"Yerinde olsam intihar etmek için o ipi kullanmam."
Odamın kapısının girişinde durmuş, elindeki kupadan dumanı tüten kahvesini yudumlarken gözlerime anlamsız ve sinir bozucu bir ifadeyle bakıyordu. "Evime nasıl girdin sen?" Ki bu, ölmek için çıktığım sandalyenin üzerinde sorduğum en saçma soruydu. Ölmek için oraya çıkmıştım. Ölmek için. Ve şimdi, bana dünyadaki bütün kötülükleri teker teker sıralamış adamın gözlerine bakarak bu aptal soruyu soruyordum. Gözlerini gözlerimden çekmeden cebindeki anahtarı çıkartarak salladı. "Bununla." Hala benimle dalga geçiyordu. Ben böylesine sondayken. Böylesine bitmişken.
"Ölüyor mu?" İçerden gelen kadın sesini tanıyordum. Paula. Evimde ne işleri vardı? Zayn'in hemen yanında, kapının diğer tarafında durarak kollarını göğsünde bağladığında istediğim tek şey bu ölümü daha çabuk hale getirebilecek bir nedendi. Ve işte, hepsi buradaydı. Şimdi rahatlıkla ölebilirdim. Bu yüzden hiç düşünmeden ayağımın altındaki iskemleyi ittim. Ancak sonuç beklediğimden daha tuhaftı. Boynum yerine dizlerim acıyordu, neden yerdeydim?
"Onu kullanma demiştim." Zayn sanki hiçbir şey olmamış gibi gayet doğal davranırken Paula gözlerini devirip içeriye gitmişti, bu an hayatımın en garip anıydı ki rüya olmasını diliyordum. Rüya olmalıydı, hatta kabus. Zayn dilini damağına vurup birkaç kez şaklatarak baş ucumda dikildi, parmakları birbirlerine dolanan saçlarımı yüzümden uzaklaştırırken sesi sakindi. "Sevgilim," diye girdi cümleye, artık duymaktan tiksindiğim o lakapla birlikte. "Sana her şeyi, her şeyi anlatacağım. Benimle gel." Elini uzattı, o anda avucunu tamamen saran beyaz sargı bezini görsem se aldırmadım. "Senin söyleceğin hiçbir şeyi dinlemem ben." Boğazımı az da olsa sıkan ipin bıraktığı boşluğu ovalarken elindeki kahve bardağını bulduğu ilk yere bıraktı ve tereddüt etmeden, sağlam koluyla beni karnımdan yakalayarak havaya kaldırdı. Omzundan aşağıya sarkıyordum, başım dönüyordu ve midem bulanıyordu. Bedeninden destek alarak, bitkin sesimle konuştum. "Zayn, bırak beni. Seni dinlemek istemiyorum." Beni duymamış gibi yaptı, kapıyı kapatmadan önce Paula'ya, "Bizi yalnız bırak." dediğini duydum. "Onunla baş başayken konuşmak istiyorum."
Kapının dönen kilidini duyunca bitkinliğim endişeyle karıştı. Yorgundum, ölecek kadar bile gücüm yoktu. Benden her şeyi almıştı ve şimdi onu dinlemeni istiyordu. Bir rüya gibi geliyordu her şey, önceki gün olanlar, akşam yaşananlar, yatağın ortasındaki kan birikintisi.. bedenimi nazik sayılmayacak bir hareketle yatağa bıraktığında yaptığım ilk şey ondan olabildiğince uzağa kaçmak olmuştu. Nedensizce titriyordum, ona karşı beslediğim bütün sevgi, yerini korkuya bırakmış gibiydi. Şimdi içimde yetişen bu yeni duyguyla birlikte mücadele etmek, kalbimi daha çok yoruyor, bir an önce her şeyi terk etmek istememe sebep oluyordu. Dizini bıraktı önce yatağın üstüne, sonra bir adım emekledi. Elimi havaya kaldırıp yüzümü dizlerime saklayarak sessizce fısıldadım. "Yaklaşma. Bana dokunmanı istemiyorum." Bedenim soğukta kalmış gibi tir tir titrerken yatağın ortasındaki ağırlığını hissettim. Bana çok yakındı, belki bir nefes kadar. Parmakları başımın üstüne dokunup orada uzun bir süre bekledi, bu esnada sadece ince ince ağlıyor ve hareketsiz kalmaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyordum. Bana nasıl.. yapmıştı bunu? Zorla birlikte olmanın neresi doğruydu?
"Benden nefret ediyorsun." dedi, parfümüne karışan belli belirsiz sigara kokusunu alabiliyordum. Sustum. Kendi kendine konuşmayı sürdürdü. "Sana sahip olduğumu düşünmeni istedim. Sadece benim olduğunu sana hatırlatmak istedim ancak bu hiçbir işe yaramadı." Odaya alıp verdiği nefesler yansıdı bir süre. Konuşmadık. Sadece başımda dolaşan parmaklarını hissediyor ve söylediklerini anlamaya çalışıyordum. "Korkma," dedi. "Sana dokunmadım, sadece öyle düşünmeni istedim. Çünkü başka çarem kalmadı." Elini ittirdim. "Senin çarelerin vardı, Zayn Tanrı aşkına, yapabilecek çok şeyin vardı!" Aniden yükselen sesim onu ürkütmemişti. Sadece tepkilerimin arkasındaki hislerimi ölçmeye çalışır gibi dikkatle beni izliyor, sessiz durup içimdekileri söylememi bekliyordu. "Çok şey yapabilirdin." dedim yeniden. "Bunun sevgi olduğunu mu düşünüyorsun? Ki öyle olduğunu sanmıyorum ancak öyle bile olsa bu sevgi değil, bilmen gerekir. Canımı yakarak sevgimi elde edemezsin tabi eğer gerçekten istediğin buysa."
