*** Buğra ***“Selam Abi.” Tedirgindim. Annemi havaalanında görüşünün sebebi olarak bütün faturanın bana kesileceğinden emindim ama Sezen’i merak etmiştim. Tam iki gün geçmişti ve ben yeni cesaret edebiliyordum. Karşıdan ses gelmesini beklerken telefonu kapatacak diye endişem artıyordu.
“Seninle konuşacak bir şeyim yok Buğra.” İşte başlıyorduk.
“Abi sana kesin konuşuyorum ki benim bu olanlarla alakam yok. Anneme de babama da uygun bir zaman olmadığını, gitmeleri gerektiğini söyledim.”
“Hımm. Biliyordun yani. Öyle mi Buğra?” işte şimdi tam anlamıyla tongaya basmıştım. Off Allah’ım !!!
“Bilmiyordum. Uçaktan indikten sonra haberim oldu. Bagajları beklerken ve onlara gitmelerini söyledim. Israr ettim. Gittiler sanıyordum. Bende şaşırdım.”
“Her neyse olan oldu. Belki de böylesi daha iyi olmuştur.”
“Evet, evet bence de daha iyi oldu. Nasılsınız? Ne yaptınız?”
“Cenaze ile uğraşıyoruz. Evrak işlerini yeni tamamlayabildik. Öğleden sonra toprağa verilecek.”
“Sezen nasıl? Perişan olmuştur.”
“Oldukça kötü durumda… Onun için oldukça zor, ama tahminimden daha iyi.”
“Sevindim. Abi ben şey diyecektim. Herhangi bir ihtiyacınız var mı? Nerede kalıyorsunuz?” Beni çağırmamıştı. Keşke çağırsaydı koşarak giderdim.
“Otelde kalıyoruz. Bir sıkıntı yok şimdilik. Zaten cenaze sonrası görüşürüz. Sezen Nevşehir’e dönmek istiyor. Bir an önce sözümü tutacağım ve sonra gideceğiz.”
“Anlıyorum abi. Başınız sağ olsun tekrardan. Sezen’e de iletirsen sevinirim.”
“İletirim…” Sanki arkasından bir şeyler söyleyecek gibi cümleyi vurgulamıştı ama birden sessizleşti. Telefonu kapattı mı acaba diye düşünerek dinlemeye devam ettim. Bir oflamanın ardından,
“Müsaitsen gelmen Sezen’i çok mutlu eder.” Dedi. İşte o an Sezen’in abi mi ne kadar değiştirdiğine şahit oldum. O serseri yapısı değiştiğine dair içimde bir heyecan olurken hevesle kabul ettim.
“Bende sevinirim abi. Ben tehdit değilim inan.” İçimde yeşeren umut çeneme vurmuştu işte.
“Tamam Buğra. Derse başlama yine. Bende biliyorum. Seninle bir sorunum olmadığını biliyorsun. Off her şey oldukça karışık. Sezen toparlanır toparlanmaz istediğini yapacağım. Sen geliyor musun gelmiyor musun onu söyle.”
“Geliyorum hemen. Neredesiniz.”
“Beyoğlu Kulaksız Mezarlığındayız. Acele etsen iyi olur ve yalnız gel.”
“Tamam abi tamam.”
“Görüşürüz.” Dedi ve telefonu kapattı. Yanlarında olmak istiyordum. Ne olursa olsun abimin, Sezenin yanında olmak istiyordum. Belki böylece aradaki buzları bir nebzede olsun eritebilirdik. İlk gördüğüm taksiye atlayarak yola koyuldum…
***
Yalnızdık. Dedemin ölümünü eski evimizin yakınlarındaki bir cami selası ile duyurmuştuk ama kimse gelmemişti. Beklemem bile saçmaydı. Çok uzun zaman geçmişti ama yine de insan bekliyormuş. Tolga ile beraber dedemin toprağa verilişini izliyordum. Beyazlar içindeki beden beni ne kadar üzse de elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Omzumda bir el hissettiğimde önce Tolga olduğunu düşünerek tepkisiz kaldım. Sonra el hafifçe omzumu sıktı. Elin sahibine döndüğümde, karşımdaki beklemediğim Buğra’yı gördüğümde dünyalar benim oldu. Kollarım ben daha emir veremeden atılmışlardı. En zor zamanımda bana kalkan olmuştu bedenimi saran kollar. Yanımda olduğunu görmek, varlığını hissetmek bile içime huzur veriyordu. Başımın üzerindeki ses beni teselli etmeye çalışırken ben ondan huzur çalıyordum adeta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının gözleri...
RomanceToy, yalnız bir genç kız ve gizemli gözlere sahip bir adam... Sadece ikisinin görebildiği büyülü bir bilinmez... Bir insanı anlamak için sadece gözlerinin içine bakmak yeterli midir? Peki ya güvenmek için?