Birden bire sıçradım. Ne oluyordu böyle. Havalanmış sonrada düşüyor hissine kapılmıştım. Korkuyla tutunacak bir şey ararken, bir çift kolun beni sımsıkı kavradığını hissettim. Uyku sersemliğiyle bende o kola sıkı sıkı tutundum.
Gözlerimi açtığımda kızıl gözlerle karşılaştım. Kırmızının en koyu halindeki bu gözler hafifçe kısılmış beni izliyordu. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti sanki. Hareket dahi edemedim. Bu nasıl olmuştu rüya mı görüyordum? Kokusu burnuma vuruyor, tüylerimi ürpertiyordu. Yakınlık baş döndürücüydü. Nefesimin hızlandığını hissettim. Gözleri alev almış gibi gözlerimdeydi. Neyse ki benden önce toparlandı.
“Korkmana gerek yok. Dayım yengemi çağırdı. Bende onu almaya gelmiştim. Şimdi dayımın yanında. Uyumuşsun. Boynun tutulacaktı.”
Korkmadım demek istedim. Gözlerinin koyu kızıl rengi, delici bakışlarla beni izliyordu. Dilim tutulmuştu sanki. Hiçbir şey diyemedim. Yavaşça beni yatağa bıraktı. Bırakması istememiş olmam asla normal değildi. Bana neler oluyordu böyle? Yatağın yanındaki koltuğu çekip oturdu.
“Seni korkuttuğumu biliyorum. Bu konuyu konuşmalıyız. Bende çok şaşkınım. Daha önce beni gören biri olmamıştı.”
“Seni gören?”
“Yani gözlerimin değiştiğini gören biri olmamıştı demek istedim.”
Sessiz kaldım. Ne diyeceğimi bilemiyordum.
“Gözlerimin değişimi seni korkutuyor biliyorum. Herkes göremez. Sadece... Neyse o kısmı önemli değil. Sadece senin için bir tehlike oluşturmadığımı bilmeni istiyorum.”
“Acıyor mu?” diyor sordum. Ağzımdan çıkan sözlere inanamadım. Yüzüm alev aldı. Oda inanamadı sanırım boş bir ifadeye büründü yüzü. Gözleri sararıyordu. Değişimi muazzamdı. Sonra birden bire ufak bir kahkaha attı.
“Hayır.” dedi çabucak. “Sadece biraz yanıyorlar, acı duymuyorum”
“Şuan sarı renkliler. Bunun anlamı ne? Neden sarı?” diye sordum merakla. Sözlerimle gülümseyişi derinleşti. Ne güzel gülüyordu. Gözleri kısılmış, yanaklarındaki mimik gamzeleri belirginleşmişti. Daha çok gülmeliydi.
“Şuan oldukça şaşkınım. Şaşırdığımda ya da meraklandığımda rengi bu renk oluyor.”
“Gerçekten mi?” dedim saçma şekilde. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmıyordu. Yüzünde gevşek bir sırıtış vardı.
“Bu oldukça tuhaf” dedim gözlerimi kaçırarak. Ne demeliydim. Şok olmuştum ama yine de artık yadırgamıyor merak duyuyordum.
“Evet biliyorum. Benim içinde zamanında kabullenmek pek kolay olmadı.”
“Doktora görünmeyi denedin mi? Mutlaka mantıklı bir açıklaması olmalı. Zamanla bir rahatsızlık çıkabilir ve... ve Allah korusun gözlerini kaybedebilirsin.”
***
Çekinerek söylediği sözler kalbimi tekletti. Beni mi düşünüyordu cidden? İçimden bir kahkaha atmak daha geldi. Ama kendimi frenleyerek sadece gülümsedim.
“Göründüm. Ama onlar göremiyorlar bu değişimi.” dediğimde gözleri büyüdü. Yine safça,
“Gerçekten mi?” diye sordu yeniden. Bu kız özellikle mi böyle saf davranıyordu yoksa gerçekten ona yalan söylediğimi düşünüp benimle dalga mı geçiyordu acaba? Bilemedim. Soramadım da.
“Gerçekten” dedim tatlı utancını izlerken yüzünde dalgadan eser yoktu. Yanaklarındaki kızarıklık daha da genişledi. Çok sevimli bir yüzü vardı. Yatağın üzerinde hafifçe doğrulmuş beni izliyordu. Bir şeylerin farkına varmaya çalıştığı araştıran gözlerinden okunuyordu ama anlam veremediği de her halinden belliydi. Bu lanete ben bile anlam veremezken ondan beni anlamasını beklemek zaten saçmalıktı ama içten içe beni anlamasını diliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının gözleri...
RomanceToy, yalnız bir genç kız ve gizemli gözlere sahip bir adam... Sadece ikisinin görebildiği büyülü bir bilinmez... Bir insanı anlamak için sadece gözlerinin içine bakmak yeterli midir? Peki ya güvenmek için?