17.Bölüm

163 6 2
                                    


‘’N-ne?!’’

‘’Luhan gidin buradan arkanıza bakmadan koşarak uzaklaşın!!’’ Luhan bakışlarını yere çevirip gülümseyerek söyledi,

‘’Yaptığım veya yapacağım hiçbir şey için pişman değilim, eğer buradan gidersem Baekhyun ölür, yaşam sebebim öldükten sonra ben nasıl yaşayabilirim ki?’’Yixing ümitle diğerinin elini tutup söyledi

‘’Onun size neler yapacağını bilmiyorsunuz, gözlerime bak Luhan. İnan bana kimse kendini onun için feda etmen kadar değerli değil, aşkta geçicidir. Hepsini unutabilirsin-‘’

‘’Yixing ben her şeyi göze alarak geldim! Pişman değilim! Kendimi Baekhyun için seve seve feda edebilirim.’’ Yixing sinirle saçlarını karıştırdı, biraz daha yürüdükten sonra küçük bir ırmağa geldiler, Yixing suyun içine girip temizlenirken söyledi,

‘’Haklısın Luhan, seni gitmen için zorlayamam. Çünkü aynı şeyi bende yapmıştım,’’ Luhan suyun içine bacaklarını daha çok gömüp gözlerini kocaman açarak Yixing’e baktı,

‘’Bende sevgilim için kendimi feda ettim, bilekliğe karşı kendi canımdan vazgeçtim,’’

‘’N-Nasıl yani? A-ama sen yaşıyorsun…’’

‘’Beni lanetledi Luhan, o isteyene kadar da ölemeyeceğim belki 1000 sene daha bu halde onun kölesi olarak yaşayacağım!’’ Luhan anlamayarak ona baktı,

‘’Kimden bahsediyorsun?

‘’Wu Fan’dan!! Siyah Şeytandan!!’’ Luhan hızla ayağa kalkıp sudan çıktı, arkasından Yixing bağırıyordu,

‘’Nereye gidiyorsun?!’’

‘’Kai’in yanına, sen delirmişsin!’’ Yixing sudan çıkıp sendeleyerek Luhan’a yetişmeye çalışırken bağırdı,

‘’Bekle Lu-‘’ Luhan sözünü tamamlayamayan Yixing’e şaşkınlıkla döndüğünde oğlanın ağızı büyük kırmızı ellerle kapanmış gözleri dışında her şeyi siyah olan bir canavar gördü. Korkuyla onlara baktığında 1 saniye sonra ortadan yok olmuşlardı. Luhan şaşkınlıkla gördüklerini idrak etmeye çalışırken koşarak mağaraya geri döndü. Nefes nefese Kai’e gördüklerini anlatacakken oğlan arkası dönük kirli kıyafetlerini çıkartıyordu. Luhan yutkunup hemen gözlerini yere çevirdi, Kai birinin geldiğini anladığında arkasına döndü. Luhan’a bakıp gülümsedi,

‘’Benden bu kadar çok mu nefret ediyorsun?’’ Yarı çıplak haliyle Luhan’a yaklaşıp kendisine baktırmaya zorlatarak sordu. Luhan sinirle ona bakıp cevap verdi,

‘’Evet Kai her şeyinden nefret ediyorum en çokta bu umursamazlığından!!’’ Kai dudağını ısırıp karşısındakine baktı, elleriyle saçlarını karıştırıp dışarıya doğru çıktı,

‘’Yaa!! Buraya gel konuşmam henüz bitmedi!!’’

‘’Benim için bitti! Benden nefret eden birisiyle konuşmak gibi bir hobimin olduğunu mu sanıyorsun?’’ Luhan oğlanın kolundan tutup çıplak vücuduna bakmamaya çalışarak söyledi,

‘’Yixing gitti!!’’ Kai şaşkınlıkla gözlerini açıp sordu,

‘’N-Nasıl gitti?!’’ Luhan elini bırakıp sinirle saçlarını karıştırdı,

‘’B-ben ona kızmıştım daha sonra senin yanına dönerken o-ona baktığımda arkasında biri var-vardı! Simsiyah birisi…’’ Kai gözlerini devirerek cevap verdi

‘’Nedense şaşırmadım..’’ Luhan Kai’in ellerini endişeyle tutup söyledi,

‘’Onu kurtarmalıyız Kai o-ona her şey yapabilirler onu bu halde bırakamayız.’’ Kai ellerini diğerinin omuzlarına koyup oğlanı sarsmaya başladı,

‘’Luhan kendine gel!! Bizim Yixing’i kurtarmaktan daha önemli bir işimiz var!!’’

‘’A-ama..’’ Luhan’ın gözlerinden yaşlar geliyordu hepsinin kendi suçu olduğunu düşündü, belki de Luhan ona inanıp gitmeseydi Yixing hala yanlarında olup onlara gülümserdi. Luhan üzüntüyle kendisini yere atıp saçlarını çekmeye başladı,

‘’H-Hepsi *hıgk* benim suçum! Eğer *hıgk* ona inanmış olsaydım *hıgk* Yixing bizimle olurdu…’’ Kai eğilerek Luhan’ı doğrultmaya çalıştı,

‘’Ne? Ne söyledi sana Luhan?!’’ Luhan hıçkırıklarla ağlarken Kai bağırarak tekrar etti,

‘’NE SÖYLEDİ??’’

‘’B-Buradan *hıgk* gitmemiz gerektiğini *hıgk* E-eğer Wu Fan’a yakalanırsak bedelini *hıgk* çok ağır ödeyeceğimizi söyledi!’’

‘’Wu Fan?’’ Luhan korkulu bakışlarını Kai’e çevirip söyledi,

‘’O-o Yi-Yixing’i lanetlemiş!’’ Kai Luhan’ın elini tutup ayağa kaldırarak oğlanı kendisiyle beraber sürüklemeye başladı,

‘’N-nereye gidiyoruz?!’’ Kai yürümeye devam ederken cevap verdi,

‘’Yixing’i kurtarmaya!’’

‘’A-ama az önce dedin ki-‘’

‘’Az önce söylediklerimi unut! Yixing’i kurtarıp bilekliğin yerini öğrenmeliyiz!!’’

‘’Y-ya o canavarlar bize saldırırsa?’’ Kai durup kararlılıkla oğlanın ellerinden tutarken söyledi,

‘’Yapamazlar Luhan, ben senin yanındayken kimse bize saldıramaz!’’ Luhan’ın cevap vermesini beklemeden yürümeye devam etti. Luhan’ın gülümsemesi aydınlanmıştı, Kai’e olan nefreti yavaş yavaş azalıyordu. Belki de Kai sandığı kadar kötü birisi değildi? Luhan çekiştirilmekten kızaran kolunu kurtarıp yavaşça ovalarken sordu,

‘’Onu nereden bulacağız?’’

‘’Bilmiyorum, yürümeye devam etmeliyiz.’’ Luhan onaylayıp önden yürümeye başladı, Kai ona bakıp gözlerini devirdi, rüzgar çok fazla esiyordu, Luhan’ın saçları rüzgarın etkisiyle kabarmaya başlamıştı. Kai ona bakıp gülmeye başlayınca Luhan yaklaşıp diğerinin saçlarını bozdu. İkisi de palyaçoya dönmüştü gülerek birbirleriyle dalga geçmeye başladılar. İkisinin de gözleri gülüyordu, kalpleri soğuk havaya rağmen ısınmıştı. Kai ona baktığında daha önce fark etmediği bir şeyi fark etti, Luhan gerçekten çok güzeldi. Kai ona bakıp içinden şunları geçirdi,
‘Belki başka bir şekilde tanışsaydık sana aşık olabilirdim.’ Luhan gülmeyi kesip ciddi bir ifadeyle yürürken gözlerine elinde küçük beyaz bir tavşanla koşan sevimli ve normal görünen bir kız ilişti. Kız acıyla koşuyordu, Luhan yaklaşıp küçük kızı kucağına aldı,

‘’Hey burada ne yapıyorsun?’’ Kız endişeyle ona bakıp söyledi,

‘’Buradan kaçmalıyız beni arıyorlar!!’’ Kai ona bakıp söyledi

‘’Neden elinde tavşanla koşan bir kızı arasınlar ki?’’ Kız sinirle ona bakıp söyledi,

‘’Çünkü ben köydeki son büyücüyüm.’’

‘’N-ne?!’’ Kai yolun karşısından gelen sesleri duyabiliyordu, ağaçların içine girip saklanmaya başladılar. Luhan yine kolyeyi çıkartıp kendilerine taktı. Bir süre bekledikten sonra yaratıklar başka bir yola gitmeye başladılar. Derin bir nefes verip kolyeyi çıkardı Luhan. Küçük kızı yere indirip dizlerinin üzerine eğilerek sordu Kai,

‘’Büyücüsün demek… Bizi mor bilekliğe götürmen şartıyla seni koruyabiliriz.’’ Kız korkarak bakışlarını Luhan’a çevirdi,

‘’Beni koruyamazsınız… Başınıza bela açarım, ama sizi köyüme götürüp bilekliği bulmanıza yardım edebilirim.’’ Onaylayarak küçük kızı takip etmeye başladılar. Hava kararmış ormanın her tarafı zifiri bir karanlığa bulanmıştı, fenerlerini açıp yollarını aydınlattılar. Yürürken kulaklarını tiz bir uluma doldurdu, Luhan durup korkuyla Kai’e bakınca Kai onu rahatlatmak için söyledi,

‘’Sadece bir kurt Luhan, korkacak bir şey yok!’’ Kız Luhan’ı çekiştirip yürümeye devam ederken söyledi,

‘’Hızlı olmalıyız, bize yetişirlerse ölümcül pençelerinden kurtulamayız,’’ Luhan korkuyla titremeye başladı. Kai küçük kıza bakıp gülümsemeye çalışarak söyledi,

‘’Büyücü küçük kız bizi korur değil mi?’’ (Tch tch tch küçücük kızdan ne umuyor yaa .s) Hızlanıp koşmaya devam ettiler, sesler git gide daha çok yaklaşıyordu, Luhan neredeyse seslerin ağaçların üzerinden geldiğini düşündü, Kai Luhan’ın ellerini sıkıca tutup kızı da kucağına alıp hızlarını arttırdı. Luhan korkuyla arkasına bakmaya çalışırken Kai uyardı,

‘’Arkana bakma sakın!!’’ Luhan korkuyla bakmadan koşarken arkasından gelen kurtların seslerini duyabiliyordu, hatta şuan tepelerindeki ağaçta onlara doğru geldiğine yemin bile edebilirdi. Nefes nefese koşarken Luhan tökezleyerek yere düştü, Kai son anda Luhan’ın elini bıraktığını hissedip geriye döndü, kurt ağaçtan atlayarak Luhan’ın arkasına geçti, Luhan arkasında kızgınlıkla soluyan hayvanı hissediyordu, Kai yaklaşarak bağırdı,

‘’HAYIR LUHAN ARKANA BAKMA!!’’ Luhan kalkmaya çalışıp korkuyla Kai baktı,

‘’Sorun yok sadece küçük bir kurt.’’ İçinden küfür ediyordu, bir kurt 2 buçuk metre boyunda olabilir miydi? Kai cebindeki bıçağı çıkartıp onlara yaklaştı, dişlerini gösterip hırlamaya başladı, bu kurdu daha çok öfkelendirmişti, pençesinin birini Luhan’ın boynuna geçirerek oğlanın acıyla çığlık atmasını sağladı, Luhan acıyla kıvranırken Kai sanki beklediği talimat buymuş gibi koşarak kurdun üzerine atladı, elindeki bıçağı kurdun kalın postuna geçirdi, kurt Kai’nin üzerine çıkarak pençelerini açtı ve oğlanın derisini soymak için havaya kaldırdı, Kai elleriyle yüzünü siper ederken gözlerini kapattı. Küçük kız birkaç sihirli kelime fısıldadıktan sonra eline aldığı sopayı kurda doğru tuttu. Büyünün etkisiyle kurt birden 2 metre öteye ağaca çarparak sersemledi. Boğuk birkaç inleme çıkardıktan sonra öldü, Kai korkuyla gözlerini açtı. Ağzı açık kurda olanları anlamaya çalışırken Luhan’ın acıyla tıslaması üzerine oğlanın kanlı bedenine döndü, kollarının arasına alarak sarsmaya başladı,

‘’LUHAN İYİ MİSİN?!! KENDİNE GEL LUHAN!!’’ Küçük kız yaklaşıp endişeyle söyledi,

‘’Hemen onu götürmeliyiz, kurdun pençesindeki ölümcül zehre maruz kaldı. Eğer hemen çıkarmazsak ölebilir.’’ Kai kanlar içerisindeki oğlanı kucağına alıp koşmaya başladı,

‘’GİDELİM!’’ Küçük kız önden giderek ona yolu gösterdi, Luhan kesik kesik nefesler alırken Kai ölmemesi için dua ediyordu. Köye girdiklerinde kızın talimatlarıyla yıkılmış evlerin arasından geçip küçük bir barakaya girdiler. Kai Luhan’ı yere yatırıp üzerindeki atleti yırttı, kıza bakıp bağırdı.

‘’Çabuk bir şeyler yap!!’’ Kız gözlerini kapatıp elindeki bıçağa sihirli kelimeler fısıldamaya başladı. Gözlerini açıp Kai’e uzattı, Kai şaşkınlıkla ona bakarken sordu,

‘’Bunu bana niye veriyorsun oradan bakınca doktora falan mı benziyorum?!’’

‘’Ben yapamam… Elimden gelen her şeyi yaptım zaten zehri senin çıkarman gerek.’’ Kai titreyen eline bakıp derin bir nefes aldı bıçakla yarayı kesmeden önce söyledi,

‘’Luhan dayan sadece birazcık acıyacak.’’ Sözünü bitirip bıçağı sapladı,

‘’AAAAAAAAHHHHH!!’’

‘’Dayan lütfen, birazcık dayan.’’ Bıçakla yarayı takip edip daha çok açtı,

‘’AAAAAAAHHHHHH!!’’ Kurdun zehri kanların arasından belli oluyordu, Kai elleriyle yarayı sıkarak zehri çıkarmaya çalıştı, aynı anda söylüyordu,

‘’Birazdan geçecek güzelim, çok az kaldı.’’ Elleriyle daha sert sıkınca Luhan acıyla başını geriye atıp ağzından bir çığlık kaçırdı, Kai hızlanmaya çalışarak zehrin tamamını çıkardı. Kıza bakarak şimdi ne yapması gerektiğini sordu, eline verdiği sıvıyı Luhan’ın üzerinde dökünce oğlan bağırdı,

‘’AAA-AAAAAHHH!!!AAAAHHH!’’

‘’Bitmek üzere…’’

‘’SENİ GÖT DELİĞİ SİKTİR OLUP KALK ÜZERİMDEN!!’’Kai Luhan’a bakıp gülümsedi, kanı güzelce temizledikten sonra kızın yardımıyla dikiş atıp yaranın üzerini sardılar, küçük kız Luhan’ı yumuşak samanların üzerine yatırarak ağzı kesici verdi, Kai köşede oturmuş kanlı ellerine bakıyordu,

‘’Oppa sen iyi misin?’’

‘’Beni boş ver, Luhan nasıl? Ne zaman uyanacak?’’ Küçük kız yavaşça Kai’in yanına oturup ellerini tutarken cevap verdi,

‘’Bu yaptığın çok cesurcaydı oppa, arkadaşının hayatını kurtardın.’’ Kai samanın üzerindeki hızla inip kalkan küçük bedene bakıp gülümsedi,

‘’Bilekliği nereden bulacağız?’’ Küçük kız Kai’e gülümseyerek söyledi.

‘’Birkaç kilometre ötedeki siyah şatodan…’’

‘’Oraya bizi götürecek misin?’’

‘’Yolun yarısına kadar size eşlik edebilirim, biliyorsun beni arıyorlar,’’ Kai küçük kızın bukleli saçlarını okşayıp söyledi

‘’Teşekkür ederim,’’

Sabah olduğunda Luhan üzerindeki ağırlıkla nefessiz kaldığını hissederek terler içerisinde uyandı. Kai’in ellerini üzerinden iterek doğrulup ayağa kalktı, sargılar içerisindeki boynunu sağa sola çevirip kendisini esnetti, anlamayarak bakışlarını yerde kitap okuyan kıza çevirdi,

‘’B-Ben nasıl bu kadar çabuk iyileştim?’’ Küçük kız gözlerini kitaptan ayırıp gülümseyerek cevap verdi,

‘’Büyü sayesinde iyileştin, nasıl hissediyorsun?’’ Luhan uyurken ağzından salyalar akıtan Kai’e yönelip gülümseyerek söyledi,

‘’Gayet iyi.’’ Yaklaşıp Kai’i izledi, yerdeki su şişesini alıp Kai’in açık olan ağzına boşalttı. Kai neye uğradığını anlamadan küfürler savurarak ayağa kalktı, ona gülen çocuğa sinirle bakıp şişede kalan suyu üzerine boşalttı. Luhan gülmeyi kesip bağırdı,

‘’Ya yaralı olduğumu görmüyor musun?!’’

‘’Uyuduğumu görmüyor muydun?!’’ Luhan dudaklarını büzüp ellerini iki yana açarak söyledi,

‘’Özür dilerim ve teşekkür ederim’’ Yaklaşarak kollarını Kai’e doladı. Kai şaşkınlıkla Luhan’a bakıyordu. Luhan’ın sıcaklığı onu yakıyordu, hızla ondan ayrılarak bağırdı.

‘’Ya! Bana sarılabileceğini de nereden çıkardın?!’’ Küçük kız ayağa kalkıp çantasını takarak söyledi,

‘’Hadi gidelim,’’ Aynı ağızdan söylediler,

‘’Nereye?!’’

‘’Siyah Şatoya!’’

**************

Yaşlı kadın aynadan onları keyifle izleyerek camdan bakan adama söyledi,

‘’Geliyorlar!!’’ WuFan yaklaşarak aynadan gelenlere bakıp sırıttı,

‘’Çok keyifli olacak, bir taşla üç kuş!’’ Göz kırptıktan sonra kıyafetlerini çıkartarak kendisini sıcak suyun içine atıp dinlendirdi, yaşlı kadın yavaşça yaklaşıp ümitle sordu,

‘’Ş-Şey… Her şey plana göre gidiyor, acaba benim ödülüm ne olacak?’’ WuFan elleriyle arkadaki askerle işaret edip söyledi,

‘’Onu timsahlara atın!’’ Askerler kadının elinden sürüklemeye çalışırken kadın bağırdı,

‘’A-AMA HER ŞEY BENİM SAYEMDE OLDU!! BEN SİZE YARDIM ETMİŞTİM!! BİLEKLİKLERİ BEN ONLARA VERDİM!!’’ WuFan burun kemiğini sıkıp bir saniye düşünerek söyledi,

‘’A-Ah doğru… Bileklikler.’’ Emirlerinin üzerine timsahların olduğu kuyunun küçük kapağını açıp kadını fırlatmadan önce durdurdu,

‘’Bekleyin,’’ WuFan suyun içinden çıkarken kan ter içinde kalmış kadına yönelip söyledi,

‘’Ödülün mü? Kapağı kapatın!’’ Askerler emre uyup timsahların olduğu kuyunun kapısını kapattı,

‘’Ödülüm bu, canını bağışlamak…’’

BRAVE SOULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin