Kız Kardeşi

228 25 0
                                    

''Bir terslik var,'' dedi beni takmadan. ''Alaz en son bu kadar ortadan kaybolduğunda ailesini kaybetmişti. Başına bir şey gelmemiştir değil mi?''

''Onu çok önemsiyorsunuz?''

Odada bir ileri bir geri giderken durup bana baktı. ''Büyücü olduğunu küçük yaşta fark ettik. Ailesinin ölümünden sonra onu ve tek kız kardeşini yanımıza aldık. Yıllardır burada yaşıyor. Bizim için önemli.'' 

İnandırıcı gelmemişti. Bir cevap beklemeden odadan çıktı. Kendi kendime söylenip dolaptan beyaz, üzerinde barış sembolü olan bir tişört ve mavi renkte kot şort alıp üzerime giydim. Ayağıma da siyah Converse geçirip balkona ilerledim. ''Yemişim sizin aile ilişkilerinizi. Kim nerede ben nereden bileyim?'' 

Balkonun kapısını açıp en uca yürüdüm. Tam demir direklerin üzerinden aşağı atlayacaktım ki duraksadım. ''Saklanmak istiyorsan göz önünde durmalısın,'' diye mırıldandım kendi kendime, arkamı döndüm. Boş balkonda gözlerim tek bir noktaya takıldı. ''Görünmezlik bile içgüdülerimi bozamıyor.'' 

Gitmekten vazgeçip duvarın önüne oturduğumda Alaz görünmezliğe bir son verdi, bana değil de boşluğa bakarken kısaca onu süzdüm; gri bir eşofman ve beyaz bir tişört giymişti, saçları dağınıktı,  gözleri yorgun duruyordu. Her zaman gülümseyen Alaz tam anlamıyla... ölmüştü. Ellerinde kuruyan kanlara takıldı gözlerim. Tişörtünde de vardı. 

Aver ona zarar verdiğinde de kan vardı ama tişörtüyle üzerindekiler farklıydı. Yani Kurul üyeleri üzerini değiştirmiş ve kanları temizlemiş olmalıydılar. O zaman bu kanlar nereden geliyordu?

Kaç dakika konuşmadan öylece oturduk, hiç bilmiyorum. Ama bir şeyin farkına varmamı sağlayacak kadar uzun sürmüştü; o benim eski halime benziyordu. Yani 13-14 yaşlarımdaki halime. Canım yandığı zamanlarda oturup ağlamak yerine saatlerce boş duvara bakışlarım, ölü gibi etrafta geziniyor oluşum, canım yansa dahi etrafa gülücükler atışım...

Derin bir nefes alıp ayağa kalkmaya çalıştığımda bileğimden tuttu. ''Onlara söyleme, nerede olduğumu.''  Sesi kısık, kırık, boğuktu.

''Seni aramamalarını söyleyecektim,'' dedim ve ayağa kalktım. Eli bileğimden düştüğü sırada gözleri yine dalıp gitti. 

Odadan çıkıp kurul üyelerinden herhangi birini aramaya başlamıştım. Şansıma (!) karşıma Volkan çıktı. Gözlerimi devirip yanına ilerledim. ''Alaz'ı aramanıza gerek yok.''

Rüzgar'da arkasında Filiz'le birlikte belirdiğinde bizim yanımıza geldiler. ''Nerede Alaz?'' diyen Filiz'in sesi endişeli çıkıyordu. 

''Durumu fiziksel olarak iyi, ruhsal olarak kötü. İstediğinde sizin karşınıza çıkıp ne olduğunu anlatır. Ama onu 'ne oldu?' gibi saçma sorularla boğmaya gerek yok.''

Volkan'ın kaşları çatılırken, ''buna sen karar vermiyorsun!'' diye çıkıştı. 

''Sen mi karar veriyorsun?'' Rahat davranışlarım onu daha da sinirlendirdi. ''Burada bana endişeleniyorum tavırları mı sergileyeceksin? Çünkü daha bir süre önce benim başımın altından çıkan bir olay yüzünden ona saldıran sendin.'' 

''Bunu bana sen mi söylüyorsun?''

''En azından ben rol yapmıyorum. Yanımda istemediğim biri olunca önce uyarıyorum, sonra sertçe uzaklaştırıyorum. Ama birini önemsiyor-muş gibi yapmıyorum.'' 'Muş' derken vurgu yaptığımda üzerime doğru bir adım attı. 

''Yeter bu kadar.'' Rüzgar her zamanki gibi araya girdiğinde Volkan benden uzaklaştı. ''O iyi mi? Nesi olduğunu sana söylemedi mi?''

''Aslını bakarsanız konuşmak istediğini sanmıyorum. Susup duvara bakıyor. Bir şey canını yakmış anladığım kadarıyla. Üzgün duruyor. Neyse işte. Ben gidiyorum. Biraz umursuyorsanız kararına saygı duyup gelmeyin.'' Arkamı dönüp uzaklaştığımda peşimden gelmeyip orada kaldılar. Odaya geri dönüp balkondaki Alaz'a baktım. Sonrasında ise banyoya dönüp çeşmeyi açtım. 

SEYRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin