Her şeyin bu kadar karışık bir hal alacağını düşünmemiştim. Oturma odasının camla kaplı duvarından, dışarıda olası bir yıkıma tanıklık etmek hayatım da hayal ettiğim bir sahne değildi. Sanki uzun zamandır bu yüzleşmeyi bekliyorlarmış gibi ikisi de öyle doluydu ama tek sebep ben olamazdım. Bir kadın için böylesine çığrından çıkmış iki adam görmemiştim doğrusu. Damien'in dudaklarını oynattığını gördüm ancak bu mesafeden ne dediği anlaşılmıyordu. Eğer her şey daha karmaşık bir hal almasa belki de merak dahi etmezdim, eğer yeniden düzelme şansımız olsaydı belki burada Zayn ile..
Kimi kandırıyordum ki? Biz asla bir araya gelmemeliydik. Birbiri için son derece tehlikeli bir çift olmaktan öteye geçemeyecektik. Ama beni harekete geçiren bu da değildi. Ansızın kendimi soğuk karlar içinde, baştan ayağa siyaha bürünmüş Zayn'i korumaya çalışırken bulmak doğrusu şok etkisi yaratmıştı. Damien nereden bulduğunu bile bilmediğim silahı ona doğru tutarken düşünebildiğim tek şey onu yeniden kaybetmekti ve belki bu sefer sonsuza kadar. Bu düşünce beni, elinden oyuncağı alınan bir çocuğun hissettiği kadar derin bir kedere bürüdü, hayatta sahip olduğu tek şey o oyuncak olan bir çocuk gibi. Damien şaşkınlık içinde, "Leah?" diye soluduğunda nefes nefeseydim. "Yapma." diyebildim güçlükle. "Bu sana hiçbir şey kazandırmayacak." Kendimi ona dokunmamak için çok zor tutuyordum. Ona gelecek herhangi bir şeyin bana gelmesini tercih ederdim. Onu neden bu kadar çok seviyordum hala, neden? Kendimden bu kadar vazgeçiş niyeydi? Derinden, fısıltı halinde bir ses duydum; "Beni duygulandırıyorsun sevgilim." Ve sonra o sinir bozucu kıkırtı yükseldi dudaklarından. Onu tekmelemek istiyordum, yerden yere vurmak. Kafasını ellerimle ezmek. İçimde daha önce bilmediğim bir psikopatı uyandırıyordu. Onu severken nefret etmek böylesine kompleks bir olay mıydı sahiden? "Seni düşündüğüm için korumuyorum." Bu biraz acımasızca olacaktı belki. "Kendim için seni koruyorum." Kendim için. Çünkü benim için çok değerlisin ve eğer seni bir kez daha, bu sefer kesin bir şekilde kaybedersem beni kimse tutamaz.
"Damien," soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. "Ben sana bir söz verdim, seninle geleceğim tamam mı? Şimdi o silahı bırak." Kollarımı iki yana açıp kendimi tamamen ona siper etmekten korkuyordum. Bunu yaparsam kendime yine ihanet edecektim, her şey daha karışık ve daha kötü bir hal alacaktı, Damien daha çok sinirlenecek ve belki de bunu bahane ederek onu hiç düşünmeden vuracaktı. Onunla gideceğimi söylüyordum, bunun yeterli bir sebep olacağını düşünmüştüm ama Damien gözlerime bakmak yerine silahın daha dikkatli durduğundan emin olmak için bileğini düzeltti. Öne doğru bir adım daha attığı an ise artık kollarıma hakim olamadığım aşamaydı. Kendimi, çelimsiz ve ona göre kısa kalan bedenimi Zayn'e siper etmiştim. "Damien, iyi düşün. Kötü şeyler olabilir." Damien ile göz teması kuramıyordum. "Seninle evleneceğim, Damien." Ve bu benim son şansımdı. Hiç geçmeyecekmiş gibi gelen birkaç dakikanın ardından Damien silahı emniyetli bir yere aldıktan sonra verebildim nefesimi. Artık gitme vakti gelmişti, her şeyi arkamda bırakacaktım. Her şeyimi. Canımı ellerinde bırakıyor ve gidiyordum, o ise sadece gülümsüyor ve dudaklarının arasındaki sigarayı çektikçe çekiyordu içine. Ellerimi üstüme silerek Damien'e, "Beni arabada bekler misin?" diye sordum. Ona veda ederken yalnız olmak istiyordum. Damien bir hayli gönülsüzdü ama yine de başını sallayarak arabaya yürüdü. Derin bir nefes aldım, sanki bunu yapmak için insan üstü bir güce ihtiyacım varmış gibi. Sabah saatleriydi, güneş parlıyordu. Yerdeki kar taneleri ışıl ışıldı. Garip bir şekilde bütün doğa mutluydu bu sabah, kuşlar, köpekler, ağaçlar..
"Oliver'ı benim için öper misin?" Gözlerine bakmak koca bir yutkunmayı gerektirmişti. "Hayır." dedi kısaca, kestirip attı. Kalpsiz herifin tekiydi. Nasıl bu hale gelmişti? Gözlerimi kapayıp dişlerimi sıktım, bir an önce ondan uzaklaşmak istiyordum. Kışın soğuğuna rağmen esen tatlı bir rüzgar saçlarımı dağıtırken parmaklarımın uçlarına yükseldim, artık her şey bitiyordu. Buraya kadardı. Ona dokunmak isteğiyle dolup taşarken bile parmaklarım göğsünden uzaktaydı. Neler olmuştu sadece iki günde, bunu düşünmeden edemiyordum. "Hoşçakal." dedim usulca, ve yanağına kondurduğum arkadaşça öpücük. Hoşçakal sevgilim. Belimi saran rahatsız edici parmaklar, bedenimi kendine çekerken kulağımı incecik bir ses, sıcacık bir nefes doldurdu. "Bu bir son değil, bunun bilinciyle gitmenin sana çok faydası olacak." Gülümsedi ve Damien'ın duyabileceği bir sesle, "Seni yeniden görmek harikaydı eski dostum!" dedi yapmacık bir sesle. Eski dostum.. Ve devam etti; "O tam bir piç ve sen de bunu biliyorsun." Ellerimi göğsüne koyarak onu sert bir şekilde ittim. "Buraya kadar." Ağlamayacaktım. "Umarım yollarımız bir daha asla kesişmez."
"Bu çok zayıf bir ihtimal." dedi. "Sana takıntılıyım, asla peşini bırakmayacağım." Sigarasından aldığı derin bir nefesi havaya bırakırken gülümsedi. "En azından gerçekleri senden saklamıyorum." Aynı yapmacıklıkla gülümsedim. "Artık saklamıyorsun, evet." Dişlerini gösterdi, bu da bir gülümseme miydi? "Canımı yakıyorsun sevgili altınbalığım." Arkama döndüm, Damien arabanın içinde ateş püskürüyordu. Birkaç sarsak adım attım, gitmek istemiyordum. Gitme dese, belki kalırdım. Gitme dese, kendimi kesip her bir parçamı buraya bırakırdım.
"Cehenneme git, Zayn Malik." Arabaya binerken son sözlerim bunlar olmuştu. Ellerini iki yana açarak bağırdı, "Tanrınla nasıl konuştuğuna dikkat et, sevgilim!" Araba buzlu yolda geriye gitmeye çalışırken Zayn, Damien'ı hedefleyen bir cümle kurdu. "Hey piç kurusu!" Sigarasını söndürmek için karla kaplı saksılardan birine doğru fırlattı. "Leah'yı almana izin vermeyeceğim." Damien sessiz kalmayı tercih etti ama nedense yüzü bembeyaz kesilmişti. Aralarında daha önceden konusu geçen herhangi bir şey olmuş muydu? Birbirlerini ne kadar tanıyorlardı?
"Annie'yi senin için feda ettim ama Leah benim." dedi Zayn. "Onu da benden almana izin vermeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goldfish | zayn
FanfictionZayn takma tırnaklarını çıkardı, göz makyajını ve dudaklarında katılaşan ruju sildi. Arkasına döndüğünde onu dikkatle izleyen tanıdık gözlere uzun uzun baktı. "Ben küçük bir altın balığıyım." Dudaklarında cansız bir gülümseme yaratıldı. "Beni kim b...