CESARET

20 5 0
                                    

  Yerimde doğrulup üzerimdeki şalı sıkılaştırdım. Rüzgâr tenimi okşarken, denizin tuzla karışmış yosun kokusu bana huzur veriyordu. Tabi bide yanımda o vardı. Gözlerimi kapatıp bu güzel kokuya muhtaç ciğerlerime derin bir hava çektim. Aldığım muhteşem koku sadece denizden kaynaklı değildi. Yanımdaki adamın erkeksi teninden gelen koku beni içinde bulunduğum benliğimden koparıp başka yerlere götürüyordu. Bambaşka yerlere.... Elime değen ve tüylerimi harekete geçiren ellerle daldığım düşüncelerden kurtuldum. Sağ elimi iki elinin arasına almış , ısıtıyordu. Kafasını baktığı elimden kaydırıp bana döndürdü.

"Hiç merak etmiyorsun galiba." Anlamadığımı belirten bir ifadeyle kaşımı oynattığımda gülümseyerek devam etti. " Kendimden bahsediyorum anlatıcam demiştim ya. Hiç üstelemedin sende." Kafamı aşağı yukarı sallayıp gülümsemesine karşılık verdim. " Afedersin seni dinli-" lafımı tekneyi sanki deviricekmişcesine sallayan rüzgar bölmüştü. İstemsiz bir şekilde Tan'a yaklaşıp ona sarılmıştım. Ağızından kocaman bir kahkaha çıktığında ellerim hala boynunda, başımı ise omzuna kapatmış bir şekilde duruyordum. Denizden hiçbir zaman korkmamıştım.  Yağmuruda çok severdim. Ama ani olaylar beni kendimden geçiriyordu. Tan'ın kahkasını aldırmadan gözlerim kapalı bir süre omzuyla boynu arasında bekledim. Allah'ım bu nası bir kokuydu? Belkide bu yüzden şuan başımı kaldırmak istemiyordum. Kendi düşüncelerimden utanıp ellerimi boynundan çekerek tekrar yerime yöneldiğim sırada elimden tutarak beni kendine çekti.

"Fazla uzağa gitme sonra korkuyorsun."

Gözlerimi devirerek neredeyse yapışık bir şekilde yanına oturdum. Kokusu beni heyecanlandırıyordu. O benim yanımdayken kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum. Huzurlu, ve güvenli...  Gülümseyip ellerimle oynamaya başladım sabah sürdüğüm kırmızı ojelerim ellerimde parlıyordu. Bu onları kazımamam için yeterli bi sebebti. Ama eğer yaninizda böyle bir adam varsa utancınızdan ne yapacağını zı şaşırıp ellerinizle oynamaya başlıyorsunuz. Bakışlarımı ellerimden çekip Tan'a çevirdim beni izliyordu. Saçlarımı kulağımın arkasına aldığım sırada demin rüzgar sayasinde düşürdüğüm şalı Tan yerden alıp tekrar sırtımda konumlandırmıştı.

"Teşekkür ederim."

Kaşlarını çatarak bana baktı. Üstündeki tshirtle hiç üşümeden burada nasıl oturabildigini düşündüm.

"Rica ederim. Çok büyük birşey yapmadım." Yine bembeyaz gülümsemesini bana sunmuştu.

"Ben sadece şal için değil genel olarak söyledim. Bu birkaç günde gerçekten bana farklı şeyler hissettirdin."

Dudaklarını diliyle ıslatıp tek eliyle saçlarını geriye attığı sırada durup bekledim. Hızlanan kalbimi kontrol etmem gerekiyordu yoksa bu her zamanki gibi sesimde titreme yapacaktı. Bende saçlarımı geriye atıp derin bir nefes aldım. Neden rahat olamıyordum. Bu kadar endişeli olmamı gerektiricek birşey yoktu. Özellikle Tan o kadar rahattı ki...

"Ne gibi şeyler?" Kaşlarını kaldırıp, serserice sırıttı. Evet gerçekten bu rahatlık biraz fazlaydı. Ama benim çok hoşuma gidiyordu.

"Mesela mm..." Yerimde doğrulup ona biraz daha yaklaştım. " Tanımadığım bir insanla hiç uyumadım. "

Serseri sırıtmasının üstüne bi tanesi daha eklenmişti. Biz neredeyse hiç konuşmuyorduk. Beden dilimizle anlaşıyorduk. Ya da ben çok konuşuyordum o da susuyordu. Ama bugün konuşacak gibiydi.

"Neyse ben bugün seni dinlemek istiyorum."

Yerinden kalkıp içeriye gittiği sırada gözlerimle onu takip ettim. Elinde bir tane daha mor şalla dönen Tan şalı açıp bu seferde bacaklarımın üstüne örttü. Üşümüyordum tam tersine şuan üzerimden ateş çıkacak gibi sıcaktım. Yanıma oturup masanın üstündeki poşetleri açmaya başladı. Yerimde doğrulup bende ona yardım ettim. İçecek birşeyler, cipsler, çikolatalar bu çocuk bunları yiyorsa nasil bu kadar fitti.

Yüksek KartHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin