*** Bölüm 29

737 60 0
                                    

“Sezen… Sezen yanında mı?”

“Evet yanımda. Hemen gelmelisiniz. İyi değil. Sanırım… Sanırım bebeğini düşürüyor.”

“Ne…” Telefonun diğer tarafından gelen telaşlı ses ve içime yerleşen umutla nefesim boğazımda düğümlenmişti. Sezen yanındaydı… Sezen yanındaydı... Evet demişti. Evet…

“Tolga Bey, Sezen iyi değil. Acele etmelisiniz. Bebeğini düşürüyor sanırım.” Ben daha toparlanamadan söylediği sözler hem şaşırmama hem de kalbimin sıkışmasına sebep olmuştu. Bebek mi? Bebek…

“Neredesiniz?” dediğimde hızla adresi verdi ve arkasından gelen bir çığlıkla hat kesildi. Çığlık…

Ayaklarım hızlanırken, ciğerlerim yanmaya başlamıştı. Yavaşlamadım. İçimdeki panikle havaalanından çıktım ve İstanbul’a dönmeden önce Sezen'i ararken kullandığım arabayı havaalanının otoparkında bıraktığım için şükrettim. Arabaya bindiğimde yeniden telefon çalmaya başladı.

“Tolga indin mi? Buğra dün aramış. Dönemedim. Yeni haberim oldu. Neredesin?”

“Baba… Ben… Sezen’in nerede olduğunu biliyorum.” Dedim hızla. Ağzımdan çıkan, daha doğrusu ben farkına varamadan kayıp giden hitapla bir an bocalasam da durup düşünecek zamanım yoktu.

“Ne… Nerede… Nasıl?” diyerek sessizleşti. Adresi verdim ve arabayı hızlandırarak telefonu kapattım. Uzaktı. En az 1 saat yolum vardı. İçimden babamın yakında olması için dualar ediyordum. Allah’ın Sezen’e bir şey olmasın... Beni arayan numaraya ulaşmaya çalışıyordum ama kapalıydı. Neden kapalıydı? Bir şey mi olmuştu? Çığlık… Çığlığı Sezen mi atmıştı? Kahretsin! Direksiyona indirdiğim yumruklarda, ağzımdan çıktığının farkında olmadığım hıçkırıkta umurumda değildi. Hızlanmalıydım. Daha hızlı… Hızlı…

***  Pedra  ***

“Canım… Canım… İyi misin? Sezen…” Telefon elimden fırladığında Sezen iki bölüm olmuş inliyordu. Tanrım… Ne yapacağımı şaşırmıştım. Daha önce böyle bir durumla hiç karşılaşmamıştım. Hamile bir arkadaşım bile yoktu. Zaman farkı düşünülürse Sezen’de hamile olduğunu bilmiyordu büyük ihtimalle. 1 aydır beraberdik ve hiç bahsetmemişti. Saçlarını yüzünden çekerek yaklaştım. Elimden bir şey gelmiyordu. Evde yalnızdık ama aşağıda mutlaka en az 3 tane koruma olmalıydı. Onlardan birine seslenebilirdim ama istemiyordum. Kesin Nadya’ya haber verirlerdi o pislikte gelip, kıza bir şey yaparlardı. Tolga Bey geliyordu. Evet, o gelecekti. Beklemeliydik.

“Pedra… Pedra…” Hızla yanına oturdum ve çarşafı üzerine örttüm. Görüp korkmasını istemiyordum. Ben korkuyordum zaten. Birden fenalaşırsa aklımı yitirebilirdim. Yüzü solgundu ama kendine gelmişti, şükürler olsun Tanrım…

“Buradayım canım. Tolga Beyi aradım. Geliyor. İyi misin Sezen? Çok korkuyorum.”

“İyiyim… Kanamam mı var? Offf biranda çok canım yandı.”

“Evet kanaman var. Hamilesin değil mi?”

“Ben... Bilmiyorum... Sence düşük yapıyor olabilir miyim?”

“Evet, kesinlikle olabilir... Ama emin olmak için doktora görünmelisin. Hayır, hayır kalkma lütfen, uzanmalısın. Hala sancın var mı? Ne yapabilirim?”

“Daha iyiyim. İlk gelen sancı gibi değil ama hala biraz ağrım var. Su verebilir misin?” dedi kısılı gözlerle bana bakarak. Hızla bardağı doldurdum ve hafifçe doğrultarak içirdim. Vücudunu örtmekle iyi yapmıştım. Yavaşça yeniden yatırdım.

“Pedra ya gerçekten hamileysem ve bebeğimi düşürüyorsam… Allah’ım düşüncesi bile canımı yakıyor.” Dedi gözleri dolmuştu. Elini karnına koyarak hıçkırdı. Bende üzgündüm…

Gökkuşağının gözleri...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin