha anlamlı oluyor.

Bir de çocuğuma zeki değil dersiniz, bakın nasılda anlamış Kiraz'ın Mayonez olduğunu. Hıh.

Yemekle kalın, seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri.

DERDİMİ ALAN | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin