‘’Yeol hazır buraya gelmişken Sehun’a bouble tea almalı mıyız?’’
‘’Tabii ki neden olmasın,’’
‘’Hey ne yapıyorsunuz burada?’’ Chanyeol yaklaşıp Kyungsoo’nun alnına öpücük bıraktıktan sonra cevap verdi,
‘’Başkalarından medet ummayı bırakıp kendi işimize bakıyoruz..’’ Kyungsoo anlamayarak kaşlarını çatıp Chanyeol’a baktı. Chanyeol gülümseyerek söyledi,
‘’Diyorum ki, içecek bir şeyler almaya geldik SÜT MESELA!’’ Kyungsoo gözlerini devirip dolaba yöneldi. Suyu kafasına diktikten sonra parasını verip kafeteryadan çıkmadan önce söyledi,
‘’Gelmiyor musunuz?’’ Baekhyun kaptığı gibi bouble teaları Kyungsoo’nun yanına koştu
‘’Gidelim.’’ Şakalaşıp gülerek Sehun’un odasına yöneldiler, yanlarından koşarak geçen doktorlar Sehun’un odasına giriyordu. Baekhyun korkuyla Kyungsoo’ya baktı,
‘’Y-yok ya Baek, en-endişelenecek bir şey ol-mamıştır..’’ Baekhyun koşarak Sehun’un odasına girdi gördükleri üzerine elindekileri düşürüp kendisini yere attı,
‘’ÇABUK AMELYATHANEYİ HAZIRLAYIN!!’’ Sehun’u sedyeye bindirerek hemen ameliyathaneye götürdüler. Arkadan Chanyeol ve Kyungsoo koşarak yere çökmüş Baek’in yanına gelip gidenlere bakarak endişeyle sordular,
‘’N-Ne oldu Baek?!’’ Kyungsoo eğilip Baek’in elini tuttu,
‘’S-Sehun’a bir şey mi oldu?’’ Baekhyun gözyaşlarını silip gözlerini uzaklara kilitleyerek cevap verdi,
‘’O ölüyor Kyungsoo… Benim yüzümden Sehun ölüyor!’’ Chanyeol eğilip elini diğerinin omzuna koydu. Gülümsemeye çalışarak Baekhyun’a baktı,
‘’Eyy saçmalama Baek, Sehun gayet iyi… O-onu sadece… kontrol evet! Kontroller için götürüyorlar,’’ Baekhyun sinirle ayağa kalkıp koşarak merdivenlere yöneldi,
‘’Ne yapıyor bu?!’’ Kyungsoo Baek’in arkasından gitmek için ayağa kalktığında yanlarına gelen hemşire onu durdurarak sordu,
‘’Sehun’un yakını siz misiniz?’’ Kyungsoo arkasına endişeyle bakıp cevap verdi,
‘’Evet,’’
‘’Ameliyata girmeden önce imzalamanız gereken belgeler var, benimle gelir misiniz?’’ Kyungsoo hemşireyi takip ederken bağırdı,
‘’CHANYEOL GİDİP BAEKHYUN’U BUL!!’’ Chanyeol başını sallayıp koşarak merdivenlerden çıktı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Aklına gelen kötü fikrin gerçekleşmemesi için dua ederken hızla merdivenlerin sonuna kadar çıkıp hastanenin damına girdi. Lanet olsun oradaydı! Baekhyun intihar etmek için duvarın üzerine çıkmıştı, Chanyeol hızla yaklaşarak bağırdı,
‘’BAEKHYUN!!!’’ Baekhyun’un ipek saçları rüzgarla dalgalanırken üzerine gelen güneş ışıklarıyla parıl parıl parlıyordu, Chanyeol yutkunarak yavaşça önündeki küçük bedene doğru ilerledi sesini incelterek söyledi,
‘’Baek lütfen bir kaza çıkmadan önce in oradan huh?’’ Baekhyun gözyaşlarıyla ıslanmış olan yüzünü silip hafifçe dönerek Chanyeol’a baktı,
‘’Cha- Chanyeol ben daha fazla buna dayanamam, dayanacak gücüm kalmadı. Sehun gözümün önünde eriyip giderken hiçbir şey yapamamaktan nefret ediyorum!! Lanet olsun tek istediğim buradan atlayıp ölmek!!’’ Baekhyun önüne dönüp gözlerini kapadı,
‘’HAYIR BAEKHYUN BEKLE!!’’ Baekhyun gözlerini açarak yere baktı. Aslından korkuyordu yüksekten, çok fazla korkuyordu. Seslice yutkunup söyledi,
‘’Chanyeol elimden gelen tek şey bu.’’ Chanyeol biraz daha yaklaşıp söyledi,
‘’Hayır Baek, yanılıyorsun eğer sen Sehun’un yanında olmazsan asıl o zaman elinden gelen şeyi yapmamış olursun. Baek beni dinle sen zaten Sehun için her şeyi yapıyorsun ve o iyileşecek söz veriyorum, lütfen elimi tut ve buradan inelim.’’ Chanyeol elini Baekhyun’a uzattı Baekhyun son kez Chanyeol’a bakıp söyledi,
‘’Hayır Chanyeol, asıl bunu yapmazsam elimden gelen şeyi yapmamış olurum…’’ Baekhyun derin bir soluk alarak kendisini boşluğa attı,
‘’BAEKKK!!!!’’ Chanyeol atlayıp düşmek üzere olan Baekhyun’un elinden tuttu. Baekhyun’un vücudu boşlukta sallanırken acıyla elini tutan oğlana baktı,
‘’Lütfen bırak beni…’’ Chanyeol’un gözünden akan yaşlar Baekhyun’un vücuduna çarptı. Chanyeol elleriyle onu yukarı çekerken söyledi,
‘’Seni bırakamam Baek, bizden ayrılamazsın buna asla izin vermem!’’ Baekhyun’u hızla çekip soluk soluğa kendisini yere attı, Baekhyun üzerindeyken ellerini ona sıkıca sarıp gözlerini kapattı,
‘’Söz veriyorum Baek, elimizden gelen her şeyi yapıp Sehun’u iyileştireceğiz.’’ Baekhyun kafasını kaldırarak Chanyeol’a baktı. Yavaşça yaklaşıp oğlanın yanağına minik bir öpücük kondurdu. Bu bir öpücükten fazlasıydı, bu bir minnettarlık göstergesiydi. Bu ona duyduğu güvendi, arkadaşlıktı, sevgiydi. Baekhyun için bu öpücüğün pek çok anlamı vardı. Chanyeol doğrulup kucağındaki oğlanı kaldırarak taşımaya başladı. Durup Baekhyun’un gözyaşlarını silip gözlerine bakarak söyledi,
‘’Eğer inanırsan her şeyin üstesinden gelebiliriz, bunu da atlatabiliriz, güven bana Baek,’’ Baekhyun gülümseyerek karşısındaki deve baktı,
‘’Güveniyorum, sana güveniyorum Chanyeol. Sehun iyileşecek.’’ Baekhyun gözlerini kapatarak kendisini Chanyeol’un güvenli kollarına bıraktı.
***********
‘’İşte burası…’’ Ağaçların arasından bakarken küçük kız fısıldadı, Luhan’ın tüyleri yine diken diken olmuştu, Kai ona bakıp buruk bir gülümseme sundu,
‘’Daha fazla sizinle gelemem üzgünüm ama bundan sonra bensiz gideceksiniz,’’ Kai omuz silkip Luhan’a baktı,
‘’Gidelim Lu!’’ Luhan küçük kıza bakıp gülümsedi,
‘’Kendine dikkat et,’’
‘’Sizde, çok dikkatli olun.’’ Kai’in çekmesiyle Luhan yürümeye başladı. Muhafızların olmadığı bir yerde durunca Luhan cebinden kolyeyi çıkartıp Kai’e uzattı, Kai ona bakarak gözlerini devirdi,
‘’Benden bunu takıp yürümemi mi istiyorsun?’’
‘’Kai inan bana bende seninle yapışık ikiz gibi gezmekten hoşlanmıyorum, başka seçeneğin varsa söyle?’’ Kai Luhan’ın elindeki kolyeyi takıp Luhan’a yaklaştı,
‘’Pekala gidelim yapışık ikizim,’’ Luhan gözlerini devirip yürümeye devam etti, kimselere görünmeden yürürken Kai sürekli mızmızlanıyordu,
‘’Kapa şu çeneni bu sadece görünmezlik tılsımı, ses konusunda bir işe yaramıyor!’’ Kai Luhan’a bakıp tekrar ve tekrar gözlerini devirirken ayağı Luhan’a takılıp yere sertçe düşmelerini sağladı, Luhan yüzünün ağrıyan yerlerini ovuştururken Kai’e içinden küfürler savuruyordu. Ayağa kalktıklarında Kai’e bakarak sinirle söyledi,
‘’Eğer bir daha bunu yaparsan kolyeyi çıkartıp herkesin önünde buradayız diye bağırırım,’’ Kai gülümseyerek sordu,
‘’Senin bundan ne çıkarın var?’’
‘’Seni bir daha görmek zorunda kalmayacağım yeterli mi?’’ Kai ellerini sallayarak devam etti,
‘’No no no yanılıyorsun Lu, eğer bunu yaparsan ikimizde direk cehennemde buluşuruz. Akıllı bir çocuk ol ve yürümeye devam et.’’ Luhan gözlerini devirip yürümeye devam etti, içeride çok fazla muhafız vardı, hepsinin arasından sıvışarak şatonun içine girdiler. Kendilerini kimsenin olmadığı bir odaya atıp kolyeyi çıkartarak plan kurmaya başladılar.
*
WuFan önündeki kadına bakıp gülümseyerek söyledi,
‘’Sanırım benim sıram geldi?’’ Göz kırpıp üzerini değiştirerek odasından çıktı,
*
‘’Lanet olsun Kai bu kolyeyi çıkartırsak anında yakalanırız!’’ Kai bacak bacak üstüne atıp Luhan’a baktı,
‘’Tamam Luhan, bilekliği nasıl bulacağız? Benim fikirlerimi beğenmiyorsan sen söyle…’’
‘’O-onu kaçırabiliriz? Ya! İşte bu… Görünmez olarak onu kaçıracağız,’’ Kai dudağını ısırarak söyledi,
‘’Çok zekisin Luhan ben bunu nasıl daha önce tahmin edemedim… Peki-‘’ Odaya birden kan ter içerisinde sarı saçlı, uzun boylu tamamen beyaz kıyafetlere bürünmüş ve oldukça yakışıklı bir oğlan girdi. Luhan ve Kai ayağa kalkıp endişeyle içeri girene baktılar. Oğlan kapıyı çok az açarak kendisini arayan muhafızlara baktı. Kapıyı kapattıktan sonra sırtını yaslayıp derin bir nefes alarak gözlerini açtı, önünde ona şaşkınlıkla bakan iki oğlana dönüp sordu,
‘’S-Siz kimsiniz?!’’ Kai yaklaşıp sarışın oğlanı süzdü, gömleğinden açık kalan birkaç düğmenin altından terler içerisinde fazlasıyla seksi görünen kaslı vücudu kendini belli ediyordu, Kai vücuduna bakıp seslice yutkunurken söyledi,
‘’Asıl sen kimsin?! Burada ne işin var?’’ WuFan içerideki boğucu hava etkisiyle daha fazla terlediğini hissedip hızla üzerindeki beyaz gömlekten kurtulup kaslı vücudunu ortaya serdi. Kai ona hayranca bakarken Luhan gözlerini yere sabitleyip tekrarladı,
‘’Sana kim olduğunu sorduk!’’ WuFan gömleğini beline sararak söyledi,
‘’Ona bakarsan ilk ben sordum, her neyse madem bu kadar merak ettiniz söyleyeyim ben prensim...’’ Luhan kıkırdayıp önündeki sarışına bakarak sordu,
‘’A-Ah yani prensimiz kendi muhafızlarından kaçıyor öyle mi?’’ WuFan önünde ona açça bakan oğlan dönüp göz kırptıktan sonra cevap verdi,
‘’Bak, şöyle açıklıyım abimden kaçıyordum.’’ Luhan gözlerini büyütüp söyledi
‘’Siyah Şeytandan mı?!’’ ‘Aish Yixing!!’ WuFan gözlerini devirip söyledi,
‘’Kim şeytan olduğunu söyledi?’’ Küçük çaplı bir kahkaha attıktan sonra devam etti,
‘’O sadece bir büyücü.. Şeytan falan? Hangi devirde yaşıyoruz biz..?’’ Kai Luhan’a istemeden gülümseyip yere baktı.
‘’Siz kimsiniz?’’ Kai öne çıkıp sarışının sarhoş edici parfümünü ciğerlerine doldururken cevap verdi,
‘’O Kai bende Luhan, pardon yani ben Kai o Luhan biz… Mor bilekliği bulmak için geldik, acaba bize yardım eder misin?’’ WuFan önündeki yakışıklı oğlana yaklaşıp elleriyle kalın dudaklarına bastırdı. Kendi dudaklarını şehvetle ısırırken söyledi,
‘’Tabii bu çok eğlenceli olacak,’’ WuFan kapıyı açıp etrafı kolaçan ederken Luhan Kai’in kolunu çimdikleyip kızmaya başladı,
‘’Kai nasıl daha yeni tanıştığın birine böyle güvenebilirsin?! Siyah şeytan onun abisiymiş!’’
