"Ben beş senedir ortalıkta yoktum.
Daisy henüz üç yaşında ve bu da demek oluyor ki, Damien seninle birlikte olduğu esnada aynı zamanda Paula ile de birlikteydi."Yalandı. Yalan olmalıydı. Karşımdaki Zayn'di. O benim artık tanıdığım adam değildi. Ya da ben onu tanıdığımı sanmıştım.
"Yalan." dedim bir ismi sayıklar gibi tekrar. "Söylediğin hiçbir şeye inanmıyorum." Odanın karşı ucunda, soğuk mermerin üzerine oturmuş benimle bir şişe kırmızı şarabı paylaşıyordu. "Neye inanmak istediğin ile gerçeğin ne olduğu hiçbir zaman aynı şey olmaz sevgili Leah." Yüzüklü parmağında ahenkle hareket eden cam kadehin, güneş vurdukça dans eden gölgesini seyretmek, onun gözlerinin tek başına bir sanat olduğu gerçeği ile yarışırdı. Başka olmasını istedim olayların, her şeyin farklı olmasını diledim. Onunla olmayı, bunca şeyden sonra hala ve umutsuzca istedim. Umutsuzca ona dokunabilmek, onu öpmek, öleceksem bile kollarında ölmek. "Bana hiç Annie'yi sormayacak mısın Leah?" Bana sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre sonra başımı iki yana sallamayı başardığımdan zihnime silik görüntüler peyda olmuştu. Annie, bu ismi bir yerden hatırlıyordum ancak nereden olduğunu bilmiyordum.
Annie'yi senin için feda ettim.
"Annie kim, Zayn?" Neden önce hayır dediğimi ve sonrasında bunu niçin sorduğumu bilmiyordum. Beynimin pek çok noktası fonksiyonunu yitirmiş gibiydi çoktan. Keder bulutları kaplanmış ve siyaha boyanmış gözleriyle gözlerimin içinden adeta kalbimi delerek bakmıştı bana. "Annie Damien karşısında uğradığım ilk yenilgiydi." dedi, sanki ne anlatmak istediğini anlayabilecekmişim gibi. "Biz ikimiz.. yani Damien ve ben, Annie'ye aşıktık." Hatırlamak kendisini mutlu ediyormuş gibi dudaklarında acıyla karışık, duygu yüklü bir gülümseme belirdi. "Yani en azından ben.. gerçekten öyleydim." Dudaklarını mı ısırıyordu yoksa ben sızıyor muydum Tanrı bilirdi. Görüntüler flu görünmeye başlamıştı gözlerime. Bulanık. Uygunsuz. Dengesiz. Karanlık. "O, Damien'i seçti. Her zamanki gibi. Yani biz.. ikimiz.. hep iddiaya girerdik, hangi kızın kimi tercih edeceği hakkında." Bu hareketi biliyordum. Yani bir insanın ağlamadan önce, kendisini bir başkasının önünde güçsüz duruma düşürmemek için yaptığı şu hareket.. başını kaldırıp tavanı izliyormuş gibi yaptığında içimden görünmez kollar çıktı ve ona, hayalimdeki odalardan birinde kocaman, sıcacık sarıldı. Onu himayeme almak isteğiyle dolup taştı yüreğim. Neden diye sorup duruyordum, neden onunla birlikte, yeniden ve yeniden doğuyordum. Beni öldüren adam aynı anda bana nasıl hayat verebiliyordu?
"Şimdiye kadar birçok kız tanıdım ancak aklım hep Annie'deydi. Tanrı biliyor ya, ona aşıktım." Duraksadı, ağlamamak için bu sefer kızarmaya başladığını gördüm. "Ya da aşık olduğumu sanmıştım." Ona bomboş bakıyordum, ağlamaktan şişen gözlerim yüzünden görüş alanım son derece kısıtlıydı. Kalbimi kara bir katran kaplamıştı adeta. Etrafını çeviren o siyah, simsiyah doku yüzünden şimdi her şey karanlıktan ibaretti. Masamda duran kırmızı güller kararmıştı mesela, Zayn'in gözleri, elinde tuttuğu içkinin rengi dahi siyahtı sanki. Söylediği miydi içimi böylesine karartan. Tanrı biliyor ya, ona aşıktım. Ben hayatımın en güzel hislerini yaşarken, mutluluğu ilk kez tatmışken, onun sevgisinin bir zerresi için gözünün içine bakarken o bir başkasına aşıktı. Şimdi sadece güller, onun gözleri ya da şişede duran şarap değildi siyah olan. Bütün her şey, benim bütün dünyamdı siyah olan. Aşkımı kaybetmek hayatımı kaybetmek gibiydi ve öyle de olmuştu.
"Leah," sesi uzun bir sessizlikten sonra öyle çok batmıştı ki içime tepki vermekte yetersizdim. "Yoluma çıkan her kadın tuzaktı benim için, hiçbirine aldanmamak için kendime söz vermiştim. Hiçbir kadına yenilmedim ta ki, sana kadar.. ve biliyor musun? Yoluma çıkan en güzel tuzak sendin." Söylediği şey, dudaklarımın arasındaki şarabı püskürtecek kadar güldürmüştü beni. Öyle çok, öyle histerik bir gülüştü ki yarışı boş olan odamın her yerinde benim sesim vardı. Delirdiğimi düşünüyordu, bunu görebiliyordum. "Leah?" Sesi korkuyla titremiş, elindeki bardağı içindeki sıvının nereye döküldüğünü önemsemeden gelişigüzel bırakmış ve yatağa doğru emeklemişti. Ellerim onun ellerinin sıcağıyla buluşacak endişeyle kendimi geri çektim. Ona dokununca her şeyden vazgeçmekten yorulmuştum. Özellikle kendimden. "Ben senin hayatında.." yine bir gülme krizine tutulmuştum. "Ben.. Ben senin için.." sadece bir tuzaktım. Gerçeğin bu soğuk yüzüyle yeniden karşılaşmak tüm bedenimi esir almıştı. Kaçmak istiyordum her şeyden, ondan, bu evden, hayattan. Ama en çok kendimden.
"Senin için bir tuzaktım." dedim sessizce. "Tek vazifem tuzaklık etmekti ve şimdi.." Şimdi hiçbir şeyim diyemedim. "Sen sadece aptalsın." Bunu kaba ve sinirli bir sesle söylemişti. "Ne söylediğimi anlamaya çalışmayacak kadar aptal!" Yatağa uzanmaktan çok yığılmıştım sanki. Karnım ağrıyordu gülmekten ama bunun devamında ne geleceğini biliyordum. Ağlayacaktım, deli gibi ağlayacaktım hem de ama yapamıyordum çünkü gözlerimde yaş kalmamıştı. "Sana anlatmaya çalıştığım şey, seni tanıyana kadar aşık olduğum kişinin Annie olduğunu düşünmemdi ama sen.."
"Ben ne? Bunu söylemek neden bu kadar zor senin için? Yoksa kalbin gerçekten de taştan mı?" Yatakta ölü gibi uzanıyordum. Sessizlik yeniden kendini göstermişti. Benimle olmasını istedim. Duvarlarını yıkmasını ve her şeyi itiraf etmesini diledim. Eğer sonunda birlikte olabileceksek, eğer bizi karşılayan mutluluk olacaksa hayatım pahasına bütün sıkıntıları çekmeye hazırdım. Ama sadece söylemesini istiyordum. Eğer içinde benim için biraz olsun sevgi varsa..
"Seni tanıyana kadar aşık olduğum kişinin Annie olduğunu düşünüyordum. Senden sonra her şey değişti." Soluk alıp verdiğini duydum. "Bunu söylemek bana çok.. çok zor geliyor."
"Neden?" diye sordum ansızın. "Dur tahmin edeyim, beni kaybetmekten korktun falan değil mi?" Bu sert çıkışım her ne kadar hoşuna gitmese de üzerinden koca bir yükün kalktığını görebiliyordum. Esasında beni önemsiyordu, söylemek istediği buydu. Ben onun için herhangi bir şey olabilirdim. Hatta belki de onun için bir şeydim ama bunu hiçbir zaman dile getirmemişti ve sebebinin korku olduğunu söylüyordu. "Pekala, Zayn." Yattığım yerden kalkarken aklıma hızla dolan düşünceler bana tek bir cümle kurma imkanı vermişti. "O halde korkmaya başlasan iyi edersin çünkü beni çoktan kaybettin." Ona ne olduğuna bakma ihtiyacı duymadım. Şu anda bana ne olduğu daha önemliydi. Odadan çıkmak için kapıya adımlarken bana, "Burası kaçıncı kat?" sorusunu yönelttiğinde tenimden bir soğukluk geçti. Arkama dönmek istemedim, yeniden her seyi yaşamak istemedim, en başa dönmek istemedim ancak ona baktığımda tenimde yürüyen soğuğun gerçek anlamını da gördüm. Fransız balkonun demirlerine dokunuyordu. "Zayn.." dedim sakince, kalbim deli gibi atıyordu. "Bu sana beni geri getirmez." Aşağıya bakıyordu, gözleri derinlerde kaybolmuştu. "Biliyorum ama en azından beni dinlemeni sağlayabilirim."Öfke ve korkudan kızaran yüzümü rahatlatmak için saçlarımı geriye iterken, "Yalanlarını dinlemeyeceğim." dedim. "Şimdi oradan uzaklaş hemen." Beni dinlemedi. O daracık balkona bir adım daha attı, parmakları demirleri kavramıyordu. "Leah, iyi düşün." Başımı hızla iki yana salladım. "Seni dinlemeyeceğim!" Bir bacağını demirlerin üzerinden atarak aşağıda akan trafiği izlemeye başladığında ne düşündüğünü biliyordum. Canım çok yanar mı? Ona uzanmak ve bedenini içeriye çekmek istedim ancak bacaklarım bulunduğum noktaya adeta yapışmıştı. "Ölmek üzere olan bir adamın son isteğini yerine getirmeyecek misin?" Demirin üzerine oturuyordu, bir bacağı aşağıya sarkarken korkusuzdu. Zayn yüksekten korkardı ama şimdi.. "Zayn içeriye gir ve artık bitsin."
"Beni dinleyecek misin?"
"İçeri gir!"
"Leah beni dinleyecek misin?"
"Sana içeri gir dedim Zayn!"
"Girersem dinleyecek misin?" diye sordu. Dinleyecek miydim?
Artık bir önemi yoktu. Ben ona cevap vermedim ve o, boşluğu tercih etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goldfish | zayn
FanfictionZayn takma tırnaklarını çıkardı, göz makyajını ve dudaklarında katılaşan ruju sildi. Arkasına döndüğünde onu dikkatle izleyen tanıdık gözlere uzun uzun baktı. "Ben küçük bir altın balığıyım." Dudaklarında cansız bir gülümseme yaratıldı. "Beni kim b...