Sabahın soğuk havasını içime çekip yoldaki taşa tekme attım, sabahları ormanda yürümek gerçekten güzel oluyordu. Bütün hayatımı betonların arasında geçirdikten sonra orman iyi gelmişti.
''Şu Ejder Festivali tam olarak ne?'' diye sordum Alaz'a.
''Panayırın ikinci haftasında, bir hafta boyunca ormandaki arenada oyunlar oynanır, yarışmalar düzenlenir. Büyücüler ve element ustaları tekli ya da çiftli takımlarla birbirlerini yenmeye çalışırlar. Her yıl ödüller falan olur, insanlar hem eğlenirler hem de güçlerini gösterme fırsatı bulurlar. Sadece güç değil kılıç dövüşleri, ok fırlatma falan da oluyor.''
''İlginç bir şeye benziyor. Yine de eminim Seyraların katılması yasaktır. Halkın gücü ve Seyranın gücü eşit değil.''
Yüzünde bir gülümseme oluştu, ''evet, Seyra soyundan gelen kimse katılamaz. Ama istersen Chris'in yaptığı gibi eğlence amaçlı senle dövüşmek isteyenlerle dövüşebilirsin.''
''Şovmen'' dedim gözlerimi devirirken. ''Gücünü göstermeye bayıldığı belli zaten. Kuzen olsanız da birbirinize hiç benzemiyorsunuz.''
''Haklısın. Ama hatırlatmama izin ver, sen de Güç okuluna gidip öğrencilerle dövüştün,'' dedi kaşlarını kaldırarak.
''Ne? Saçmalama, ben oraya kendimi kanıtlamaya ya da güç gösterisi yapmaya gitmedim. Dalga mı geçiyorsun?'' Son cümlem yüzündeki gülümsemeye karşı sorduğum bir soru olsa da dalga geçtiğini biliyordum.
''Sadece şaka yapıyorum. Onunla sen apayrı dünyaların insanlarısınız.'' Sessiz kaldığımı görünce sordu, ''neden bu göreve benim de gelmemi istedin? Bir nedeni var mıydı, yoksa...''
''Küçüklüğümden beri mantıklı bir kız olsam da bazen bir anda içime doğan hisler oluyor. Bana bir şey fısıldıyor, sonunda o fısıltı büyük bir şeye sebep oluyor.''
''Hiç bu içinde doğan hissi dinlemeyip de başına iş aldığın oldu mu?''
Aklıma gelen anıyla yüzümü buruştururken, ''evet,'' diye mırıldandım. ''Ben küçükken, 6-7 yaşlarında var ya da yokken, babam bir iş yemeğine gideceğini söylediğinde birden bire kapının önüne geçip gitme diye bağırmıştım. Çok iyi hatırlıyorum o kadar ısrar etmiştim ki... normalde umurumda bile olmazdı nereye gidip geldikleri.''
''Sonra ne oldu?'' dediğinde omuz silktim.
''Dönene kadar bir sorun yoktu, annem benim deli olduğumu düşünmeye başlamıştı davranışlarım yüzünden ama sonra dönüşte babamın kaza yaptığını öğrendik. Neredeyse hayatını kaybediyordu ama ben uyarmıştım. Sonrasında beni dinlemeye başladılar. Hatta benden korkmuşlardı, o kazadan aylar sonra bu sefer de annemi engellediğim zaman beni dinlemişti ve başka bir kazadan kurtulmuştu.'' Artık annem dediğim kadının hayatta olmadığı aklıma geldiğinde derin bir nefes alıp hızlıca verdim. ''Uzun lafın kısası başımıza bir bela alacağımızdan adım gibi eminim; o sırada orada olman küçük bir şeye de sebep olabilir, büyük bir şeye de.''
İkna olmuş bir halde kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra ona baktığımı fark edip gülümsedi.
Dün küçük kızın etrafını saran 15 Tera'yla savaştığım açıklığı bulduğumda adanın bir ucundan diğer ucuna gelmenin verdiği yorgunlukla ağaçlardan birinin önüne oturdum.
''Biraz soluklanalım, çabuk yorulan biri değilim ama bacağım hala yaralı,'' dediğimde yanımda oturmak yerine karşıma oturdu. Şortun açıkta bıraktığı bacaklarımı kendime çektim ve sol ayağımdaki yaranın kanayıp kanamadığını kontrol ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEYRA
FantasíaHepimizin bildiği gibi, kötülerin en büyük amacıdır, dünyayı yönetme arzularını gerçekleştirmek. Özeller, yıllar önce bu amacı engelleyerek düşmanları, yani yaratıkları, insanlara zarar vermeden önce yakalayıp bir adaya tutsak etti. Savaş tekrarlan...