Odaya döndüğümde Sezen yatağın ortasında başını dizlerine yaslamıştı gözleri duvara dikili oturuyordu. Yanına ilerledim yatağa oturdum. Umursamadı." Neyin var? " dedim sırtına elimi koyarak. Ben uykusunu alamadığından, başının ağrıdığından endişe ederken,
" Neden hala peşinde? Aranızda ne geçtiğini hiç sormadım. Merak etmemek için düşünmemeye çalıştım ama hala senin peşinde olduğunu bilmek katlanılır gibi değil…"
Belli belirsiz gülümsedim. Tabi ona göstermeden, beni kıskanmış oluşu erkeklik gururumu okşamıştı. Daha önce çok kadın tarafından kıskanılmıştım. Her seferinde bıkkınlık ve sıkıntı hissetmiştim. Zaten genelde o kadını son görüşüm olurdu her defasında. Nadya beni hiç kıskanmamıştı. Belki de onunla birden fazla gece beraber olmamın sebebi buydu.
"Benim gözümde o, bir hiç. Sadece bir kaç gece beraber olduğum herhangi bir kadın."
"Ama seni gecenin bir yarısı arayabiliyor ve sen onun sesini duyduğun anda… Yeni uyanmış bile olsan, istediği cevapları rahatlıkla onun dilinde verebiliyorsun. O günden sonra tekrar konuştunuz mu Tolga?"
Cevap vermedim. Yüzüme bakmıyordu ve çok gergindi. Üzülmesini istemiyordum ama yine de bekledim. Bana bakana kadar bekledim. Sonunda pes edip yüzünü çevirdi.
"Seninle beraber otelden ayrıldığımızdan beri hayır, hiç konuşmadık. " dedim ve sustum. Saçmaydı biliyordum ama beni kıskanması acayip hoşuma gitmişti.
"Bu kadar mı Tolga? Ayrıca gözlerin neden mavi, sen neden bu kadar mutlusun böyle? Ne konuştunuz ne dedi sana? Allahım... Bende telefonu duyunca, sen yorgunsun, üzgünsün, uykunu bölme diye kalkıp telefonu kapatmayı düşünmüştüm. Meğerse Nadya Hanım ile konuşmak seni zaten memnun etmeye yetiyormuş." cümlesini bitirir bitirmez yataktan fırladı. Kahretsin !!!
"Dur bakalım memnuniyetimin sebebi Nadya değil. Sen her şeyi yanlış anladım."
Kolundan tuttuğum gibi kucağıma çektim. Bu hayal dünyasıyla başa çıkamazdım. Sezen'e karşı gizemli tavırlar bile sökmüyordu. Düz adam olup çıkmıştım.
"Bırak beni ben Buğra ile uyuyacağım."
"Güzelim... Buğra kardeşim bile olsa bir erkek. Buna asla ve asla izin vermem. Bu şekilde düşünmeyi sana yasaklıyorum." dedim burnunun ucuna ufak bir öpücük kondurarak.
"Sadece beni kıskanman hoşuma gitti" dedim dudaklarım boyun çukuruna inerken. Biranda irkilir gibi oldu. Umursamadan tutuşumu sıkılaştırdım ve başımı iyice boyuna gömdüm. Kokusunu derince içime çektim. Her soluklanışımda onunda nefes aralıkları sıklaşıyordu. Kucağımda kısılı haldeydi ama yine de hiçbir şey hissetmiyormuş gibi davranması hala sinirli olduğunu gösteriyordu.
"Sana ne söyledi?" diye sordu. Başımı kaldırdım. Gözlerim yanıyordu ama umursadığını sanmıyordum. Ne söyleyeceğimi bilemeden bekledim.
“Sana ne söyledi diye sordum Tolga?”
“Aslımda herhangi bir şeyden bahsetmedik. Evlenip evlenmediğimizi sordu. Bende onu ilgilendirmediğini ama seninle çok mutlu olduğumu söyledim. Oda umarım hep mutlu olursun dedi. Bende kapattım.”
“Niye soruyor evlenip evlenmediğini. Ona neymiş. Bu kadar mı konuştunuz? Sana kur yapmadı mı? Kesin yapmıştır.” Hah küçük ikizim meğerse neler saklıyormuş. Gülümsedim ve gözlerimi dudaklarına diktim. Yanakları kızarmaya başladı. Gözlerini kaçırarak omuzlarını düşürdü. Benim küçük kadınım… “Ben eeee... şey... fazla tepki verdim sanırım.” Dedi çekinerek. Öylesine tatlıydı ki, zaten sabırsız olan ellerim hareketlendiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının gözleri...
RomanceToy, yalnız bir genç kız ve gizemli gözlere sahip bir adam... Sadece ikisinin görebildiği büyülü bir bilinmez... Bir insanı anlamak için sadece gözlerinin içine bakmak yeterli midir? Peki ya güvenmek için?