Güneşin tüm parlaklığını gözler önüne serdiği, yemyeşil çimlerin çocuk kahkalarıyla ayaklandığı günün öğle sonralarında Stark malikanesinin gözyaşından arınmış nadir günlerinden biri yaşanıyordu. Küçük bir çocuk, ismi Anthony. Henüz 7. yaşının ilk günlerinde, hep sonbaharı yaşayan malikanenin bahçesine gülücükleriyle baharı bahşederken çocuksu sevincini gizlemekten kaçınıyordu. Birkaç adım uzağında onu küçük tebessümüyle izleyen Edwin Jarvis, *belki de ailesi demeliyiz* çocuğun bu halinin her gün sürmesi için çok şey verebilirdi.
Anthony, zeki bir çocuktu ancak bu çocuk olduğunu unutturmuştu ona ve ebeveynlerine.
Henüz bir elin parmaklarını yeni yeni geçmişti yaşadığı yıl sayısı, ancak Anthony yaşının katlarının yapması gerekenleri çoktan bitirmişti. Günleri denklemlerle, mekanik öğrenmeyle ve denemelerle geçerken çocukluğuna vakit bulabildiği bu gün, onun için çok değerliydi bu yüzden.
Çimlerin üzerinde koşarken, hoplayıp zıplarken hissedebiliyordu nefes aldığını.Arkasını dönüp ona gülümseyen Edwin'e el salladı küçük çocuk. Sahip olduğu onca şeyi bırakıp karşısındaki adamın çocuğu olarak doğmayı isterdi hep. Ebeveynlerine kıyasla Edwin onunla ilgilenir, korktuğu geceler onunla kalır, hatta ona sarılırdı. Küçük kalbine sevgiyi tattıran tek kişiydi. Anthony, koşarak sarıldı karşısındaki adama. Ufak kollarını olabildiğince esneterek var gücüyle sarıldı. Kucakladığı adamı henüz bırakmamışken yaşadığı ironi yüzündeki gülümsemenin büyüsünü bozdu. Babası evde değildi, normal bir çocuk bunun için üzülüp dört gözle babasını beklerdi. Anthony ise onun yokluğuna seviniyor ve yabancılarda babasının şefkatini arıyordu. Bir anlığına, kısa bir anlığına onu kucaklayan kişinin babası olduğunu hayal etti.
Hayallerinin gerçekliğe karışmasını sağlayan kulaklarına dolan araba sesiydi. Babasının bahçeye giriş yaptığını gördüğünde ise Edwin'den ayrılıverdi. Yüzündeki gülümseme titremeye uğrasa da, aklındaki fikirle koşarak babasının bacaklarına sarıldı. Babasının onu kaldırıp sıkıca sarılmasını bekliyorken karşılaştığı sinirli bir yüz ifadesi ve aşağılayıcı bakışlardan fazlası değildi. Küçük çocuğu bir bez parçası gibi kendinden uzaklaştırırken kibrinden ödün vermeyerek malikanenin yolunu tuttu. Babasının çantalarını arabadan indirip yüklenen Edwin'in bakışındaki hüzün ve acıma Anthony'nin çalınan çocukluğuna bir imza atmıştı.
Anthony Edward Stark, o gün büyümüştü. Küçücük bedeni üzüntüden sarsılıyorken ömrünü babasının tek bir sevgi sözcüğü için harcamaya kararlıydı.
*
Anthony, aylarca denedi. Prototipler, robotlar, makineler... Babası önüne koyduğu her şeyi görmezden geliyor veya burun kıvırıyordu. Yanıldığını düşündü, belki de babasına sevgisini göstermesi yeterli olurdu. Eline bir kağıt ve rengarenk kalemler alarak koştu masasına. Gözlerini kapatıp düşündü, düşündü ve düşündü. Normal bir çocuk olmalıydı, babası ondan bunu istiyordu belli ki. Eline aldığı kalemler kağıdın üzerinde izler bırakırken halinden memnundu. Babasını ve kendisini resmettiği eserinin son haline göz gezdirirken kabarttı göğsünü. Yeniden, çocuksu bir heyecanla babasının çalışma odasına koştu. Kafasını kağıtlara eğmiş, kan ter içinde çalışan adama gülümseyerek baktı ve belki de ilk defa içten bir şekilde "baba" kelimesini kullanarak ona doğru koştu. O telaşla koşup babasına resmini göstermeye çalıştıkça babası da onu göndermeye çalışıyordu. Adamın kıyafetlerini çekiştiriyor, ona bakması için var gücüyle sesleniyordu. Babası onu rahat bırakmasını söyledikçe resmini gözünün önüne itiyor, yine de reddediliyordu. Howard Stark, oğlundan daha önemli gördüğü işiyle uğraşıyorken Anthony'nin içi yarı dolu kahve kupasına çarpıp masaya dökmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Küçük çocuk yaptığı hatanın ağırlığında ezilirken masadaki kağıtları hızlıca kaldırıp kurtarmaya çalışan babasını şok olmuş bir şekilde izliyordu. Howard oğluna sinirden kıpkırmızı olan yüzünü çevirdiği an, tam o an her şeyin biteceği an olmuştu. Anın verdiği öfkeyle çocuğun elindeki kağıdı hışımla çeken baba, özenle çizilen resmi yırtmakla kalmayıp küçük çocuğa bir tokat atmıştı. Kalp atışları gittikçe yükselen Anthony, kızarmış yanağını tutarak gözlerini kırpıştırdı. Babasının azarlamaları ve hakaretleri devam ediyordu ama sanki her şey ağır çekimde gibiydi. Paytak adımlarla odasına koşan küçük çocuk, dolan gözleri ve kırılan kalbi, çocukluğunun katli. Her şey ağırdı, ve Anthony yalnızdı.
*
Tony eski neşesini kaybedeli aylar oluyordu. Ne yazık ki değişen sadece oydu, günleri ise hala bağırışlar ve nefret içerisinde terk ediyordu ömrünü. Dayanamadı. Küçüktü ancak yeterince yaşadığını düşündü bir anlığına. Zihnine doluşan ve onu bir mahzende sıkıştırmış gibi boğan kötü düşüncelere esir düştü bir gün. Gece, herkes uyuduktan biraz sonra yavaşça indi mutfağa. Dolapları karıştırıp bulabildiği her ilacı topladı. 2 gün sonra 9. yaş günüydü ama o günü görmek isteyip istemediğinden emin değildi. Odasına çıkıp uzunca düşündü. Henüz ilaç kullanmak için bile küçükken elindeki haplara dikkatle baktı. Belki de bir şans vermeliydi kendine, belki tek bir şans. Kaderiyle atıştı ve kumar oynamaya karar verdi. Avucundaki ilaçları dökerek en küçüklerinden iki tane seçti ve boğazından geçmesine izin verdi. Sadece iki küçük ilaç, onu öldürmezdi ya! Belki bayılırdı en fazla. Hatta belki babası telaşlanırdı onun için. Görüşü iyice kararırken korktu küçük çocuk. Ölmeyi istiyordu, ölmesini herkes istiyordu ama korktu. Titremeye ve ağlamaya başladı gittikçe hissizleşirken. Gözleri kapanmaya yakın yanan ışıklar gördü, ve ayak sesleri duyuldu koridordan. Belki de hepsi hayal ürünüydü. Gerçek olan şuydu ki yuttuğu her ne hapıysa, gözleri çoktan kapanmıştı küçük çocuğun.
*
merhaba,
bu kurgu için heyecanlıyım açıkçası, sık sık bölüm atabilirim ancak yorumlarınıza ihtiyacım var.
bölüm biraz yetersiz ve saçma oldu, evet. ama başlarda flashback yapmam gerekiyor kafamdakiler için. bu yüzden oylamanıza sunuyorum, 9 yaşında bir çocuğun intihara kalkışması fazla mı abes durdu?
içim hiç rahat etmese de bölüm atmasaydım kaybolup gidecektim, belki düzenlerim daha sonra.
ve ayrıca kurgu ile ilgili düşüncelerinizi de yorumlarda belirtin lütfen.
sizi çok seviyorum
-lizzy

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐬𝐮𝐢𝐜𝐢𝐝𝐞 𝐦𝐞𝐬𝐬𝐚𝐠𝐞 • 𝐬𝐭𝐨𝐧𝐲
FanfictionSteve Rogers, aldığı bilinmeyen bir intihar mesajında bu kadar senenin yaşanmamışlığını saniyelere sığdırmanın zorluğunda ezilirken, aynı saniyeleri kana buladı bir kesik. Çok uzakta, iç kavuran bir kesik. 𝐜𝐨𝐦𝐩𝐥𝐞𝐭𝐞𝐝 𝐨𝐧 𝐨𝐜𝐭𝐨𝐛𝐞𝐫 𝟕...