‘’Luhan bu kadar çok saf olma, ayrıca o şeytan değil büyücüymüş…’’ Luhan sinirle Kai’e baktı,
‘’Ne fark eder?! Ona güvenecek misin?!’’ Kai önündeki çıplak bedene bakıp dudaklarını ısırırken cevap verdi,
‘’Neden olmasın?’’ WuFan Kai’in elini tutup dışarı çıkardı Luhan’da mecburen onları takip etti,
‘’Etraf boş hemen gidip bilekliği alalım,’’ WuFan diğerine seksice göz kırpıp Kai’i çekmeye devam ederken, diğerinin yüzüne aptal bir gülümseme belirdi. Önlerine birkaç muhafız çıkınca hızlıca köşeye saklanıp gitmelerini beklediler, Kai bu sırada yanındaki terler içerisinde inip kalkan göğüse bakıp sırıttı,
‘Luhan bile umurumda olmadan seni şu köşeye yatırıp becerebilirim’ WuFan Kai’e bakıp gülümsedi,
‘Ah tabii teklifin biraz sonra içinde geçerliyse zevkle kabul ederim’ Etrafta kimse kalmayınca hızla yerlerinden çıkıp deliler gibi koşmaya başladılar. Luhan’ın içinde kötü bir his vardı. Sarışına kanı hiç kaynamamıştı. Dua ediyordu Kai’e güveninin boşa çıkmaması için... Hızla merdivenlerden çıkarak bir odanın içine girdiler. Oda kocaman siyahlar içerisinde kaplı ve çok ürkütücüydü, WuFan Kai’e bakıp sırıttı,
‘’Burası abimin odası…’’ Yaklaşıp çekmeceleri karıştırmaya başlarken mırıldandı,
‘’Buralarda bir yerde olmalıydı.’’ Kai Luhan’a -sorun yok- bakışı attıktan sonra sarışının yanına gelip yardım etmeye başladı. Luhan korkuyla etrafa bakıyordu, içindeki kötü his kendisini yiyip bitiriyordu, sırtından soğuk soğuk terler akıyordu,
‘’Lütfen çabuk olun,’’ WuFan Luhan’a dönüp pekte güzel olmayan bir bakış attıktan sonra eliyle karşıdaki odayı işaret etti,
‘’Bebeğim sen buraya bak bende o odaya bakıp geliyorum,’’ Hızla odaya girdiğinde Kai sevinç çığlıkları atıyordu,
‘’Bebeğim dedi!! Bana bebeğim dedi!!’’ Luhan yaklaşıp Kai’i dürttü,
‘’Kai korkuyorum, içimde kötü bir his var, ona-‘’
‘’Luhan gerçekten bazen çok saçma olabiliyorsun, merak etme o bizimleyken başımıza bir şey gelmez…’’
‘’A-Ama Kai-‘’ Kapı hızla açılıp içeriye yaşlı kadınla ellerinde silahlarla bir sürü muhafız girdi. Kai korkuyla Luhan’a bakarken Luhan içinde bu durum pek farklı değildi, muhafızlar onlara doğru geliyorken ikisi de korkuyla gerilemeye başladılar ta ki arkalarında bir şeye çarptıklarını hissedene kadar, ikisi de korkuyla arkalarına döndüler. Az önceki sarışın şimdi tamamen siyahlar içerisinde onlara sırıtıyordu, Kai buruk bir gülümsemeyle ona bakarken muhafız söyledi,
‘’Efendi WuFan elimize düştüler, onlara şimdi ne yapacağız?’’ Kai’in gülümsemesi solmuş korkuyla gözleri kocaman açılmış duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu,
‘’N-Ne? Wu-WuFan mı?’’ Siyahlar içerisindeki adam elini Kai’in omzuna atmış gülümseyerek söyledi
‘’A-Ahh… Hepsi benim hatam.’’ Tek eliyle üzüntüyle(!) yüzünü kapattı. Ellerini çekip şeytanice gülümserken devam etti,
‘’Size söylemeyi unuttum, sanırım şu…’’ Luhan’a bakıp sırıttı,
‘’Siyah şeytan ben oluyorum, evime hoş geldiniz.’’ Kai korkuyla karşısındakine bakıyorken Luhan elleriyle yüzünün kapatıp bağırdı,
‘’Biliyordum Lanet olsun Kai başından beri biliyordum!!!’’// Okuduğunuz için teşekkürler *-* ^-^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRAVE SOUL
FantasyOnları hayata döndürecek olan 'kristal mor bileklik' değildi... Onların ihtiyacı olan tek şey Gerçek Aşk ve Dostluktu...