Öfkenin Ateşi

469 43 3
                                    

Binanın kapısından içeri girerken Volkan'ın önümüzü kesmesiyle ellerimi ceplerime koyup ona sorarcasına baktım. ''Bütün gün sizi aramaktan kendi işlerime vakit bulamadım! Yine nereye kayboldunuz?''

Küçüklüğümden beri alışkanlık edindiğim bir şey varsa o da hesap vermemekti. Yanından geçip gideceğim sırada önüme geçti.

''Neredeydiniz dedim!'' Sesi bu sefer daha sinirliydi. Alaz açıklama yapmak için ağzını açmıştı ki onun yerine ben cevap verdim.

''Çekil yolumdan. Kimseye hesap vermek zorunda değilim. Küçücük adada nereye gidebiliriz?''

Rüzgar aramızdaki çatışmayı fark edip Volkan'ı benden uzaklaştırdı. Volkan kolunu Rüzgar'ın elinden kurtarıp yanımızdan ayrılırken bu seferde Rüzgar bana döndü. ''Sorun yok değil mi?''

''Sadece etrafı gezdirdim,'' dedi Alaz. Rüzgar, daha mantıklı davranıp sakince bana döndü. 

''Odalarınıza çıkıp dinlenin ve bir şeyler yiyin. Derslere yarın devam ederiz ama bu sefer Volkan'la değil. Siz ikiniz bir süre uzak dursanız iyi olacak.''

Hiç bir şey demeden yanından ayrılarak merdivenlerden çıkmaya başladığımda  Alaz'da peşimden geldi. İçeri girdiğimizde kapıyı arkamdan Alaz kapatmıştı.

''Aç mısın?''

''Biraz,'' deyip kendimi yatağa attım. Uzun bir gündü. Bir gün içinde hem birini öldürmek hem de ölümü tatmak üzereydim. ''Fazla ölümlü bir gün oldu.'' 

''Teşekkür ederim. Yani onlara bahsetmediğin için.'' Amerikan mutfağının olduğu yere ilerleyip ikimize tost yapmaya başlamıştı.

Omuz silktim. ''Dediğim gibi kimseye hesap vermek zorunda değilim.'' Yataktan kalkıp şöminenin önünde duran iki küçük karemsi koltuktan birine oturdum. Alaz tabakları aramızda duran masaya bıraktı, karşıma oturdu.

Tostumu ısırıp geri bıraktım, ''bahsettiğin bağ olayı tam olarak ne?''

''O konu hakkında kimse pek fazla bir şey bilmiyor. Tek bildiğim sana da söylediğim gibi aranızda kimsenin duyamadığı bir dil var ve birbirinizi hissedebiliyorsunuz,'' dedi ve o da tostundan bir ısırık aldı.

''His mi?'' Kafasını salladı. Lokmasını yutup sorumu yanıtladı.

''Evet. Şöyle ki birbirinize yakın olduğunuz zamanlarda, mesela o seninle aynı ortama girince sen onun varlığını hissedebilirsin. Orada olduğunu anlarsın. Onun yanındayken kendini huzurlu, güvende hissedersin. Ama dediğim gibi net bir bilgi değil. Efsanelerden ve söylentilerden bildiğim kadarıyla...''

Telepatik iletişim normal dünyada rastlanacak şeylerden biri değildi, tıpkı burada adı geçen her şey gibi. Doğaüstü insanlarla dolu bir ada olmasına rağmen koltukta yayılmış kitap okuyan Alaz'a bakarken fark ettiğim tek şey normal bir hayat sürdükleri olmuştu. Sıradan insanlar gibiydiler. Farklı ya da sıradan diye ayırmadan her insan türüne uyum sağlayabilirdim, buraya da uyum sağlamak, tamamıyla farklı bir evde yalnız olmak benim için sorun teşkil etmeyecekti. Her halükarda hayatım boyunca yaptığım şey zaten farklı insanlara uyum sağlamak, asla bana ait hissetmediğim bir evde yaşamımı sürdürüp güçlenmekti. Buraya gelmek sadece güç tanımını arttırmıştı.  

Etrafı gözlemle, tanı ve onlar gibi davran. 

Hayatımı bu şekilde geçirmiştim ve burada farklı davranacak değildim. 

Uzun siyah saçlarımı tararken burada hangi kişiliğe dönüşmek üzere olduğumu merak ettim. Bir çok sorunun beni karşılayacağına emindim. Alaz'ın gözlerini üzerimde hissedip aynadaki yansımasına bakınca düşüncelerimi kenara ittim. Merakım kısa zamanda giderilecekti. Kapının çalınması ve Deniz'in gülümseyerek, ''ders vakti,'' demesi bunun sadece başlangıcıydı.

SEYRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin