Alaz uyuyordu, bense eski evimden buraya getirdiğim eşyalara bakıyordum. Saat gecenin bir yarısıydı.
Elimdeki sweati burnuma yaklaştırıp kokuyu içime çektim ama kokusu çoktan kaybolmuştu. Sweati geri uzaklaştırıp fotoğraflara baktım. Her bir eşyaya saatlerce baktım, okşadım. Anıların zihnime dolmasına izin verdim. Ama ağlamadım. Onun arkasından ağlayıp da ona verdiğim sözü bozup, onu üzmedim.
Elimi dövmenin üzerine kapadım. ''Bir gün yanına geleceğim,'' diye fısıldadım kendi kendime. Derin bir nefes alıp eşyaları kutuya geri koydum, kutuyu yatağın altına geri koydum. Balkona çıkıp biraz hava almaya karar verdiğimde demir direklerin üzerine çıkıp oturdum. İkinci katta olmamızı umursamadan ayaklarımı aşağı sallandırmaya başladım.
''Düşeceksin.'' Yanıma gelip demir direklere dirseklerini yasladı.
Gözlerim, anlık da olsa ay ışığında parlayan ayın rengini taşıyan gümüşi gözlerine takıldı.
''Ne oldu?'' dediğinde bir şey demeden önüme döndüm. ''Sen ve senin istediğin soruya cevap verme takıntın. Garipsin biliyorsun değil mi?''
Omuz silkip aya baktım. ''Neye göre, kime göre?''
''Bilmem,'' dediğinde bakışlarım ona döndü. Yere çöküp başını direklere yasladı. Gözleri yine boşluğa daldı. ''Uyandığımda geceydi. Sen uyuyordun. Geri uyumaya çalıştım ama başarısız oldum. Kalktım, etrafta gezindim, su içtim, geri yattım... Ne yaptıysam içimdeki kötü his geçmedi. Binadan ayrıldım. Ayaklarım beni kardeşimin evine götürdü. İçeri girdiğimde odasında yoktu.'' Yutkundu ve devam etti. ''Bütün odalara baktım. En son banyoya girdiğimde...'' durdu tekrardan. ''Küvette kanlar içindeydi. Elinde jilet, yerde bu mektup. Geç kalmıştım.'' Titrek bir nefes aldı. ''Benden hep nefret ederdi. Sevdiğini söylemediği gibi nefretini de dile getirmezdi. Aslında o her şeyden nefret ederdi. Benden, kendinden, büyülerden, bu adadan, insanlardan ve onu ailesinden ayıran her şeyden. Hep kendini ve etrafını suçlardı. Yaşamak ona acı verirdi ve hep sevdiği insanlardan önce ölmeyi dilerdi... Sanırım, bekleyemedi.''
''Eskiden tanıdığım biri, bazılarımız yaşamak konusunda pek şanslı değiliz, derdi hep. Yalnız, acı çekerek büyür bazılarımız. Bazılarımız ise elindekilerin değerini bilmeden... Bencildir insanoğlu. Hep en büyüğünü ister. Hiç bir zaman elindekiyle yetinemez. Yaşamak, nefes almak değildir.''
''Yalnız, acı çekerek büyür bazılarımız...'' diye tekrarladı sözlerimi. Nefesini seslice dışarı verdi bir kez daha. ''Yine acı artıyor.''
''Uyu.''
''Uyuyamıyorum. Zar zor uyumuştum, ona da uyandım.''
''Büyü falan yap.''
Söylediğim şeye tek kaşını kaldırıp baktı. ''Her şeyi büyüyle halledemem.''
''Hap kullan. Uyku hapı falan. Siz de yok mu?''
''Sevmiyorum.''
''Eee ama!'' diye söylendim. ''Sen de her şeye bir şey buluyorsun.'' Ofladı ve kafasını demire vurmaya başladı. ''Kes şunu!'' Durdu. ''Zaten aptalsın. Bir de kalan iki beyin hücreni de öldürüyorsun.''
''Ada, kötüyüm.''
''Ne yapayım? Ayağımda sallayıp uyutayım mı?'' Gülüp tekrar söylenmeye devam etti. ''Kapa çeneni! Deli edeceksin beni.''
''İlgilen az ya! Neden bu kadar kötüsün''
''Çünkü öyle istiyorum. Şimdi sus! Çarpacağım yoksa bir tane.'' Söylenmeye devam edince gözlerimi devirdim. ''Gidiyorum ben.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEYRA
FantasyHepimizin bildiği gibi, kötülerin en büyük amacıdır, dünyayı yönetme arzularını gerçekleştirmek. Özeller, yıllar önce bu amacı engelleyerek düşmanları, yani yaratıkları, insanlara zarar vermeden önce yakalayıp bir adaya tutsak etti. Savaş tekrarlan...