Saldırı

236 28 0
                                    

Gözlerim ışığa yavaş yavaş alışırken uçurumda olmam beni rahatlatmıştı. Alaz'ın beni eve falan götüreceğini sanmıştım ama yanılmıştım. Yerimde doğrulurken bakışlarım yanımda uyuyan Alaz'ı buldu. Çocuk pes etmek nedir bilmiyordu!

Harmen de hala buradaydı, bakışlarını üzerimde hissediyordum. ''Bakma şöyle bana! Kendimi suçlu falan hissetmiyorum.''

''Onun kalbi diğerleri gibi değil. Sen ona git desende gitmeyecektir.''

''Kalp denilen organı fazla abartıyoruz bence.''

''Ona bir bak! Canı yanıyor. Sence o bunları hak ediyor mu? O haklı, korktuğun için ona hak etmediği kadar zarar verdin.''

''Tamam, belki biraz abartmış olabilirim, ama uyarımı yapmıştım ben. Hem ne hissettiğimi biliyorsun, Harmen, korku hissetmediğimi de biliyorsun.''

Ayağa kalkıp Harmen'in yanına gidip fısıldadım. ''Özür dilerim, dün seni de terslediğim için. Benim için önemlisin, sadece...''

''Canın yanıyordu. Ne kadar belli etmesende...''

Cevap vermek yerine Harmen'e sardığımda kollarımı arkamızdan Alaz'ın acı dolu inleyişini duyana kadar ondan ayırmadım.

''Of, kafam,'' dedi son heceyi uzatarak. ''Ölsem daha az acırdı, bu ne lan?'' Eliyle kafasını ovuşturuyordu. 

Gözlerimi devirdim, Harmen'e dönüp tüylerini okşadım. Alaz'ın yanına gittiğimde bakışları beni yeni fark etmiş gibiydi. ''Geliyor musun? Yoksa seni bırakıp mı gideyim?''

Yüzü acıyla buruşurken doğrulmaya çalışıyordu. ''Yardım edecek misin?'' dedi ve elini uzattı. 

Önce eline baktım, sonra ise gözlerine. Gözlerimi bir kez daha devirip elini tutmak yerine kemiklerini kontrol edip onu ayağa kaldırdım. Kemik kontrolünü boşu boşuna öğrenmemiştim sonuçta, değil mi?

Bıraktığım anda dengesini koruyamayıp tekrar yere düştü. Başını yana yatırıp, ''sanırım beni bırakman daha mantıklı,'' dedi.

''Emin misin?'' 

''Evet.'' Yere uzandı.

Omuz silktim, ''iyi sen bilirsin,'' dedim ve arkamı dönüp uçurumdan atladım. Atlamadan hemen önce, ''ciddi değildim,'' deyişini duymuş da olsam umursamadım.

O gün akşama kadar sessizce bir ağacın tepesinde oturdum. Hatta o kadar uzun süre orada kaldım ki bir ara bizi aramaya çıkmışlardı. Bunu bir kaç saat önce bir kaç metre ötemden geçip giden güvenlik görevlilerinden anlamıştım. 

Boşluğa bakıyor ve simülasyonda ki son olayı düşünüyordum. Tenim yanmış gibi elim köprücük kemiğimin üzerindeki dövmeye gitti. 

''Lan! Yoklar işte bırakıp gidebilir miyiz artık?'' Aşağı baktığımda sesten tanıdığım üzere Volkan'ı gördüm. Yanındaki Rüzgar'a bağırıyordu.

''Onları bulmadan gitmek yok!'' dedi Rüzgar. Çoğul ekini kullanması Alaz'ın da ortalıkta olmadığını gösterirdi. 

''Rüzgar, delirtme beni. O kız dibimizde olsa ruhumuz duymaz, bilmiyorsun sanki. İçindeki enerjiyi bir kilometre öteden hissetmemiz gerekirken nasıl olduysa onu da gizlemeye başlamış. Neden uğraşıyorum ben sabahtan beri aptal bir kızı bulmak için?'' Durup devam etti. ''Biz neden sürekli Türkçe konuşuyoruz?''

''Cidden şu an tek sorunumuz bu mu? Hangi dili konuştuğumuz mu?''

Volkan durdu ve Rüzgar'a baktı. ''Oğlum bu salak bize düşman kesildi! Anladın, değil mi? Bu adada olduğunu bilmemiz bizim dostumuz olduğu anlamına gelmez.'' 

SEYRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin