"Özür dilerim, sana kızmıştım."
Sabah gözlerimi açtığımda duyduğum ilk cümle bu olmuştu. Nedensizce, durup dururken söylemişti bunu. Üstüne siyah, balıkçı kazağı ve altında aynı renkten jean vardı. Kollarını göğsünde birleştirip dışarıyı izlerken kendimden bir kez daha nefret ettim. Bunca şeyden sonra onu hala nasıl sevebildiğimi düşününce.. Başını dayadığı camda koca bir buğu oluşmuştu, üşümüyor muydu merak ediyordum ama yattığım yerden herhangi bir şey yapmam da mümkün değildi. Sadece uyumak istiyordum, günlerce uyursam belki bütün bu yıkımı unutabilirdim, emin değildim.
"Sana karşı hatalıydım." Gözleri derin bir nefretle gözlerimi izliyordu, artık onu tanıdığımı düşünmüyordum, benim sevdiğim adam bu olamazdı. Yanıma yaklaşmak için harekete geçtiğinde yabancılık hissinin verdiği korkuyla kendimi köşeye çektim, benden uzak durması ikimiz için de daha iyi olacaktı. "Yanlış şeyler söyledim." Bileğimdeki kumaşın ucunu yakalayarak beni tek hamlede kendine çektiğinde nefesim kesildi. "Yanlış şeyler.. yaptım." Kumaşın artık iyiden iyiye sıkmaya başlayan dokusu kolumu terk ederken gözlerimin dolmaması için Tanrı'ya yalvardım. Ona karşı yeni bir yenilgiye hazır değildim. Kalbim yeterince acıyordu zaten. "Beni terk etmenden korktum." dedi usul usul. "Bir an için, onunla gerçekten.." Sustu. Ama öyle bir yerde durdu ki kalbim ellerimdeydi artık. Nefesi yüzüme vuruyordu, dudakları dudaklarımın iki milimetre ötesindeydi. Ona söylemek istediğim pek çok şeyden biriydi, bir gün Damien ile gerçekten evlenecek olmam. "Sen de biliyorsun ki-" Sıcak, sıcacık dudakları ağır ağır öldüren darbelerde dudaklarımı esir alırken hafızam silinmişti adeta, bu andan öncesi yoktu, ya şu an vardı ya da hiç. Çaresizce ellerinde yaşamaya çalışıyordum. Bağından kurtulan parmaklarım bir şekilde ona temas etme ihtiyacını gidermek için saçlarına dokunduğunda belimdeki baskısı artmıştı. Ondan kopmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Denedim, kendimi zorladım fakat alt dudağıma hücum eden dudaklarını yenmek çok zordu. Sonunda benden uzaklaşan kendisi olunca, utanç içinde gözlerimi kapatıp her saniyesini unutmaya çalıştım. Kendime ihanet etmek bir başkasına etmekten daha ağır geliyordu. "Leah," gözlerime bakmaya çalışan gözlerinden sakınmak için kendi gözlerimi kapadım. "Leah, dinle beni-"
"Zayn lütfen.." onu durdurmak için sesimi yükselmiştim. "Bu şekilde devam edemeyiz, anla. Ben ona bir söz verdim ve-" Gözlerim direkt ela cehennemleriyle buluşunca boğazımı kurutan bir yangın başladı içimde. Ne olur, bana öyle bakma. "Beş sene boyunca yoktun Tanrım, beş sene Zayn. Elbette sana olan aşkımı hiçbir zaman kaybetmedim ama-" Ellerimi soğuyan elleri kavradı. "O zaman onunla evlenme." Bileklerimde iz yapan yerleri öptü, ondan kurtulmanın herhangi bir yolu yoktu, hastalık gibi yayılıyordu içime. Beni öptüğünde sanki her şey yeniden başlamış gibi hissediyordum, bu normal miydi? En başa sarmak neden bu kadar tüketiciydi? "Ona bir söz verdim." diye yineledim kendimi. "Sen beni bir an olsun düşünmeden gittin ve arkanda kalan bana neler olduğu hakkında hiçbir fikrin yok." Onun sessizliğinden yararlanarak devam ettim. "Kendimi öldürmeye çalıştım, Zayn hiçbir şey bilmiyorsun, Tanrım.." Gözleri kapanmıştı. "Seninle sağlıklı iletişim kuramıyorum, sana ne olduğunu anlayamıyorum, iyi görünmüyorsun." İki gün içinde olan her şeyi silebilirdim, buna hazırdım. Yeter ki bana o ışığı versin diye bekliyordum, olmamış sayabilirdim, bunu gerçekten yapabilirdim çünkü hala, içimde bir yerlerde ona inanmak istiyordum. Benim sevdiğim adam bu değildi, hala eskiye dönebilirdik. "Bana acıma, Leah Turner. Bana sakın acıma."
"Acıma ile sevgi arasındaki farkı biliyorum." Başını göğsüme dayadı. Bunun geçici bir durum olduğundan neredeyse emindim. Neredeyse. Her şey geçecekti, birbirimizi anlayışla karşılayacak ve sonsuza dek birbirimize aşık olsak da kavuşamadan ölecektik. Bunun böyle olması gerekiyordu. Beş yıl önce, öylesine çekip gittiğinde bunları hesaba katmalıydı. Onunla kalabilirdim, Damien bu fikirden her ne kadar nefret etse de bir şekilde kabul ederdi, kendine yeni birini bulur ve evlenirdi. Ama ben bunu kendime yapamazdım. Ona bir söz vermiştim dahası, ona verdiğim söz önemli olmasa bile kalbim çok kırılmıştı. Zayn beni arkasında bırakmanın ne kadar kolay olduğunu göstermiş ve yokluğunda yas tutmama, ölmeme izin vermişti. Göğsümde duran adam benim bir zamanlar delicesine ihtiyaç duyduğum adamken şimdi belirsizlikten başka bir şey ifade etmiyordu. Önce boğuk, sonra gittikçe yükselen bir kahkaha bedenini esir aldığında onu izliyordum, tenine inat kıpkırmızı kesilen yüzü, attığı delicesine kahkahaya rağmen ağlamaya başlayan gözleri ve odanın ortasındaki sarsak hareketleriyle bana sarhoş olduğunu düşündürmüştü. Elleriyle kısa ritimli bir alkış tuttu. "Sen gerçekten de.. Tanrım düşündüğümden daha tehlikelisin benim tatlı altınbalığım." Durmaya çalışıyordu ama yapamadı, kahkahası bütün odayı kaplıyordu. Bu gülüşün altında yatan anlamı biliyordum. Acıdan ölmek üzere olan birinin, kendini saklamaya çalıştığı türden bir gülümsemeydi bu. "Benim canımı yakmak istiyorsun, biliyorum ve haklısın da." Kollarını göğsünde birleştirdi. "Tam bir orospu çocuğu gibi davrandım, biliyorum. Sana söylemem gerekirdi. Benimle gelip gelmeyeceğini sormam gerekirdi ama yapamazdım." Dudak büzerek, dalga geçer gibi, "Çünkü canım istemedi!" diye devam ettiğinde bunun beni yeniden yıkacağını düşünmemiştim. Gözlerim onu takip etmeyi bırakıp kendilerine takılacak, daha doğrusu kederimi dağıtacak bir yer seçtiğinde doğrudan gelip karşıma oturmuş, ellerimi yine avuçlarına almıştı. "Her şeyi biliyorum bebeğim, her şeyi. Benden nefret ettiğini, intikam almak istediğini, onunla benim yüzümden evlenecek olmanı, hepsini.. Ama ne var biliyor musun? Çok önemli bir noktayı atlıyorsun, benim tatlı balığım." Gözlerini kıstı, sesini alçalttı ve bir sır vermeye hazırlanır gibi konuştu benimle. "Sadece ellerini tutunca bile heyecana kapılıyorsun, sen bana aşıksın tatlım bunu görebiliyorum. Sadece dokunarak bu etkiyi yapabiliyorsam, Tanrı'nın her günü karşına çıktığımda benimle baş edebilecek misin?" Burnunu çekti. "Beni her gördüğünde bana sarılmadan, dokunmadan devam edebilecek misin? Beni öpmek istemeyecek misin? Eski günlerdeki gibi olmak istemeyecek misin? Tanrım, Leah, bensiz yaşayabilecek misin?" Gözlerim ağlamaktan yeşile çalan gözleri arasında gelip giderken kaşlarım anlamak istercesine çatıldı. Hala anlamamış mıydı? Kucağımda duran yüzünü parmaklarımın arasına alarak ona koca bir öpücük vermeye karar verdim ancak bu öpücük bir aşk öpücüğü değildi, bu sadece, benim onsuz değil de, onun bensiz yaşayamayacağını göstermeye çalışıyor oluşumdu. "Farkında değil misin?" diye sordum usulca. "Ben beş senedir sensiz yaşıyorum sevgilim.." Onu defalarca kez öptüm. Minik ve soğuk öpücüklerdi bunlar. Onu her bıraktığımda beni yeniden öptü, yüzünde anlamsız bir keyif vardı.
"Sana yemin ederim, aynı olmayacak." dedi. "Ölmüş olmamı dileyeceksin, çektiğin acıları hiçe sayacak ve ölmüş olmamı dileyeceksin." Ellerimi öptü. "Sana çok kötü şeyler yaşatacağım, benim tatlı altınbalığım ve inan bana, sonunda birbirimizden nefret edeceğiz." Yanaklarını kavradım, ben ondan şimdiden nefret etmeye başlamıştım bile. "Sabırsızlıkla bekleyeceğim." dedim aynı sakinlikle. "Ama seni temin ederim, canımı yakamayacaksın." Beden uzaklaşarak ayağa kalktı. Tek hamlede çıkarıp attığı kazağı yeri boylarken yatağa tırmandığında içimde kötü bir his oluştu. Neden soyunuyordu?
"Damien'i aradım." dedi. "Sana veda etme vaktim geldi. Şimdilik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goldfish | zayn
FanfictionZayn takma tırnaklarını çıkardı, göz makyajını ve dudaklarında katılaşan ruju sildi. Arkasına döndüğünde onu dikkatle izleyen tanıdık gözlere uzun uzun baktı. "Ben küçük bir altın balığıyım." Dudaklarında cansız bir gülümseme yaratıldı. "Beni kim b...