Yüzünde daha önce hiç görmediğim bir ifade oluştu. Boş bir plaka gibi olan yüz hatları dehşete kapılmış birinin yüzü gibi gerilmiş ve kaskatı kesilmiş ancak yüzünün aksine gözleri donup kaldığı noktaya delicesine bir ısrar ve isyanla bakar haldeydi. Söylediğim şey yüzünden mi olmuştu bu? İmkanı yoktu, söylediklerim onu etkiliyor olsaydı, şimdi bambaşka bir yerde olurduk. Sadece ikimizin olduğu bir yerde belki. Yüzündeki o ölgün ifade hiç solmadı ama, beni kolumdan yakalayıp kendine çekerken yenilgini kabullenerek göğsündeki yere sindim. Kulağımın altında atan kalbinin sürekli değişen ama çoğunlukla sert ve hızlı vuruşlarını dinlemek beni bir parça olsun sakinleştirmişti. Ne yaparsam yapayım ondan kopamıyordum. Beni kucağına, kollarının arasına böylesine hapsederken, tek isteğim onunla birlikte olabilmek iken söyleyecek fazlaca bir şeyim kalmıyordu. Aptaldım, evet aptaldım. Bunca şeyden sonra yine çaresizce ona sığındığım, kucağına yerleşip ona sarıldığım için aptaldım. Ama aşıktım da. Ve aşk duygusu bende, ne gurur ne de kendime saygı bırakmıştı. Onsuz bir hayat düşünemez olmuştum. Zayn bileklerinin üzerinde dans eden keskin bir jilet gibiydi adeta. Uzaklaşırsa sonsuzluk hissi beni yaşamaktan alıkoyar, keserse ölümün soğuk yüzüyle karşılaşırdım. En iyisi, olması gereken yer tenimin tam üstüydü, ne soğukluğunu hissetmekten uzak ne de tenimi kesecek kadar kızgın. Tam ortada, tenime dokunan bir yerde olmalıydı. Ancak o benim, defalarca kez canıma kast etmişti. Eğer sadece uzaklaşşaydı, gerçekten ölmüş olsaydı bunu bir şekilde kabul edebilirdim, ama şimdi..
Yeni uçlanmış sakallı çenesini alnıma sürterken yaptığım tek şey boynunu kavrayan kolumun baskısını arttırmak olmuştu. "Bilmen gereken şeyler var." dedi uyuşuk sesiyle. "Damien ile ilgili." Gözlerimi kapadım. Teni kirpiklerimi bile ısıtacak kadar sıcaktı. "Yine ne uyduracaksın?" diye sordum. "Yeni bir aşk hikayesi mi? Biliyor musun şu aşk hikayesi.. hani Paula ile sana ait olan.. hikaye." O an dikkatimi vermekte güçlük çekiyordum çünkü unku tek bir dileğim vardı. O an, tam o ana sıkışmak ve onun kollarındayken ölebilmek. "İşte o hikaye, benim sevgili altınbalığım, yirmi dört saat içinde bayatladı. Yerinde olsam, denemem."
"Damien'in Paula'dan bir çocuğu var." Mantıksızdı. Bu cümlenin her bir parçası saçmalıktı. Başta tepkisiz kaldım çünkü söylenecek bir şey yoktu ama sonra.. gülmemek için kendimi her ne kadar tutsam da, kollarımı boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldım. Dudaklarımdaki kahkahayı bastıramıyordum. Saçları arasında kaybolan ellerimle onu kendime çekiyor ve delirmiş gibi, için için gülüyordum. "Sen cidden, gördüğüm en zeki adamsın Zayn Malik." Suratındaki o boş ifadeye rağmen gülmeyi kesemiyordum. Ona yeniden yaslandım, dudaklarım sıcak boynuna küçük bir öpücük kondurdular. "Bunları nasıl buluyorsun söyler misin, çünkü duyduğum en harika, en güzel hikayeler bunlar." Ona sarıldım, sırtını okşadım ve gülmeye devam ettim. Ancak ortada garip bir durum vardı. Kendimle ilgili olan bu durumu biliyordum. Bu gülüşün sonunda muhakkak ağlardım. Fırtına öncesi sessizlik çizgimdi bu dizginleri kopmuş gülüş. Ve sonra yanılmadığımı anladım.
Yatak odamın kapısı önünde küçük bir kız çocuğu duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goldfish | zayn
FanfictionZayn takma tırnaklarını çıkardı, göz makyajını ve dudaklarında katılaşan ruju sildi. Arkasına döndüğünde onu dikkatle izleyen tanıdık gözlere uzun uzun baktı. "Ben küçük bir altın balığıyım." Dudaklarında cansız bir gülümseme yaratıldı. "Beni kim b...