damn you

321 47 14
                                    

Hayatımın aşkı

Paula Josephine Taylor

Bu iki cümle kalbi benimki kadar sevgiyle dolup taşan birini öldürmeye yeterdi. Akciğerlerimin altındaki yoğunluk ve baskı nefes alışımı engelliyordu. Kalbimin çatlamak üzere olduğunu hissederek önümde duran şarap dolu bardağı kaldırıp kafama diktim. Alkolün en hafifine bile dayanabilecek gücüm yoktu ve bu iyiydi. Eğer bu şekilde devam edersem sanırım birkaç gün içinde ölürdüm ki benim isteğim de buydu.

Ölmüş olmamı dileyeceksin.

Cümleleri beynimin içinde eko yapıyor, beni içerden yıkmak için başlattığı savaşı zaferle taçlandırıyordu. Olmuştu, sonunda başarıyordu, ne diyebilirdim ki?

Ben bir altınbalığıyım, beni kim beslerse efendim odur.

Onu besleyen kişi ben değildim. Hiçbir zaman da olmamıştım. Ona ilham veren Josephine'di. Hayatının aşkı.

Kendimi öldürmek istiyordum. Ona verdiğim sevgiye lanet okuyordum. Onu gördüğüm güne, saate, o saniyeye. Onu öptüğüm için dudaklarımın kor olmasını istiyordum. Ona dokunan ellerimin kesilmesini, kalbimin sökülüp aslanlara verilmesini istiyordum. En azından bir işe yarardım. Benim sayemde karınları doymuş olurdu. Tam da şu anda hissettiğim kadar işe yaramaz hissettirmezdi bu. Böylesi çok acı vermezdi. Soktuğumun dünyasında bir işe yaramış olurdum.

Ancak benim yapabildiğim tek şey zırlayarak, göz yaşları ve sümük içinde ölümü beklemekti. Bunun başta, çocukça bir ıstırap olduğunu düşünsem de zamanla o düşünce yok oluyor, zamana karışıp beynimi ele geçiriyor ve bana saf acı olarak geri dönüyordu. Hayatta, oldukça uzun bir zaman sonra sevmeye gerçekten değen bir şeyi bulmak bana yeni umutlar bahşetmişti ancak geçiciydi. Her şey gibi bu da geçiciydi. Daha doğrusu birkaç saat önce geçmişti ve açtığı yollar beni ölüme sürüklüyordu. "Senden nefret ediyorum." Dudaklarımdan bu amansız sözcük çıktığında kendimden daha da soğudum. Nefret.. çok güçlü bir bağlamdı, sevgiden türemesi ise olayı daha da korkunç hale getiriyordu. Çok sevmek sonunda çok nefret etmeyi doğuruyordu. Hisler de en az hayatın kendisi kadar karmaşık ve anlamsızdı. Sonu bir türlü gelmeyen ve gelmeyecek olan devri daim bir oyun gibiydi ve yıprattıkça yıpratıyordu. Sonunda ölmek isteyecek kadar bitkin hissediyordunuz. Ve ben şu an tam da böyle hissediyordum. Ölmek, istediğim tek şeydi.

Şarap beni tamamen ele geçirmeye, hafızamı kaybetmeme yetmiyordu. Zar zor ayakta kalmaya çalışarak bara ilerledim ve elimin altına gelmesini beklediğim viski şişesini aramaya koyuldum. Dışına dokunsam ne olduğunu hissederdim ama garip bir şekilde sinirlerim alınmış gibiydi, ellerim mi uyuşuyordu? Bir şişeye dokundum ancak bunun dışı pürüzsüz ve uzundu, şarap olma ihtimali yüksekti. Elimi biraz daha ileriye uzattım, dışı kabartmalarla dolu bir şeyi arıyordum fakat beceriksizliğim ve görüş açımın daralması sebebiyle birkaç şeyi devirmiştim. Cam sesi duymadım ancak kırık bir şey var mıydı emin olamıyordum, kafam gerçekten de güzelleşmiş olmalıydı. Ki, koltuğa dönüş yolum daha çetrefilli ve sancılı olmuştu. Kendime bir parmak kadar viski koymadan önce, hala kontrol sahibiyken Damien'i aramak istedim, ona çektiğim acıdan bahsetmeyecektim ama hemen dönmesini isteyebilirdim. Evlenmemiz gerekiyordu. Hemen. Onun da canı yansın istiyordum. Bu yüzden bir arada tutmakta zorlandığım gözlerimle telefon ekranına bakarak D harfine ulaşmaya çalıştım. O kadar çok harf vardı ki, hepsi birbirinin içinde kayboluyordu ancak her nasılsa bir şekilde doğru numarayı tuşladığım hissine kapılarak telefonu kulağıma götürdüm. Telefon daha doğru düzgün bir kez bile çalmadan açıldı.

goldfish | zayn Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin